Umut Oran: 'Yastık altını bozdur' boş bir çağrı
CHP'li Umut Oran, ekonomide bugün yaşanan çöküşü ve bundan kurtulmak için atılması gereken acil adımları sıraladı.
CHP'li Umut Oran'ın ekonomide son durumu değerlendirdiği açıklaması şöyle:
"Türkiye, bugün 5,99 TL olan doları, 6,87 TL olan euro’yu gördü! TL’nin dolar karşısındaki değer kaybı diğer gelişen ülkelere göre çok daha vahim bir tablo sergiliyor, çünkü Türkiye’ye özgü sorun yaşıyoruz. Türkiye’deki hukuk devleti ve demokrasi standardının kötüye gidişi, kuvvetler ayrılığı ile denge-denetim mekanizmalarının fiilen ortadan kaldırılarak ‘demokratör’ rejime geçilmesi nedeniyle TL sürekli değer kaybetmektedir.
Hazine ve Maliye Bakanı’nın “yeni ekonomi modeline ilişkin çerçeveyi” açıklayacağını duyurduğu bugün bile TL’nin dolar ve Euro karşısında sabah saatlerinden itibaren yüzde 15’lere varan değer kaybetmesi artık bu demokratör rejime duyulan güvensizliğin zirve yaptığını göstermektedir!!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ekonomik savaştayız” deyip, krizi daha da büyüterek çöküşü hızlandıracak 46 milyarlık bir harcama ve israf programı açıkladı. Planda söylem var, ama ekonomideki çöküşü durduracak herhangi bir eylem, yani bu savaş için gerekli silah ve araçlar yok.
16 yıldır devam eden ekonomik, siyasi, diplomatik hataların bir sonucu olarak Türkiye ekonomisi sert bir çöküşe doğru hızla savrulurken, rejim değişikliği ile geçilen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin ilk kabinesinin başı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “100 Günlük Eylem Planı” açıkladı. Planda, ilk 100 günde, Kanal İstanbul’un da aralarında bulunduğu toplam 46 milyar lira ile hayata geçirilecek 400 proje yer alıyor.
Erdoğan’ın “Ekonomik savaştayız” diyerek açıkladığı plan, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu dış kaynak darboğazına, kamu mali dengelerindeki bozulma ile hızla büyüyen bütçe açığına, kurdaki yangına, faizdeki yükseliş baskısına, şahlanan enflasyon ve işsizliğe, her alanda hissedilmeye başlanan ekonomik krize karşı hiçbir önlem içermiyor, tam tersine savurganca bir harcama programı, israf belgesi niteliği taşıyor.
ÜLKE EKONOMİSİ YOĞUN BAKIMLIK
Ülkemiz ekonomisinin temel göstergelerinin geldiği son duruma bir bakalım:
Dış borç alarm veriyor!
2002 sonunda 129,6 milyar dolar olan dış borç stoku, %260 artışla Mart 2018 itibariyle 466,7 milyar dolara ulaştı.
Bunun da 325 milyar doları banka-finans kurumları vd. firmaları ile özel sektörün.
Toplam dış borç 15 yıl sonra yeniden milli gelirin yarısını aşarak, %52.9’una çıktı.
Dolardaki her 1 Kuruşluk artış, özel sektörün borç yükünü 3,2 milyar, toplam dış borcun ülkeye yükünü 4,7 milyar TL büyütüyor.
AKP, 2009 yılında şirketlerin dövizle borçlanmasını serbest bıraktı. Sadece finansal kesim dışı firmaların (reel sektörün) net döviz pozisyon açığı 67 milyar dolardan 217,3 milyar dolara çıktı. TL'nin dolar karşısında sadece bu yılki değer kaybı, şirketlerin 280 milyar TL kur farkı zararı yazmasına yol açtı.
Türkiye’nin; önümüzdeki bir yıl içinde merkezi yönetim, Merkez Bankası ve özel sektörüyle toplam 180.6 milyar dolarlık dış borç geri ödemesi yapması gerekiyor. Bu yükümlülüğün de büyük bölümü reel kesim firmalarına ve bankacılık kesimine ait bulunuyor.
