'Türkiye, IMF’nin kapısını çalmamalı'
Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz SÖZCÜ’den Özlem Gürses'e konuştu.
IMF’nin uluslararası sermaye çıkarları kapsamında bir program dayattığını söyleyen Durmuş Yılmaz, “Borçluysanız da ulusal değerlerinizi kelepir fiyatına üç kuruşa sattırıyor” dedi.
İyi Parti'nin Ekonomiden Sorumlu Başdanışmanı ve Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz'ın Türkiye ekonomisine dair açıklamaları şöyle:
– İYİ Parti, mağdur olanların kredi borcunu sileceğini vaat ediyor. ‘borcunu ödeyen milyonlarca insanın suçu ne?' diye eleştirenler olabilir…
Elbette. Ama bu “kredi borcu silme” projemizin sadece ekonomik değil, sosyolojik bir amacı da var. Kadın katliamları, cinayetler, soygunlar, intiharlar hep bu kesimden çıkıyor. Ayrıca bu 4 buçuk milyon insanımız bu borcun çaresizliği altında eziliyor, bizim demokrasimiz için ihtiyaç duyduğumuz “soru soran, okuyan” yurttaş profilinden çok uzaklar. Bu insanlar artık yurttaş değil, devletin bir müşterisi haline geliyorlar. Aldıkları bu sosyal yardımları da bu müşterilik hali içinde değerlendiriyorlar. Oysa bir demokraside bireyler “devletin müşterisi” olmaz. Bunun için bizimki bir ekonomi değil, demokrasi projesi.
‘BİREYSEL GİRİŞİM DE KUTSALDIR'
– İş dünyası ve sermayedarlar da vereceğiniz mesajları merakla bekliyor…
Ülkedeki en büyük sıkıntı şu; mülkiyet hakkım zarar görecek mi görmeyecek mi? Malımın mülkümün üstüne konulacak mı? Soru bu. İş dünyası, sermayedarlar da bunu merak ediyor, muhalefet iktidara gelirse ne olacak? Açsınlar okusunlar programımızı, biz diyoruz ki “kamusal otorite bireye inisiyatif verir.” Bunu yaparken de milyonlarca karşı üretimin oluştuğu bir sistemde her şeyi belirlemek zaten mümkün değil, bunu söylemeye bile gerek yok. Bireysel girişim de kutsaldır. Bireyi oraya koyacaksın, piyasaya inanacaksın. Ama şunu da biliyoruz, 2007'de ortaya çıkan ekonomik kriz gösterdi ki, piyasalar da her zaman etkin çalışmıyor. Dolayısıyla biz İYİ Parti olarak birey, piyasa ama piyasa sisteminde sıkıntı olduğunda da devletin müdahalesi üçgeninde duruyoruz. Çünkü en doğrusu bu…
“TİM'DE ÖNEMLİ KAYNAKLAR VAR”
Devlet yine her şeyi ben yaparım demeyecek, regüle edecek, eşitliği sağlayacak ve çekilecek. Bizim yaklaşımımız bu. Şu anda cari açık sorunumuz var, ekonomimiz özellikle imalat sanayimiz ithalat ara malı girdilerine son derece bağımlı. 150 milyar dolarlık ihracatın katma değeri nedir? TİM her ay bir şehirde toplanıyor. Bakan da yanlarına gidiyor, iyi de bu bakan sadece ihracatın değil ithalatın da bakanı… TİM'in elinde önemli kaynaklar var, açıklasana katma değer ne? Ben iddia ediyorum, 10 milyon dolara çalışıyoruz biz. İthal ettiğimiz, çok kullandığımız bu hammadde ve ara mallarını bizim üretir hale gelmemiz gerek, asıl yapmamız gereken bu. Biz iktidara geldiğimizde, özel sektörümüze bu ara malı ve hammaddeyi üretebilmeleri için her türlü desteği vereceğiz. En hayati önceliğimiz bu olacak. Bunu yapmadan da içinde bulunduğumuz çıkmazdan kurtulmamız mümkün değil. Öncelik özel sektörün, ama özel sektör yapmaz, ya da yapamaz ise; Aliağa Rafinerisini, Seydişehir'i, TÜPRAŞ'ı nasıl kurduysak bu fabrikaları da kuracağız.
‘ALTINI SATMAKLA DÜZELMEZ'
– Biz IMF'ye muhtaç mıyız şu anda?
Bu tür söylemleri dillendirmemek en doğrusu. Ama ortada bir realite var. IMF size geldiği zaman uluslararası sermayenin çıkarları kapsamında bir program koyuyor, sizin ekonominizi rekabete açıyor. Eğer borçluysanız da ulusal değerlerinizi kelepir fiyatına üç kuruşa sattırıyor. O nedenle bizim şu anda aklımızı başımıza toplayıp bu kapıya gitmemenin yollarını aramamız gerekir.
