Ümit Boyner: İnsanlar artık bıktı
Ümit Boyner, "Şu anda birçok ülkede sert üslupla kutuplaştırmanın prim yaptığını ya da bir böl yönet anlayışının hakim olduğunu görüyoruz. İnsanlar artık bıktı. Şiddet bu kadar hayatımızın parçası olunca açıkçası hayatın tadı da kaçıyor." dedi.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkan Yardımcısı, Hedefler İçin İş Dünyası Platformu Yönetim Kurulu Başkanı ve Boyner Grup Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Boyner, ekonomi dendiği zaman ihracat şu kadar arttı, faiz doğru mudur, kur ne olacak sorularının cevabından önce eğitim ve hukuka bakmak gerektiğine dikkat çekerek, “Bunlar sağlanmadığı sürece biz sürekli tekerleği çeviriyoruz, ileri gitmiyoruz” dedi.
Boyner, toplumsal cinsiyet eşitliğini sadece kadın hakları meselesi değil, toplumun huzur ve refahını etkileyen bir demokrasi meselesi olarak gördüğünü vurguladı. Çok fazla politize olmanın da gelişimin önünü tıkadığına işaret eden Boyner, toplum ve iş dünyasıyla devlet arasındaki rollerin ve sorumlulukların daha eşit paylaşılması gerektiğini söyledi. Koronavirüs ile ilgili “Dünyayı çok kirlettik, kaynaklarını çok kısıtlı hale getirdik, havayı, denizleri kirlettik. Tüm bunların mutlaka bir bedeli de vardır” diyen Ümit Boyner ile kadına şiddeti ve kadının istihdama katılımını, Türkiye ekonomisini ve son gelişmeleri Cumhuriyet'ten Şehriban Kıraç'la konuştu.
GÜNDEN GÜNE RİSK YÖNETİYORUZ
* Ekonomi zor bir dönemden geçiyor, iş dünyası olarak hangi zorlukları yaşıyorsunuz?
Türkiye'nin şu anda üzerinde en çok durması gereken şey insan kaynağına yatırım olmalı. Bundan hareketle daha fazla katma değer, teknoloji, fikir üreten bir ülke haline gelinebilir. Bunları yapmazsak rekabetçi ülke olmamız çok zor. Yoksa faiz oranı, para politikası, kur, şu bu tamamen bir sonuç. Temelde adımlar atılmalı. Laf sürekli yatırımlara, mikro reformlara geliyor ama reformların temelinde insan kaynağına yatırım ve eğitim var.
Uzun dönemde sorunları çözmemiz bazı temel konulara girmemizi gerektiriyor. Ekonomi ile ilgili bu süreçte aslında fazla söylenecek bir şey de yok. Günden güne risk yönetiyoruz. Hukukun öngörülebilirliği şart. Evrensel değerlerin hukukta kendini bulması çok önemli. Türkiye bu konuda doğru yerde değil. Bu da doğru bir yatırım ortamı önümüze çıkartmıyor. Doğru bir yatırım ortamı hukukta istikrarın sağlandığı bir ortam demektir.
Ekonomi dendiği zaman ihracat şu kadar arttı, faiz doğru mudur, kur ne olacak sorularının cevabından önce eğitim ve hukuka bakmak lazım. Bunlar sağlanmadığı sürece biz sürekli tekerleği çeviriyoruz, ileri gitmiyoruz.
KARARLAR ORTAK ALINMALI
* TÜSİAD başkanlığınız döneminde de bu sorunları dile getirdiniz, ama hukuk devletinden ve kaliteli eğitimden sürekli uzaklaşma var ama? Bu alanda düzelme olacağına dair umudunuz var mı?
Küresel konjonktüre baktığımız zaman insanlık olarak yolun sonuna geldik diye düşünüyorum. Artık karar zamanı. Kendimizi dünya olarak düzeltmezsek insana ve yaşama değeri öne çıkartmazsak gideceğimiz bir yer yok. İnsan, çevre, dünya bitiyor. Küreselleşmenin yarattığı sıkıntıları da görüyoruz. Daha dengeli bir gelir dağılımı, daha katma değer yaratan bir üretim, çevreye saygılı bir üretim, daha sağlıklı şehirleşme, bölgesel gelişme oranlarının bir parça daha normalleşmesi çok önemli.
Türkiye'de bölgesel farklılıklar çok fazla. Çok doğru yerlerden çok yanlış yerlere geldik. 2004'te bölgesel kalkınma ajansları kuruyorduk, orada yapılacak çok şeyler vardı...
