Salgından etkilenen esnaf iktidardan yardım bekliyor
Pandemi döneminde yalnız bırakılan esnaf, ‘küresel sermayenin en sadık uygulayıcısı olan AKP’ye neden oy verdi?’
Havva Gümüşkaya / Birgün - Esnafın Kara Günleri yazı dizimizin üçüncü ve son bölümünde esnafın sınıf tavrı, oy kullanma davranışlarını ve muhafazakârlığını sorguladık. Yazı dizimiz için memleketin birçok noktasından konuştuğumuz esnaf, iktidarın politikalarından şikâyetçi.
Pandemi döneminde yalnız bırakılan esnaf, ‘küresel sermayenin en sadık uygulayıcısı olan AKP’ye neden oy verdi?’
Prof. Dr. Metin Özuğurlu ile esnafın AKP’den vazgeçmesine neden olacak politik iklim üzerine konuştuk.
► Esnaf kesimini sosyal sınıfların içinde konumlandırarak bu kesimin ağırlıklı olarak AKP’den yana tavır koymasını nasıl yorumlamalıyız?
Sosyal sınıflar ve oy davranışları üzerine yazılıp çizilenlerin–güncel olmasalar bile- bini bir paradır. ‘Neresinden başlamalı’ sorusuna yanıt vermek de kolay değil. İki farklı düzlem söz konusu: Sosyal sınıf, belli bir toplumsal ilişkideki belli bir konuma göndermede bulunur; sosyal sınıfların oy davranışı ise belli bir pozisyona göndermede bulunur. Sınıfların konumları ile pozisyonları ya da konum alışları arasında bire bir örtüşme olmasa bile –olsaydı zaten insanlığın derdi tasası kalmazdı- anlamlı bir ilişkinin olması beklenir. Bu soru da bu beklentiyle ilgili…
Esnaf, gerek ölçek, gerek faaliyet gösterilen sektör, gerek mal ve hizmet üretim zincirindeki yer ve gerekse de emek kullanma biçimleri bakımından, son derece zengin bir iç çeşitliliğe sahip. Buradan baktığınızda esnaf (belki zanaatkâr ile birlikte kullanmalıyız) şemsiye bir terim. Lakin esnaf kategorisini bir kez de kapitalist sermaye birikim sürecindeki yeri itibarıyla, ya da sermaye karşısındaki yeri itibarıyla değerlendirdiğinizde, bu kez çeşitlilik azalmaya, resim sadeleşmeye başlar. Adeta “küresel manifaktürde” tüccara/sermayeye bağımlı iş işleyen tezgâh/dükkân sahipliği söz konusu.
HUZUR DEVLETİN HİMAYECİ KOLLARINDA
► Küresel sermaye gündeminin en sadık uygulayıcısı olan AKP’ye esnaf neden oy verdi?
Tam da bu noktada soru önem kazanıyor. Oy davranışının elli çeşit motifi vardır, ancak esnaf söz konusu olduğunda belki de öne çıkan ana motif için şu söylenebilir: Küçük girişimciler finansal kırılganlıkla maluldür; banka sermayesi karşısındaki zayıflıkları nedeniyle gözleri devlettedir. Piyasanın “görünmeyen eli” tarafından kum torbasına çevrilirken, huzur ancak devletin himayeci kollarında mevcuttur. AKP de yakın döneme kadar, gerek sosyal yardım fonlarının kullanımında gerekse de KOBİ desteklerinde klientalizmi ve paternalizmi etkili bir şekilde kullanabilmiş bir partidir.
KAPİTALİZMDE ESNAF ‘ARA SINIF’
► “Esnaf tarihsel olarak muhafazakârdır” önermesi doğru mu? Doğruysa bu onun sınıfsal konumuyla nasıl açıklanabilir?
