Eğitimci yazar Selçuk Şirin: En mutsuz gençler Türkiye’de yaşıyor
New York Üniversitesi Öğretim Üyesi, eğitimci yazar Prof. Dr. Selçuk Şirin ‘Yetişin Çocuklar Geliyor’ kitabının ardından geçen günlerde ‘Yetişin Gençler Geliyor’ kitabını yayımladı.
New York Üniversitesi Öğretim Üyesi, eğitimci yazar Prof. Dr. Selçuk Şirin ‘Yetişin Çocuklar Geliyor’ kitabının ardından geçen günlerde ‘Yetişin Gençler Geliyor’ kitabını yayımladı.
Şirin, kitabında “Çocukluk ne zaman bitiyor, ergenlik ne zaman başlıyor? Gençler neden risk almayı sever? Gençlerde beden algısı nedir? Nasıl değişir? Şimdiki gençler neden âşık olmuyor? Kimlik arayışında yaşanan temel sıkıntılar nelerdir? Gençlerin gelişiminde yetişkinlere düşen görevler nelerdir?” sorularını yanıtlıyor.
Birgün'den Mustafa Kömüş'ün Selçuk Şirin ile yaptığı röportaj şöyle:
► Bir önceki kitabınızda çocukları ele almıştınız. Bu kitabınızda ise gençleri ele alıyorsunuz. Neden böyle bir kitap yazma ihtiyacı duydunuz?
En son seninle Yetişin Çocuklar üzerine söyleşi yaparken hatırlarsan bir sonraki kitabım Yetişin Gençler olacak demiştim. Bu iki kitabı birbirinin devamı olarak tasarladım. Şimdiden söyleyeyim serinin devamı Yetişin Babalar olacak. Bu seride amacım doğumdan yetişkinliğe giden yolda çocuklarımızın sağlıklı, mutlu ve üretken bir yetişkin olmalarına destek olmak. Ortaya herkesin anlayacağı bir seri çıktı diye umuyorum. Hedefimiz bilimsel içeriği sağlam, kültürel olarak yüzü memleketin gerçeklerine dönük bir kılavuz hazırlamak… Yetişin Gençler özelinde bir aciliyet hissi de var. Şu an Türkiye’de genç kuşak tarihimiz boyunca en kalabalık kuşak. Bundan sonra nüfus hızla yaşlanıyor. Şimdi eğer biz bu kuşağı hakkıyla eğitip onlara hayata sağlıklı mutlu ve başarılı birer yetişkin olarak katılma fırsatı veremezsek bu yüzyılı kaybederiz. O nedenle kitabın adını Yetişin Gençler koydum. Gerçi hakkı geçmesin kitabın adını sevgili dostum Ateş (İlyas Başsoy) koydu. Hem bir umut var hem de bir çağrı… Yetişin ve bizi bu yetişkinlerin karabasanından kurtarın…
► Çocukluk ve gençlik arasındaki temel fark nedir sizce?
Çocukluk ile gençlik arasındaki temel farkları üç alanda ele aldım kitapta: Fiziksel, duygusal-sosyal ve zihinsel. Ergenlik başlangıcı fiziksel, bitişi kültürel bir dönem. Çocuklar ergenliğe hormonal bir değişimle geçer. Ardından duygusal olarak bu değişime ayak uydurmaya başlar ki bu bazen fırtınalı bir geçiş olabiliyor. Sosyal olarak bu fark aileden bağımsız bir kimlik arayışı ile ortaya çıkar. Gençlerin en temel sorusu ‘Ben kimim’dir. Gençlerin beyin gelişimi de çocuklardan ayrılır zira genç beyin risk alarak gelişir.
► Kitabı gençlerden çok ebeveynlere bir rehber olması için yazmışsınız. Bunun sebebi nedir?
Kitapları hem ebeveynler hem eğitimciler hem de karar vericiler için yazdım. O nedenle kitapta andığım bu üç grup için ara bölümler yazdım. Hatta hem gençlere hem ebeveynlere hem de eğitimcilere mektuplar da yazdım. Bilimsel olarak ergenlik döneminden yetişkinliğe giden yola kanıtlanmış verilerden hareket ettim ama bunu yaparken 18 yaşına kadar köyde yaşamış bir genç olarak memleket gerçeklerinden de yararlandım. Bunları yaparken kendi ebeveynlik tecrübelerimi de işin içine kattım, zira pratiğin teoriyi terbiye eden bir yanı olduğunu düşünüyorum.