İkiz açık oluştu
Türkiye’nin dış ödemeler dengesindeki bozulma nedeniyle cari açığı hızla büyürken, bütçe dengelerindeki bozulma ile ikiz açık oluştu.
Türkiye, Mayıs itibariyle son bir yılda 57.6 milyar dolar cari açık verdi. Dış kaynak girişleri iyice azaldığı için cari açığın finansmanı, rezervlerden karşılanıyor. Cari açık, milli gelirin %6,3’ü düzeyine yükseldi.
İsraf ve seçim harcamalarının da etkisiyle merkezi yönetim bütçesi, yılın ilk altı ayında 46.1 milyar TL açık verdi. Asıl vahimi bütçe, 12.3 milyarla, 1993’ten bu yana ilk kez faiz dışı açık verme noktasına geldi. Bu durum, kamu kesiminin hiç borcu olmasa ve faiz ödemek zorunda kalmasa bile giderlerini karşılayacak kadar gelire sahip olmadığı anlamına geliyor.
240 milyar dolarlık dış kaynak ihtiyacı!..
Türkiye’nin mevcut düzeyiyle gelecek bir yıldaki dış borç geri ödemelerini gerçekleştirebilmek ve cari açık finansmanı için 240 milyar dolar dolayında dış kaynağa ihtiyacı bulunuyor. Buna karşılık Türkiye’nin dış kaynak bulup borçlarını çevirme imkanları tükendi. Öte yandan Merkez Bankası’nın “net” döviz rezervi 27 Temmuz itibariyle 27,8 milyar dolara düşmüş bulunuyor.
Kur ve faiz
Türkiye, 16 yıldır uygulanan borçlanma ve tüketim ekonomisi ile aşırı biçimde dış kaynağa bağımlı-muhtaç hale getirilirken; bir yandan Fed’in parasal sıkılaşmaya giderek gelişen piyasalardan likiditeyi geri çekmesi; diğer yandan ülkemizde siyasal sistem değişikliği; güçlerin tek elde toplanması, keyfi yönetim, demokrasi ve hukuk açığı oluşması, bu kapsamda dış yatırımcı için hukuki güvenceyi ortadan kaldıran uygulamalarla ortaya çıkan güven kaybı, kaynak girişlerini bitirdi.
Hızla bozulan dış kaynak dengesi yüzünden; TL’nin dolar karşısında değer kaybı hızlandı. Beş yıl önce 1,94, üç yıl önce 2,76, iki yıl önce 2,99, bir yıl önce 3,53, altı ay önce 3,77, üç ay önce 4,22, bir hafta önce 4,66 olan doların TL karşılığı, bugün 5,99’a ulaşmış bulunuyor.
Son haftalarda ikili ilişkilerin gerildiği ABD'nin açıkladığı yaptırımların da tetiklemesi ile dolar 5,5 TL'yi aşarken, 2 yıllık tahvil faizi de %22'ye dayandı. Kurla ilintili olarak yükselen faiz; yatırımlara, üretime, tüketime fren yaptırıyor; Türkiye’yi yüksek enflasyon ve durgunluğun bir arada olduğu “stagflasyon” açmazına sürüklüyor.
Son 16 yıldır ekonominin yıllarca sıcak para ile şişirme politikasının sonucu olarak yüksek cari açık ve dış borca mahkum olan Türkiye, bugün 5,99 TL olan doları, 6,87 TL olan euro’yu gördü! TL’nin dolar karşısındaki değer kaybı diğer gelişen ülkelere göre çok daha vahim bir tablo sergiliyor, çünkü Türkiye’ye özgü sorun yaşıyoruz. Türkiye’deki hukuk devleti ve demokrasi standardının kötüye gidişi, kuvvetler ayrılığı ile denge-denetim mekanizmalarının fiilen ortadan kaldırılarak ‘demokratör’ rejime geçilmesi nedeniyle TL sürekli değer kaybetmektedir.
