DİSK Genel Başkanı Çerkezoğlu: Asgari ücreti sermaye ve hükümet ittifakı belirledi
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, 1 milyon 800 bin işçinin asgari ücretin altında bir ücretle çalışmak zorunda kaldığını açıkladı.
2020 yılı bütçesinin emekçilere, kadınlara, gençlere yeni iş olanakları yaratmaya değil, tam tersine savaş politikalarına aktarıldığını söyleyen DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, iktidarın savaş politikalarında ısrarının, krizi derinleştiren ve daha fazla yoksullaşmanın önünü açan temel nedenlerden biri olduğunu söyledi.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, hükümet tarafından belirlenen asgari ücret, ekonomik kriz, artan intihar vakaları, sendikal örgütlenme önündeki engeller, ülkede yaşanan demokrasi sorunu, Libya tezkeresi, Suriye’de süren savaş ve gündemdeki birçok konuyu Mezopotamya Ajansı’ndan Erdoğan Alayumat'a değerlendirdi.
Çerkezoğlu, son bir buçuk yıldır Türkiye ekonomisinin içine girdiği çok krizin yıkıcı etkilerini iliklerine kadar hissettikleri bir dönemde yeni bir yıla girdiklerini ifade etti. Ekonomik krizin kendiliğinden çıkmadığını dile getiren Çerkezoğlu, 17 yıllık AKP iktidarının politik ve ekonomik tercilerinin sonucu olarak ekonomik krizin yaşandığını sözlerine ekledi.
Krizin üç temel etkisi olduğunu belirten Çerkezoğlu, ilk etkisinin genç ve kadın işsizliği açısından Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesinin yaşandığını, ikincisinin ciddi bir yoksullaşmanın olduğu ve son olarak da gelir dağılımı adaletsizliğinin ciddi oranda büyüdüğüne işaret etti. İktidarın krizin bütün yükünü işçi sınıfına ve emekçilere yüklemeye dönük politikalar izlediğinin altını çizen Çerkezoğlu, “Demokrasinin bütün kırıntılarının bile ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir süreç içinden geçiyoruz. Özetle işçi sınıfı ve emekçiler, kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaya çalışan demokrasinin, adaletin, barışın, kardeşliğin yerine daha baskıcı daha otoriter bir rejimin inşa edilmeye çalışıldığı, bir süreçte ve ekonomik krizin bütün yükünün bizlere yüklenmeye çalışıldığı bir dönem ile önemli mücadelelerle ve umutlarla yeni yıla girdik” dedi.
‘RAKAMLAR GERÇEK DEĞİL’
2020 yılı için belirlenen 2 bin 324 TL asgari ücretin beklentileri karşılamaktan çok uzak bir rakam olduğunu dile getiren Çerkezoğlu, asgari ücretin dünyada sembolik bir ücret olduğunu, asgari ücretle çalışanların oranının yüzde 8 olduğunu ancak Türkiye’de asgari ücretin ortalama bir ücret haline geldiğini kaydetti. 1 milyon 800 bin işçinin asgari ücretin altında bir ücretle çalışmak zorunda kaldığını dile getiren Çerkezoğlu, “Ekonomik krizin bütün yıkıcı etkilerini yaşadığımız bir dönemde asgari ücrete tümüyle sermaye ve hükümet ittifakı ile belirlendi. Enflasyon konusunda da özellikle iktidar iyimser bir tablo çiziyor. Hükümet temsilcileri enflasyon rakamlarının üzerinde bir asgari ücret belirlendiğini ifade ediyor ama bunun gerçeklikle hiçbir ilgisi yok, bizler çok iyi biliyoruz ki TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamları nereden alındığı o rakamlara nereden ulaşıldığı bile belli olmadığı bir enflasyon rakamıdır” diye konuştu.
‘İNSAN ONURUNA YAKIŞIR BİR ÜCRET’
Belirlenen asgari ücretin daha yılın ilk gününde vergiler başta olmak üzere birçok alanda yapılan zamlarla eridiğini ifade eden Çerkezoğlu, “Asgari ücret enflasyon karşısında çok ciddi bir biçimde geriliyor. Bu ücretle yaşamak mümkün değil. Asgari ücret tartışması bitmiş bir tartışma değil. İnsan onuruna yaraşır bir asgari ücret mücadelesi, 2020 yılının ilk gününden itibaren bizim gündemimizde ve bu mücadeleye omuz omuza devam edeceğiz” diye belirtti.
‘İNTİHARLARI TEK BİR FAKTÖRE BAĞLAYAMAYIZ’
Yaşanan intiharları tek bir faktöre bağlamanın yanlış olacağını söyleyen Çerkezoğlu, ekonomik krizin derinleştiği, işsizliğin arttığı, alım gücünün düştüğü, toplumun daha fazla yoksullaştığı, sosyal devletin bütün uygulamalarının ortadan kalktığı bir süreçte bu tür eğilimlerin arttığına işaret etti. Yaşanan intiharlara birçok sebep bulunabileceğini ancak asıl meselenin bu olmadığını sözlerine ekleyen Çerkezoğlu, ülkede yaşanan ekonomik kriz, işsizlik, alım gücünün azalması ile birlikte artan yoksulluğun intihar vakalarını tetiklediğini ancak bunların hepsinin tek nedeninin iktidarın politikaları olduğunun altını çizdi.