► Kitapta ergenlik döneminde kazanılması gereken üç temel beceri olarak ‘ileri muhakeme, eleştirel düşünme ve düşünceyi düşünme’yi sayıyorsunuz. Bu üç becerinin önemini biraz anlatır mısınız?
Çocukluk dönemiyle ergenlik dönemi arasında zihinsel olarak temel fark ilk dönemde somut, ikinci dönemde soyut düşüncenin hâkim olması. İşte bu, soyut düşünce becerisini kazanmak için gençlerin üç yeni beceri geliştirmesi gerekiyor. İleri muhakeme becerisi karmaşık problemleri ve çelişkileri zihinlerinde çözme becerisi demek. Yani çocukların düz mantıkla açıkladığı gerçekleri gençler çok daha karmaşık algoritmalar ile açıklayabiliyor. Eleştirel düşünme becerisi ise gençlerin soyut düşünebilmesi için gerekli olan beceridir. Olanın ötesini hayal etmek için sorgulamanız, eleştirmeniz ‘bu böyle olmaz’ demeniz gerekiyor. Bu itiraz olmadan tahayyül olmuyor. Yaratıcılık olmuyor. O nedenle gençlerin başarılı ve üretken bir yetişkin olabilmesi için muhakkak surette eleştirel düşünme becerisini kazanması gerekiyor. Aksi halde kendisine sunulan ezberleri kabul eden biat robotu biçiminde ne kendilerine ne de yaşadıkları topluma bir fayda sağlamayan birer yetişkin olarak hayata atılacaklardır. Son olarak ergenlikte üçüncü temel zihinsel beceri ‘metacognition’ dediğimiz düşünce üzerine kafa yorma becerisidir. Bu sadece felsefe değil, kişinin kendi düşünce yapısını sorgulaması neyi nasıl öğrendiği üzerine hüküm yürütmesi demektir.
► Kitabınızda da bahsediyorsunuz. Gençler artık sosyal iletişim ağları üzerinden çok sık arkadaşlık kuruyorlar. Bu değişimi eksileriyle ve artılarıyla nasıl yorumlarsınız?
Bir kere bu bakımdan gençlerin bizden farklı olması beni korkutmuyor. Onlar sosyal medyada vakit geçirirken ya da oyun oynuyorken ne kadar korkuyorsak biz gençken kulağımızda Walkman elimizde gençlik dergileriyle gezerken de bizim ebeveynlerimiz bizden o kadar korkuyordu. Bu ta Sokrates’e, Aristo’ya kadar giden bir durum. Gençlerden şikâyet etmek yaşlılık belirtisinden başka bir şey değil. Şimdi soruna dönersem, sosyal ağların en büyük artısı gençleri kendi köylerinden, mahallelerinden çıkartıp geniş bir aileye bağlıyor olması. Özellikle farklı bireysel tercihleri olan gençler için bu sosyal ağlar bir can simidi. Baskıcı aile ya da mahalle baskısı yaşayan gençler dağın ardında ne olduğunu dağı aşmadan da görebiliyor artık. Eksisini de kitapta yazdım, şimdiki gençlerin romantik ilişkileri biraz daha farklı oluyor. Bizim gençliğimizin aşklarını yaşamıyorlar. Eskiden köyde benim sevebileceğim kızları saysam bir elin parmağını geçmez, ama şimdi bizim köydeki bir genç için köy artık bir sınır değil, seçenek havuzu çok genişledi…
► Gençlerin yaşadığı problemlere de değiniyorsunuz kitapta. Bu sorunlara biraz değinmek ister misiniz?
Yapılan pek çok araştırmada OECD içinde en mutsuz gençler bizim gençler. Şu an Türkiye’deki gençlerin ezici bir çoğunluğu mutlu, huzurlu ve başarılı bir yaşam kurmak için ülkeyi terk etmek istiyor. Bu cümleyi bir daha okuyun. Ne yapıyoruz ki gençler huzuru dışarıda arıyor? Şunu unutmayalım, gençler gidişatı en iyi takip eden kesimdir. Dünyanın her devrinde değişim hareketlerinin gençler tarafından başlatılıyor olması bir tesadüf değil. Varsa toplumda bir huzursuzluk bunu ilk gören ve buna ilk itiraz eden gençler olmuş hep. Zaten öyle olmasaydı, dünyada ilerleme diye bir şey olmazdı. O nedenle gençlere ve sorunlarına eğilmemiz gerekiyor. Hani şu çok meşhur beka sorunu var ya işte ben söylüyorum Türkiye’nin beka sorunu elindeki genç dinamik nüfusu ülkeden ümidini kesecek boyuta getirmiş olmasıdır. Bu temel sorunu çözemezsek, yani gençlere ülkenin geleceğine dair ümit veremezsek, sadece bu kuşağı kaybetmeyiz, bu yüzyılı da kaybederiz. Dediğim gibi bir daha bu kadar çok genç insanımız olmayacak.