Çok fazla politize olmak da gelişimin önünü tıkıyor. Bir parça toplum ve iş dünyasıyla devlet arasındaki rollerin daha eşit paylaşılması, sorumlulukların daha eşit paylaşılması gerekiyor. Tepeden inme olmuyor, en azından kalıcı olmuyor. Toplumu, iş dünyasını, üretenleri belli reformların belli kararların ortağı yapmadığınız zaman başarısız oluyorsunuz.
BÜYÜME SAĞLIKLI DEĞİL
* Türkiye'nin şu anda çözmesi gereken can yakıcı sorunu hangisi?
İstihdam. Genç işsizliğinin bu noktada devam ettiği bir büyüme sağlıklı değildir. Gelir tabana yayılmıyor. Gelir dağılımında eşitliği sağlamada yanlış yoldayız. Burada çözüm bugünden yarına olmaz, ama adım atmak gerekiyor.
DİLE DİKKAT EDİLMELİ
* Kadına yönelik şiddet son yıllarda çok arttı, neye bağlıyorsunuz?
“Daha fazla görünür oldu o yüzden artmış görünüyor’ diye bir argüman da var. Görünür olması bence iyi oldu. Bu konuda duyarlılık, örgütlenme hatta iş dünyasının bu konuya müdahil olması dikkat çekmesi da şiddeti görünür kıldı. Seslendirilmeyen olaylar ortaya çıktıkça şiddetle mücadele gereği ve iradesi de arttı. Şiddet sadece fiziksel şiddet de değil, üslubunuzla, iş yerinde mobbingle, hayatımızın aslında ciddi bir parçası. Özellikle hala kadına şiddetle ilgili yeterli düzenlemeler yapılmadı ve uygulanmıyor. Şiddetle ilgili suçlarda hala hafifletici bir takım unsurlar olabiliyor. Tüm bunlarla ilgili duyarlılığın gelişmesi çok önemli.
Toplumda özellikle rol model olan kişilerin üslupları konuşma ve başkalarına hitap etme biçimleri olaylara yaklaşımları şiddet taşıdıkça vatandaşta da bir etki yaratıyor. Bu dile dikkat etmek gerekiyor. Rol modellerdeki öfke toplumun diğer katmanlarını da etkiliyor. Buna bilhassa dikkat çekmek gerekiyor.
HAYATIN TADI KAÇIYOR
* Özellikle siyasette, yönetenlerde kutuplaştırıcı dil hakim, bu da körüklemiyor mu şiddeti?
Şu anda birçok ülkede sert üslupla kutuplaştırmanın prim yaptığını ya da bir böl yönet anlayışının hakim olduğunu görüyoruz. Bu sürdürülebilir bir durum değil. Toplumlar ve toplumun dokusunun sağlığı açısından son derece zararlı bir durum. İnsanlar artık bıktı. Çünkü şiddet bu kadar hayatımızın parçası olunca açıkçası hayatın tadı da kaçıyor. Şiddet dilini kullananlar da, toplumları yönetenler de bu üsluptan vazgeçmedikçe toplumun huzur bulması zor.
* Yasalarda hangi eksikler var?
Yasaların uygulanmasıyla ilgili eksikler var. Mesela İstanbul Sözleşmesi; sözleşmeyi 2014’te Hükümet ve Büyük Millet Meclisi kararlarıyla imzalayan ilk ülkeyiz. Sözleşmenin ilk 4 maddesi de kadının şiddetten korunmasıyla ilgili çok önemli yaptırımlar içeriyor. Şimdi İstanbul Sözleşmesi'ni nasıl değiştireceğiz diye değil, nasıl daha iyi uygulayacağız diye düşünme zamanı.
KADIN DEĞİL DEMOKRASİ MESELESİ
* Koronvirüste seferberlik ruhu dediniz, kadına karşı şiddette ülke içinde bir seferberlik ruhu sağlamak mümkün mü?
Şöyle bir sorun var: Cinsiyet eşitliği özelinde bakarsanız dilimize bile yerleşmiş sorunlu bir kültürümüz var. Kadını önce ailedeki yeriyle değerlendiren bir gelenekten geliyoruz. Kadın önce anne yuvayı yapan dişi kuş. Kadının birey olarak hakkı biraz daha geride kalıyor. Bu bakış açısı değişmezse kadına karşı şiddetin azalması çok zor olacak.
Kadına eşit hak ve korunma verilmemiş bir sistemden bahsediyoruz.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini sadece kadın hakları meselesi değil, kadın-erkek ayırdetmeksizin tüm toplumun huzur ve refahını etkileyen bir 'demokrasi' ve 'haklar' meselesi olarak görüyorum.
