Koronavirüs salgını sonrasında çalışanların iş hayatı nasıl değişecek?
Koronavirüs salgını çalışma hayatını nasıl etkileyecek? Evden çalışma modeli yerleşik bir hale gelecek mi?
Koronavirüs salgını çalışma hayatını nasıl etkileyecek? Evden çalışma modeli yerleşik bir hale gelecek mi?
Birgün gazetesinden Cüneyt Göksu salgın sonrası 'yeni normalin' ne olacağına ışık tuttuğu yazısında "Yeni çalışma koşulları oluşacak veya bizlere dayatılacak. Kimi çalışanlar, mesleklerinden bağımsız olarak, bu koşulları sevecek ve neredeyse talep edecek. Kimi çalışanlar ise işlerini kaybetmemek için kabul etmek zorunda kalacak ve öğrenecek" dedi.
Cüneyt Göksu'nun yazısı şöyle:
Uzaktan çalışma
Covid-19’un en ağır faturası çalışma hayatına kesildi. İşverenler daha az insan kaynağı kullanarak, aynı üretimi yapabilmenin yollarını arayacaktır. Dev plaza ve gökdelenlerdeki ofis hayatının yüzde 70’inin evlere yönleneceği konuşuluyor. Çalışma hayatının önemli bir bölümü evden çalışma, evden iletişim kurma, evden eğitilme ve öğrenme süreci içine girdi bile. Evden çalışma modelleri, verimli çalışma, çalışanın izlenmesi, çevrimiçi toplantı ve eğitim ortamları oluşturulması gerekli hale geldi ve bunlar gelişmeye devam ediyor.
Ofis ortamlarının sağlık ve iş güvenliği koşulları işverenin sorumluluğundadır. Çalışanlar ev koşullarında bu güvenceden yoksundur. Ev koşullarında, iş güvenliği kapsamına giren alanlarda boşluk vardır ve çalışanların örgütlü olarak bunları talep etmesi gerekecek.
Evden çalışma koşullarının sağlanması, insanların evden çalışmasına yetmeyecek, çalışma kültürü ve lojistik değişiklikler de gerekecektir. İşverenler ofis ortamlarını kapatma, azaltma yoluna giderken büyük tasarruflar edecektir ve bunları da hemen yapacaktır. Örneğin, işyeri hekimi, ulaşım desteği, elektrik, su, internet, kafeterya, temizlik hizmetleri gibi kalemlerden tasarruf ederken, bu bedeller çalışanlara yüklenecektir. Bu tasarruflardan elde edilenlerin çalışanlara adaletli bir şekilde sağlanması gereklidir.
Evden çalışma koşulları, tam zamanlı yerine yarı zamanlı ve esnek çalışma koşullarını getirecektir. Bunlar kulağa hoş gelebilir, ama yukarıda bahsedilen tasarruflar göz önüne alındığında, çalışanlarda hak kaybı oluşturacaktır.
Evden, esnek çalışma koşulları örgütlü hayatı zorlaştıracaktır, değişime zorlayacaktır. Sendikal örgütlerin, meslek odalarının bu yeni çalışma düzenine uygun, çalışanların haklarını bu düzene göre koruyucu, yaratıcı, akılcı metodlar üretmeleri ve şimdiden kafa yormaya başlamaları gereklidir.
Müşterilerle uzaktan etkileşim
Kurumlar, çalışanları ile olduğu gibi, müşterileri ile de uzaktan etkileşim kuracak, hizmetlerini bu şekilde verecektir. Her iki tarafın da (kurum, müşteri) işine gelen bir durum bu aslında. İşverenler farklı bakımlardan önemli kazançlar elde edebilecek: Seyahat maaliyetleri, düşecek sigorta, vergi, harcırah gibi avantajların yanında, uzmanlıklar coğrafi olarak her yere ulaşabilir olacak. Örneğin, bir teknik uzmanın farklı lokasyonlardaki farklı hizmetleri yerine getirmek için, lokasyonlar arasında seyahat ederek gidip gelmesi yerine, işini uzaktan yapması talep edilecek.
Burada çalışanları bekleyen tehditler şunlar olabilir: Birincisi, bu destek hizmetlerinin havuz olarak sağlanması. Yani coğrafik bağımlılığın ortadan kalkması, zaten yıllardır çağrı merkezi olarak verilen hizmetlerin daha da yaygınlaşarak genişlemesi, şu anda bu merkezlerden verilmeyen çeşitliligin artması ve bunun, birinci maddede anlatıldığı gibi, evlerden verilen bir hizmete dönüşmesi.
İkincisi, uzun vadede bu desteğin yapay zeka teknolojileri ile insanın yerini alması ve insan faktörünün tamamen dışarıda kalması. Hizmet alıcılar bu modelden, maaliyet düşüklüğü sebebi ile, kaliteden bir miktar vazgeçerek, memnun da kalabilir; ama insan odaklı bir bakış açısından yola çıkarsak, bu koşullar iş kaybı ve hak kaybı ile sonuçlanacaktır.