Tarihe müracaat ettiğimizde esnafın muhafazakârlığına dair çokça kanıt bulacağımız gibi tersi yönde kanıtlara da çokça ulaşırız. Tarihteki maddi ilişkileri ya da maddi ilişkilerdeki tarihselliği çözümlemeyi esas alan bir tarihsel maddeci için reddedilmesi gereken önerme “esnaf doğası gereği muhafazakârdır” önermesidir. Tarih ve toplum dışı genellemeler inşa edip, bunlara açıklayıcı evrensellikler atfetmeye burjuva bilimciler bayılır. Böylece tarihsel kapitalizme özgü fenalıklar, insanlığın kadim özellikleri halini almış olur. Bu uyanıklarla Marx ekonomi politiğin eleştirisinde az alay etmemiş. Günümüzde tersi bir durum söz konusu; post ön ekli akımlardan söz ediyorum ki günümüzün ana akımı içinde hatırlı bir yere sahipler. Bunlara göre her türlü genelleme, doğası gereği reddedilmeli. Bu durumda bilimsel bilgi, tikel ve biricik özgüllüklerin anlatısına indirgenmiş olur. Bilginin tikel varlığı kapitalizmin hangi tarihsel evresinde kutsiyet kazanıyor? Sermayenin kendi suretinde dünya inşa etme işinde finale yaklaştığı bir tarihsellikte. Kaldırılan her taşın altından sermaye ilişkisinin çıktığı bir dünyada, benzerlikleri görünce ‘nerede yanlış yaptım’ duygusuyla şaşıran ve her durumda “farklı” olanı arayan bilimcilere ne demeli? Okurun dediklerini duyuyor ve “az bileyi” ilave ediyorum. Bu metodolojik nottan sonra soruya dönebiliriz.
Kapitalizmde esnafın sınıf konumu, “ara sınıf” konumudur. Ara konumu geçici bir konuma indirgemek ayrı bir tartışmanın konusu. Neden ara sınıftır; zira mal ve hizmet üretiminin geri ve ileri hatlarında ipler kapitalist sermaye sınıfının elindedir; esnafın ne girdi fiyatlarını ne de pazarladıkları ürün fiyatlarını belirleme güçleri var. Sermayeye tabi olmaları hasebi ile işçi sınıfını andırırlar; sahip oldukları varlıklarla özel mülkiyet rejimine dâhil olmaları ve emek kullanma biçimleri söz konusu edildiğinde ise sermaye sınıfını andırırlar.
Esnafın üzerinde tasarrufta bulunabileceği iki şeyden biri, seferber etmekteyse kendi hane emeği, diğeri de istihdam ettiği ücretlilerdir. Esnaf, -Chayanov’dan beridir biliyoruz ki- kendi hane emeğini sömürmekte mahirdir; aynı şekilde istihdam ettiği işçileri de himayeci –otoriter motiflerle çalıştırmakla tanınır ki bu kod ve motiflerin bir kaynağı din ise diğeri de ataerkilliktir. Demek ki esnafı muhafazakârlığa bağlayan iki kanaldan ilki emek kullanma biçimleriyle ilgilidir; diğeri de mal/hizmet üretiminin ileri geri bağlantılarındaki piyasa gereklerini törpüleme olasılığı barındıran cemaatçi dayanışma ağlarıdır. Bununla birlikte bu iki kanal muhafazakârlığa yazgılı kanallar da değil.
İleri-geri bağlantılardaki piyasa kapanını gevşetecek ve emek kullanımında üretkenliği artıracak çok sayıda olasılık vardır ki bu alanda ütopyacı sosyalistlerden, anarko-sendikalistlere, hemen yanı başımızdaki Balkan kooperatifçilik akımına, Narodniklere ve bütün bu katkıların günümüzdeki temsil edilme biçimlerine uzanan geniş bir skala söz konusudur. Eğer öyle olmasaydı, küçük mal ve hizmet üreticilerinin işçi sınıfı ile birlikte hareket ettiği muazzam tarihsel ve güncel deneyimler yaşanabilir miydi?
Çarpıcı olması bakımından, yeni emek tarihi çalışmalarının ortaya koyduğu şu veriyi paylaşayım: Proleter devrim örneği olarak bildiğimiz 1917 Bolşevik Devrimine katılan halk sınıfları içinde küçük işyeri çalışanları kayda değer bir ağırlığı sahiptir. Ayrıca bütün büyük işçileşme dalgalarının ana kaynağı kâh geçimlik üretimini, kâh pazar için mal ve hizmet üretimini yürütenler değil midir? I. Enternasyonal’i kuran ve Marx’a Marksizmi öğreten işçi önderleri, atölyelerini kaybederek işçileşmiş esnaf ve zanaatkârlardı. Günümüze gelince… Kendimize şunu soralım: Neoliberal sermaye programına ödünsüz bir şekilde direnen ve “toplumsal hareket sendikacılığı” diye bilinen sendikaların toplu grevlerine neden “genel grev” yerine “halk grevi” denmekteydi? Zira grev ilan edilen günde, örgütlü olunan işyerlerinde şalterler inerken esnaf da kepenk kapatmaktaydı. Sadece üretim değil hayat durduğu için, adı halk grevi idi. Burada unutulmaması gereken husus, birleşik hareketi inşa eden inisiyatifin ara sınıf konumundan (esnaf) değil, temel sınıf (işçi sınıfı) konumundan gelmiş olmasıdır.
SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ AKP'Yİ AYAZDA BIRAKTI
► Esnafın AKP’den vazgeçmesine neden olacak politik şartlar nelerdir? Konuştuğumuz tüm esnaf iktidardan şikâyetçi ancak politik eğilimleri belirgin biçimde değişmiş değil. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Esnafın AKP’den değil vazgeçmesi çiğ çiğ yemesini gerektirecek nesnel koşullar fazlasıyla oluşmuş durumda. Öncelikle himayeci devlete bakalım; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen yapı ile bürokrasinin geleneksel merkez ve taşra örgütlenmesi tasfiye edildi ve yerini doğrudan Saray’a bağlı birtakım şahsileşmiş güç kullanımına meyletmiş mekanizmalar aldı. Güç kullanımındaki şahsileşmenin yol açtığı kaos, esnafa piyasa kaosunu aratır oldu. Çarpıcı terimlerle ifade etmek gerekirse: Kemalist devlet kapasitesini kendi partisiyle özdeştirerek kullandığı 15 yıl boyunca AKP, hem yoksulluğu klientalist tarzda yönetebildi hem de hami-sami ilişkisi içinde KOBİ’leri kendi yanında tutabildi. Sistem değişikliği ile Kemalist devlet kapasitesi tasfiye edildiğinde ayazda kaldı, bindiği dalı kesti, hem yaygın bir şekilde işleyen bürokratik ağdan oldu hem de yok ettiği ile özdeştirdiği partisinden.
Bir diğer başlık ileri-geri bağlantılarda esnaf lehine faaliyet gösterecek cemaatçi dayanışma ağları. Cemaatler edindikleri varlıkları taraftarları arasında paylaştıran yapılar olarak değil, varlıkları hızla sermayeleştiren ve cemaat hiyerarşisi temelinde merkezileştiren yapılar olarak mevcutlar. Dinin siyasallaşmasına uyum sağlamış olan esnaf sınıfı, şimdilerde dinin sermayeleşmesine tanıklık etmektedir ki bu durum sırtından hançerlenmekle bir ve aynı şey. Piyasa gereklerinden bir nebze de olsa kurtulmak için sığındığınız limanda, piyasa gereklerinin sonradan görme versiyonları sahnelenmekte ise siz ne hissederdiniz? Üçüncü başlığa, emek kullanma biçimlerine gelince, orada çapraşık bir durum söz konusudur: Esnaf dükkânında/imalathanesinde çalışan profili, ”yerli-milli” olandan (Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı), Suriyeliler başta olmak üzere geçici sığınmacı statüsündekilere doğru hızla değişmiştir.
Dolayısıyla yerli-milli işgücü ile gerçekleştiremeyeceği ölçüdeki mutlak emek sömürüsünü sığınmacı işgücü ile gerçekleştirme olanaklarına kavuşmuş görünmektedir. Piyasa gereklerinin esnaf kategorisini tasfiye etme yönündeki güçlü basıncı karşısında, esnafın tek direnme hattı sığınmacılardan müteşekkil işgücü piyasasıdır ve hala AKP’ye bakan gözler varsa bunun ana nedeni de budur.
2001’DEKİ EYLEMLERDE ‘DEVLET BABA’ ÇAĞIRILDI
► 2001 krizi denilince büyük esnaf mitingleri akıllara geliyor. Geçen günlerde 19 yıl sonra ilk kez esnaf sokağa çıktı. Bugün esnafı 19 yıl önceki dinamitle hareket eden esnaf mitingleriyle karşılaşabilir miyiz?
Toplumsal ihtiyaçlar ile toplumsal hareketlerin eşikleri arasındaki ilişkiyi anlamak önemlidir. 2001 krizindeki büyük esnaf eylemleri, “paternalist devleti”, “devlet babayı” çağıran eylemlerdi. Bugün artık hâkim sermaye bileşenlerinin bu tarz bir devlet biçimine el vermeyeceği bilinmektedir. Peki ya sosyal devlet? Sosyal devletin de ancak sosyal bir cumhuriyetle var olacağı görülmektedir. Sosyal Cumhuriyet ise bir devrim programını gerektirir. İhtiyaç devrim olduğunda, yani sokağa çıkıldığında devrim yapmak gerektiğinde, ilk adımı atmak çok zorlaşır. Bugün halk sınıflarında gözlenen eylemsizliğin temel gerekçesi budur.