Demokraside bireylerin özgürlüğüne, yaşam hakkına bakarız. Erkekler ve tüm yöneticiler bunu böyle görmedikçe sorunu çözmemiz çok zor.
“SENİNLE TAMAM”
* Boyner Grup olarak kadınlarla ilgili çokça projeniz var, yeni dönemde neler olacak?
8 Mart’ları 12 yıldır kampanyalarla karşılaşıyoruz. Kutlama değil farkındalık günleri bizim için. Kadınların ve toplumsal cinsiyet eşitliğinden yana olan herkesin sesini, hissiyatını kampanyalara taşımayı bir tür sosyal sorumluluk olarak görüyoruz. Bu yıl “Ne Bir Eksik Ne Bir fazla Eşitlik İstiyoruz Nokta” dedik.
Özellikle kadın girişimciliğine katkılarımız oluyor, KAGİDER’le 'İyi İşler' projemiz sürüyor. Şimdi Boyner’de 'Seninle Tamam' projesine başlıyoruz. Çeşitli nedenlerle hiç çalışmamış ya da işini bırakmak zorunda kalmış kadınları iş hayatına katmayı hedefliyoruz. Biz bu projeleri kadın istihdamının yeterli olmadığını düşündüğümüz için yapıyoruz. Kadına yönelik şiddetle ilgili 2004'te KAGİDER ile bir çalışma yapmıştık. O dönemde birçok şirketi yanımıza çekememiştik. Çünkü şiddet kelimesi ile bile yan yana gelmek istemiyorlardı. Ama şiddetin hayatın çözülmesi gereken bir gerçeği olduğu ortaya çıkınca herkes bir adım öne çıktı, birilerinin öncü olması gerekiyor. O yüzden doğru bir iş yaptığımızı düşünüyorum.
ZİHNİYET DEĞİŞMELİ
* İş dünyasının tamamında kadına yönelik bakışta bir farkındalık oluştu mu, hala yönetimlerde kadının adı bile okunmayan iş örgütleri var?
Birçok erkekte niyet var. Konuşma dilimize bile girmiş yanlışlar sözkonusu. “Kadınların elinden tutup ayağa kaldıracağız” gibi cümleler kuranlar var. Erkekler bunu şöyle bir ön kabulle yapıyor: kadınlar aşağıda bir yerlerde erkekler de onun elinden tutup bir yerlere kaldıracak. Burada bir zihniyet devrimi gerekiyor.
İş dünyası uzun zamandır kendini sorguluyor. Daha fazla alanda sosyal projeler yapmaya başlıyor. Hatta erkekler bir kadının liderliğiyle ‘Yanındayız’ derneğini kurdu.
“Siz iş örgütüsünüz çevreyle, demokrasiyle, anayasayla ne ilginiz var” sorularının çok manasız olduğu ortaya çıkıyor. Herkes sadece kendi iştigal alanında dursa memleket daha kolay yönetilir gibi düşünülse de öyle olmadığı ortada. Yaşadığımız toplumun daha gelişmiş bir toplum olması için gerekenleri hep beraber yapmak zorundayız.
* Türkiye'de çalışma çağındaki 31 milyon kadının 8 milyon aşkını istihdama katılıyor, kadının istihdama katılımının artırılması için hangi adımlar atılmalı?
Eğitime katılım arttıkça ve eğitim yılı uzadıkça kadınlar iş hayatına daha fazla giriyor diye bir kabul var, bir noktaya kadar doğru. Ama eğitim alıp daha sonra çalışmayan da çok fazla kadın var.
İş ve ev hayatını dengeleyici politikalar şart. Kreşler, doğum izinleri, süt izni bütün buralarda atılması gereken çok adım var. Kadınlar eşit ücret de almıyor. Genç işsizliğinden sonra kadın işsizliği de çok yüksek. İş arayıp da bulamayan kadın sayısı da erkeklere göre çok fazla. Hala işe alımlarda kadınlara doğum yapacak mısın, çocuk düşünüyor musun diye soruluyor. İşveren açısından da erkeğin daha verimli olacağı kabulü var. Bu zihniyet değişmek zorunda.
BİLİM ÖDÜLLENDİRİLMELİ
* İş dünyası da sürekli yetişmiş eleman bulamamaktan şikayetçi..
Türkiye'nin işsizlikle ilgili genel bir sorunu var. Talep edilen beceri ile yetiştirilen eğitilen arasında ciddi bir uyumsuzluk var. Eğitim sistemi ihtiyaç duyulan elemanı yetiştirmiyor. 2030'a kadar işgücü nüfusu 65 milyona çıkacak. İyi eğitim verebilirsek bu bir fırsat olabilir. Eğitemezsek de çok daha büyük bir işsizlikle karşı karşıya kalırız.