“Yeni Normal” dönem başladığında, en çok etkilenecek alanlar satış ve hizmet sektörleri olacaktır.
Her şeye uzaktan erişim
Kurum içindeki hizmetlere, kaynaklara, çalışanlar uzaktan erişecek, çalışanlar müşterilere uzaktan erişip işlerini yapacak. Kısaca, herkesin işini uzaktan yapacağı bir dönemde hem teknolojik altyapı hem de hizmetin alınıp/verilmesi buna göre olacaktır. Çalışanların dağınık ve dağıtık olması, yine maaliyet gerekçesi ile hizmet merkezlerinin de (veri merkezi, lojistik merkezler, dağıtım merkezleri, üretim merkezleri vb.) merkezileşmesini, tekleşmesini gerektirecek. Çünkü her şeye uzaktan erişerek çalışılması, her şeyin uzaktan sipariş edilmesi, üretilmesi, depolanması ve dağıtılması demek, bu merkezileşmenin yerellerden büyük lokasyonlara dönüşmesi demek olacak.
Örneğin fiziksel ofis ortamının azalması, bu merkezlerin daha çok bir araya gelmesini, toplanmasını, çalışan sayılarının da azalmasını beraberinde getirecektir. Ofislerimizde hizmet veren destek ekipleri, asistanlar, pazarlama personeli, temizlik, yemek, servis hizmetleri, işyeri güvenliği, güvenlik personeli, iş sağlığı gibi alanlarda, çalışanlara olan ihtiyaç azalacaktır. Bu işkolları tehdit altında kalacaktır.
"Daha az insan kaynağı ile daha çok üret"
2019’a kadar işletmeler, hükümetler ve birçok organizasyon için işletim modeli yerleşik ofis düzeni idi; insanlar işe gidiyordu, işin onlara gelmesi yerine. Müşteriler, vatandaşlar hizmet almak için, devlet dairesi işlerini yapmak için, sağlık hizmeti almak için, alışveriş yapmak için ya da belli etkinliklere gitmek için kendilerini oraya taşımak zorundaydı. Şimdiki çalışma düzeninde, biz her neredeysek iş bize geliyor olacak. Covid-19 bu süreci daha da hızlandırdı. Bütün paydaşlarla, çalışanlar, müşteriler, vatandaşlar, tedarikçiler, hep sanal olarak buluşmak zorunda kalacaklar ve bunların tümü “Dijital Dönüşüm” kapsamında olacak.
Yıllardır süregelen bir süreç, yani çevik iş üretme, yapma ve verimliliği daha da artırma hedeflerinin çıtaları daha da yükselecek. Rekabet koşulları gereği, kaliteden ödün vererek, daha hızlı üretim yapma, bunu hemen piyasaya sürme ve bütün bunları, yeni çalışma düzeninde, en yüksek verimlilikte yapmak gibi daha da yükselecek bir çıta halini alacak koşullar olacak. “Daha az insan kaynağı ile daha çok üret” modelini benimsemiş çalışma koşulları ile iş baskısı daha da artacak.
Bu yeni üretim modelinde, çalışanların bireysel yetkinlikleri eskisine göre daha önem kazanacak. Yetkinliklerini, yeteneklerini ister kişisel çabaları isterse de kurumların sağlayacakları olanaklar ile geliştirme yolunu bulanların bu model içinde var olma şansları artacak.
Daha çok beyaz yakalı çalışanlari etkileyecek olan bu yeni normal, dolaylı olarak beyaz yakalılara destek veren ofis ortamlarındaki mavi yakalı işçileri de (güvenlik, ulaşım, destek hizmetleri vs…) etkileyecek; iş, hak kayıpları olacaktır.
Küçük işletmelerin, büyük kurumlarla rekabet edebilmeleri için, bir araya gelip kooperatifleşmesi, yerel markalarını üretebilme çabaları daha da öne çıkacaktır. Aynı şekilde, markalaşan küçük işletmelerin, merkezileşmiş yönetim/dağıtık üretim modeline dahil edilmeleri için de büyük kurumların bunları satın alma girişimleri olacaktır.
Becerilerin kurumların talebine ve piyasa koşullarına göre değişiklik göstermesi, tam zamanlı olarak bir yerde çalışma yerine, birden fazla iş yerinde yarı/esnek zamanlı, dağınık, dağıtık çalışma koşullarını getirecektir. Mesela, haftada 2-3 gün yazılım geliştiren biri, 2-3 gün uzaktan eğitim için başka bir firma ile çalışabilecek. Ya da her gün ek iş olarak 2-3 saat çağrı merkezi işinde çalışabilecek, bir ürünün testlerini uzaktan yapacak ve bunların tümünü hep evinden gerçekleştirecektir. Emeğin, iş koşuluna ve mesleğe bağlı olarak daha yaygın, küresel hale gelmesi kolaylaşabilir; fakat bu kolaylık aynı zamanda iş güvencesi gibi önemli bir kavramın da içini boşaltacaktır.