İki farklı ülke var
► Sizi yakalamışken eğitimi konuşmamak olmaz. Pandemi döneminde eğitime erişim oldukça zorlaştı. Yoksul çocuklar bu konuda çok sıkıntı çekiyor. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
İki Türkiye var. Bir tarafta çocuklarına iyi öğrenme fırsatı sunan bir yüzde 20 var. Bu kesimin üniversite diplomalı bir ebeveyni var, çocuğun kendine ait bir odası, bir kütüphanesi, bilgisayarı, internet var. Diğer Türkiye’de ise yani yüzde 80’de bunların hiçbiri yok. Türkiye’de başta eğitim olmak üzere aklınıza gelecek her konudaki temel problem bu iki grup arasındaki makasın daha doğuşta açılmış olmasıdır. Sosyal devletin görevi bu makası kapatmaktır. Nitekim mesela Köy Enstitüleri deneyiminde, Fen ve ilk dönem Anadolu liseleri deneyiminde bu makası ciddi bir şekilde kapanmıştır. Ben o makas kapanabildiği için okuyabilmiş biriyim örneğin. Ama son dönemlerde bu makas hızla açılıyor. Pandemi ise bu makası hiç olmadığı kadar açmış oldu. Birinci Türkiye’de yetişen çocuklar okullar kapalı olsa da uzaktan öğrenmeye devam ederken ikinci Türkiye’de yaşayan çocuklar okullar kapanınca geriye gitti.
► Son olarak okulöncesi ve ilkokul çocuklarının bu süreçten sağlıklı çıkabilmeleri için ne yapmak gerekiyor?
İki Türkiye arasındaki makasta beni en kaygılandıran dönem okulöncesi ve ilkokul dönemi. O yüzden bu soru için teşekkür ederim. Bu erken dönemde pandemi dolayısıyla ortaya çıkan 1-2 yıllık öğrenme kaybının telafisi yok. Bunun altını çiziyorum, eğer bu dönemdeki çocuklar için bir önlem almazsak bir kuşağı kaybedeceğiz. O nedenle buradan herkese bir çağrı yapıyorum: Gelin bu kayıp kuşağı kurtarmak için radikal önlem alalım.
Nereden başlayalım diyenler için benim somut 3 önerim var:
1- Önümüzdeki yaz tatilinde okullar açık kalsın, kayıp dersler yüz yüze olarak telafi edilsin.
2- Okul dışı zamanların etkin bir şekilde kullanılması için hızlıca içerik geliştirmeye ihtiyaç var. Bunun için devlet desteğiyle bir ‘eğitim kuluçka merkezi’ kurulsun. Girişim fikri olan herkes gelip oradan içerik üretsin.
3- Bu kuşağın gireceği sınavlarda benim 2. Türkiye dediğim kesimden gelen çocuklara ek puan verilsin.
Çözüm evde başlayabilir
► Kimlik arayışı bölümünüzde cinsiyet rollerine özellikle dikkat çekiyorsunuz. Bu dönemde ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve karşı cinsle olan iletişimin güçlenmesi için neler yapılmalı?
Evet, bu cinsiyet kimliği gelişimine özel bir bölüm ayırdım çünkü hem erkekleri hem de kızları çocukluktan itibaren belli kalıplara sıkıştıran bir kültürel aksımız var. Ben bunun değiştirilebileceğine inanıyorum. Sorun elbette evde başlayıp evde bitmiyor. Türkiye’deki kadına yönelik ayrımcılığın hukuki, siyasi boyutu var ama çözüm için duyarlılık evde başlayabilir. Her birimiz çocuklarımızın cinsel kimliğinin oluşumunda biraz daha açık fikirli olursak, onları cinsiyetlerine göre sınırlamazsak; okulda, işte hayatın her alanında kızlara ve erkeklere eşit fırsatlar sunarsak çözüm için ciddi bir adım atmış oluruz. Kitapta bunun için gençlere, anne babalara ve eğitimcilere düşen ödevleri detaylıca anlattım.