* Ama eğitim sistemi de sürekli değişiyor nasıl olacak bu?
Teknik eleman, bilim insanı yetiştirme konusunda çok geride kaldık. Özgür düşünce, araştırma ortamı olmayan bir yerde bilimin yeşermesi çok kolay değil. Bilim sadece makine yapmak değil, araştırma yapabilmek, yaratıcı olabilmek bunu açıkçası ödüllendirebilecek bir ortama ihtiyacımız var. Türkiye'de o ortam şu anda yok.
ÜÇ ANA HEDEF
* Hedefler İçin İş Dünyası Platformu olarak neler yapıyorsunuz?
Hedefler için İş Dünyası Platformu, TÜSİAD, TÜRKONFED ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı işbirliğiyle kuruldu. Birleşmiş Milletlerin 2030 için hedeflediği 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacını ve felsefesini iş dünyasında tabana yaymak hedefiyle çalışıyoruz. TÜSİAD ve TÜRKONFED’in üye tabanında yer alan 40 binden fazla küçük-büyük şirketi, 250’den fazla iş dünyası federasyonu ve derneğini ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın geniş bilgi ağını bir araya getiriyoruz.
Üç temel alana odaklanıyoruz. Birincisi iş dünyasını doğal afetlere, iklim değişikliğine hazırlayabilmek. Depremle ilgili hazırlık çalışması başlattık. İstanbul özelinde deprem ile ilgili özel sektörün rolünü ortaya çıkaracak çalışmalar yapıyoruz. Bir doğal afet olarak kabul edilebilecek Koronavirüsün ekonomiye etkileriyle ilgili de çalışmalar yapmaya başladık.
İkinci çalışma alanımız “future fit”; işletmelerin sürüdürülebilirlik, teknoloji, dijitalleşme ve iş yapış biçimleri anlamında geleceğe hazır olmaları.
Üçüncüsü ise kapsayıcılık yani toplumun her kesimini içine alan kapsayıcı büyüme ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği.
Kurumsal Sosyal Sorumluluk projelerinin birkaç adım ötesine geçmek istiyoruz. Bu hedefleri iş süreçlerimizin içine entegre etmeyi çok çok önemli buluyorum. Bu alanlarda iş dünyasının alacağı rolü ortaya çıkaran araştırmalar ve sosyal ve çevresel faktörleri göz önüne alan, küçük, orta ve büyük işletmelerin iş yapış şekillerini değiştirecek ve her tür fırsatta savunuculuk yapacak işbirlikleri geliştiriyoruz.
Bir de şunu belirteyim: Hedefler için İş Dünyası Platformu üyelik bazlı bir birliktelik değil, kapsayıcı, fikir birliği ve hedeflere ulaşmada işbirliğini özendiren bir çatı oluşum.
KARANLIK BİR DÖNEM
* Şu anda tüm dünyada ilk gündem maddesi koronavirüs oldu, kimsenin hazır olmadığı bir durum, ne gibi önlemler alıyorsunuz?
Hiç tecrübe etmediğimiz bir durum yaşıyoruz. Paniğe kapılmadan aklıselim hareket etmek önemli. Birçok iş yerinde evden çalışma gibi önlemler alınıyor, yeni modeller üzerinden çalışılıyor, biz de bu modellere bakıyoruz. Özellikle hizmet ve mal perakendesinde dijitalleşme zaten çok hızlandı; biz de Grup olarak all-line’ a ciddi yatırım yaptık, şu anda internette müşteri trafiğimizin yüzde 85’i, satışlarımızın yüzde 60’ı mobil perakendede. Koronavirüsle beraber hepimiz artan vaktimizi evimizde geçireceğiz gibi görünüyor. Ama günden güne hayat ne getirecek bilemiyoruz. Dünya Sağlık Örgütü koronavirüsü pandemik olarak ilan etti, bu ülkeler arasındaki ticareti de etkileyecek. Yapılan tüm ithalat, ihracat sözleşmeleri değişime uğrayacak. Dünya bir seferberlik içinde önlem almak ve hazırlık yapmak zorunda. Evet çok karanlık bir dönem yaşadık, yaşıyoruz da. Bir anda dünyayı durdurmak da mümkün değil. Ama açıkçası kendimizi ciddi bir küresel resesyona, talep düşüşüne hazırlamak zorundayız. Dünyayı çok kirlettik, kaynaklarını çok kısıtlı hale getirdik, havayı, denizleri kirlettik. Tüm bunların mutlaka bir bedeli de vardır.