İntihar gibi eğilimlerin telafisinin olmadığını belirten Çerkezoğlu, şöyle devam etti: “Gencecik bir üniversite öğrencisinin hayatına son vermesi, bir babanın çocuğuna pantolon alamadığı için hayatına son vermesi, bunların hepsi bütün toplumu çok derinden sarsan süreçler. Ekonomik krizin bütün faturasını işçi sınıfına, emekçilere, halka kesmeye çalışan bu politikalara karşı mücadele ülkenin geleceği ile ilgili bir mücadeledir. Bu kriz, bizim krizimiz değildir, krizi yaratan yüzde 1’lik bir kısımdır. Yüzde 1’in yarattığı krizin faturasını, yüzde 99’luk kesim ödeyemez.”
‘GERÇEKLER GÖRMEZDEN GELİNİYOR’
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ın AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı programda, “Ekonomide hiçbir problem yok her şey gayet iyi gidiyor” demesinin en hafif deyimle gerçekleri görmezden gelmek olduğunu ifade eden Çerkezoğlu, “Krizi yok sayınca yok olmuyor, tam tersine giderek ağırlaşıyor. Ülkeyi yönetenler yıllardır bunu yapıyorlar. Yıllardır ‘kriz mriz yok’ dediler, yaşanılan ekonomik sıkıntılar ‘psikolojiktir’ dediler ama biz çarşıda, pazarda, manavda, evimize gelen faturalarda görüyoruz krizin olup olmadığını. Şimdi de işsizlikle ilgili ‘Kadınlar daha fazla çalışmak istiyorlar, o nedenle işsizlik artıyor’ veya ‘Gençler daha fazla üniversite okuyorlar, o nedenle işsizlik artıyor. Her üniversite mezunu olana devlet iş bulmak zorunda değil’ gibi yaklaşımlarla hiçbir sorun çözülmez. Ülkeyi yönetenlerin görevi Türkiye’deki gerçekliği görmek, onunla yüzleşmek bunu kabul etmek ve çözüm noktasında da adım atmaktır” şeklinde konuştu.
‘SAVAŞ POLİTİKASININ FATURASI ÇOK AĞIR’
İktidarların savaş politikalarında ısrar ettiğini, bunun da ülkeye faturasının ağır olduğunu dile getiren Çerkezoğlu, Suriye savaşının ortaya çıkardığı sonuçların çok ağır olduğunu belirtti. Savaş politikalarının krizi derinleştiren ve daha fazla yoksullaşmanın önünü açan temel nedenlerden biri olduğuna dikkati çeken Çerkezoğlu, 2020 yılı bütçe görüşmelerinde kaynakların büyük kısmının eğitime, sağlığa, emekçilere, kadınlara, gençlere yeni iş olanakları yaratmaya değil, tam tersine savaş politikalarına, ranta daha fazla kaynak aktarıldığını bir kez daha gördüklerini söyledi.
Türkiye’nin işçi ve emekçilerinin demokrasinin tüm kurumlarıyla işleyebilecek bir ülkede yaşayabilmesi ve haklarını alabilme açısından savaşa karşı olmak zorunda olduğunu vurgulayan Çerkezoğlu, “Emek örgütlerinin, işçi sınıfının, emekçilerin barıştan yana olmak gibi tarihsel bir duruşu vardır ve bunu her koşulda doğru bir çizgide korumak gerekir” ifadelerini kullandı.
‘DEMOKRASİ İŞÇİLERİN EKMEĞİDİR’
“Demokrasi işçilerin ekmeğidir” diyen Çerkezoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ülkede demokrasi yoksa ekmeğimizin de güvencesi yoktur. Yani asgari ücreti bir masa etrafında oturup 5-10 kişi belirleyebiliyor, milyonların hayatı hakkında karar verebiliyor ve hiçbir katılım mekanizması yoksa orada ekmeğimizin, emeğimizin de güvencesi olmaz. Bu yüzden demokrasi, eşitlik, özgürlük, adalet, barış ve kardeşlik mücadelesi emek mücadelesiyle bir ve aynıdır.”
‘YETERSİZLİKLERİMİZİ GÖRMEMİZ GEREK’
Sendika ve emek örgütlerinin ülkede yaşanan gelişmelere yeterince müdahil olmadığı özeleştirisinde bulunan Çerkezoğlu, “İşçi sınıfının birliğini sağlamak ve mevcut sendikal örgütlerin bir araya gelmesi son derece önemlidir. Ancak, Türkiye’de de sendikalaşmanın önündeki engeller ve sendikaların hem nitel hem nicel olarak, çok ciddi bir biçimde zayıflaması kuşkusuz bizim bu yaşanılan sürece uygun politikaları, örgütleme araçlarını geliştirememekteki yetersizliklerimizi de görmek gerekir. Ancak öncelikle, konuşulması gereken şey sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması ve işçilerin özgürce sendikalaşabildiği bir ortamın yaratılması gerekiyor.
Devletin tutumundan, sermayenin tutumuna, yasalardan yapılan çeşitli düzenlemelere kadar her şey işçilerin sendikalaşmasının önünde bir engel. O nedenle bugün Türkiye’de her 100 işçiden sadece 10’u sendikalı, her 100 işçiden sadece 7’si toplu sözleşme yapabiliyor ve özel sektörde toplu sözleşme oranı yüzde 5’lere kadar düşüyor. Dolayısıyla sendikalar yan yana gelecekse öncelikli gündemimiz sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması olmalıdır” diye konuştu.