– Nedir onlar?
Şu anda biz enflasyonla mücadele etmediğimiz için bu noktadayız. Kur niye bu halde, enflasyonla mücadele etmediğimiz için. Kur hareket ettikçe vatandaşa ‘altınını sat, dövizini sat' diyorlar. Geçmişte bunu yapanlar şu anda zarar etmiş durumdalar. Bunların hepsinin nedeni enflasyon.
– Nasıl bir etki yaratıyor enflasyon?
Şu anda Merkez Bankası Türk Lirası üzerinden para politikası uygulamıyor. Türk Lirası'nın maliyeti yüksek olduğu için biz yabancının parası üzerinden para politikası yürütüyoruz. Dolayısıyla kendi paramızla alıp kasamıza koyduğumuz 30 milyar, geri kalan 70 milyar, sistemin Merkez Bankası'na verdiği borç. Sorulması gereken soru şu, ben vatandaşımı neden yabancının parasıyla işlem yapar hale getirdim? Çünkü önünü göremiyorsun. Havaalanını, köprünü, tünelini dolar üzerinden yapıyorsun. Bakın bütün bu söylediklerimin arkasındaki tek neden enflasyonu kontrol altına almamamız.
– İstanbul'u Finans Merkezi yapacaklarmış…
Yahu daha sen kendin güvenmiyorsun kendi parana, hiç yabancı gelir de merkezini İstanbul'a kurar mı? Bu bir inşaatçılık, yani rant hareketidir. Ekonomiyle filan ilgisi yok onun…
‘SEKTÖRÜ YARALAR'
– Bu borçluluk meselesi bankacılık sektörünü nasıl bir baskı altında tutuyor? Bir bankacılık krizi var mı?
Bankacılık çok hassas bir sektör, o nedenle iyi bir şey söyleyemiyorsanız hiç konuşmamanız daha doğru… Her türlü söylenti bu sektörü yaralar. Bankacılık tertemiz bir alan, herkese bu lisans verilmiyor. Bu dikkatle konuşmak gerek. Tek bir şey söyleyebilirim, takibi gereken alacaklar konusundaki rakamlar bence şu anda çok fazla realiteyi göstermiyor. Senenin başında alelacele bir Bakanlar Kurulu kararı çıkartıldı, bu kararla alınan kredilerin istenildiği zamanda yeniden yapılandırması sağlandı.
TÜRKİYE'NİN KAYNAĞI KIT KANAL İSTANBUL BİR CİNAYETTİR
– ‘Hükümet genişlemeci bir maliye politikası izledi' diyorsunuz. Bunu neden yapıyor?
Hükümet genişlemeci bir maliye politikası izledi. İktidar şöyle düşünüyor;
“Benim vatandaşım işsizliği tolere etmiyor ama enflasyonu ediyor…” Yani etin fiyatı yükselse bunu bir şekilde hallediyor, ama işsiz olmayı kabul etmiyor. Ama doğru değil bu. İçinde bulunduğumuz yapı zaten uzun vadeli büyümeye izin vermiyor. Yapılması gereken şey bunun “sürdürülebilir” olması.
– O nasıl mümkün olacak?
Bu nedenle ekonominin potansiyel büyümeye dönmesi lazım. Zaman içinde de yatırım tercihlerimizi değiştirmemiz lazım, yani artık inşaat yapmayacaksın ! İstanbul'a Çılgın Kanal yapmayacaksın. Çılgın Kanal bir cinayettir.Kaynak kıt, bu projenin verimliliği nedir? Zamanı belli değil, 65 milyar dolar deniyor. Bu çok büyük para.
– Siz olsanız ne yaparsınız bu parayla?
Anadolu insansızlaştırıldı, Anadolu'nun ortası bomboş. Ben olsam Kızılırmak'ın üzerine iki yepyeni şehir kurarım, Londra gibi, Paris gibi. İstanbul'u ise ARGE ve Sanayi 4.0'ın merkezi yaparım. 24 bin kilometre kare bir alanda ülke nüfusunun dörtte biri yaşıyor, bu olacak iş değil. Kalkınmayı Anadolu'ya kesinlikle yaymak zorundayız.
– Peki işsizlik nasıl çözülecek?
Uluslararası piyasalarda alınıp satılabilecek mal ve hizmet
üretmeye başlayacaksın ve döviz geliri elde edeceksin. İşsizliği de çözecek olan bu. Bugün işsizliği çözemememizin sebebi kaynaklarımızı inşaat sektörüne sevk etmemiz. Bu sektör yüksek gelirli istihdam yaratmıyor, ayrıca kalıcı da değil.