Hazine ve Maliye Bakanı’nın “yeni ekonomi modeline ilişkin çerçeveyi” açıklayacağını duyurduğu bugün dahi TL’nin dolar ve Euro karşısında sabah saatlerinden itibaren yüzde 15’lere varan değer kaybetmesi dahi artık bu demokratör rejime duyulan güvensizliğin zirve yaptığın göstermektedir!! Kimse ‘küresel gelişmeler, dolar her yerde artıyor’ diyerek bu vahim tabloyu küçümsemesin!
Enflasyon canavarı hortladı!..
Kura bağlı maliyet enflasyonu fiyatları tetikledi. Temmuz ayında yıllık TÜFE artışı %15,85, yıllık ÜFE artışı ise %25’e ulaştı.
Doların 5,5 TL’yi aşması ve elektrik, doğalgaz gibi temel girdilere yüksek zamlar, önümüzdeki aylarda enflasyonun hızla yükselmeye devam edeceğini gösteriyor.
Ülke gruplarına göre AB’de % 2.0, Euro Bölgesinde % 2.0, G7 ortalamasında % 2,3, OECD ortalamasında, % 2,8, ABD’de % 2,9, G20’de %2,9, Dünya ortalamasında % 3,5, gelişen ekonomiler ortalamasında % 4,58 olan enflasyonun Türkiye’de %15,85’e ulaşması, ülkemizi bir rekora taşıdı.
KÜRESEL KISKAÇ VE İFLAS UYARILARI
Diplomaside yaşanan gerilim üzerine; Türkiye'nin uluslararası mali kuruluşlardan borç almasını kısıtlayan bir yasa tasarısı ABD Senatosu’ndan geçti. Danimarka merkezli Nordea Varlık Yönetimi'nden Thede Ruest’ten ''Türkiye'de işler kontrolden çıkmak üzere; satış tavsiyesinde bulunuyoruz'' uyarısı geldi. Uluslararası finans kurumları ve ekonomi çevrelerinde; “Türkiye’nin iflası başladı”, “Türkiye iflas edebilir” şeklinde yorumlar yapılıyor. Olumsuz dış algı ve kötümser beklentiler her geçen gün artıyor.
BU EYLEM PLANI “İFLAS”I ÖNLER Mİ?
Erdoğan, 100 günlük eylem planını, “Ekonomik savaştayız” diye açıkladı. Ancak açıkladığı planda, Türkiye’nin bazı çevrelerce beklenen, hatta istenen “iflası”nı önleyecek, ülkeye güveni sağlayacak, sermaye hareketlerini normalleştirecek, önümüzdeki bir yıl içinde ihtiyacımız olan 240 milyar dolara yakın dış kaynağın girişini sağlayacak hiçbir önlem bulunmuyor. Batı finans merkezlerinden borçlanma imkanları tamamen tıkandığı için ağır dış borcun çevrilmesi riske girerken hükümet; Çin Yuan piyasasından borçlanma tercihini açıklıyor ve bu ülkeden sağlanan 3,7 milyar dolarlık ilk parti borcu zafer edasıyla ilan ediyor. Hükümet, bir yandan da eylem planı kapsamında; adeta yangına benzin dökercesine ülkenin finansman ihtiyacını daha da artıracak 46 milyar liralık harcama programı açıklayarak büyük bir çelişkiye imza atıyor.
“Yastık altını bozdur” boş bir çağrı!
Erdoğan, yapısal önlem yerine yeni harcama içeren eylem planını açıklarken; vatandaşlara bir defa daha yastık altındaki dolarları ve Euroları çıkartıp, sisteme dahil etme çağrısı yaptı. Aynı çağrı 2 Aralık 2016, 3 Ekim 2017 ve 26 Mayıs 2018’de de yapılmıştı ve bugünkü çağrısı da karşılık bulmayacak. Çünkü vatandaşlar, ekonomideki kötü gidişatı görüyor, yüksek enflasyonun gelir ve varlıklarını eritmesine karşı dövize yöneliyor. Vatandaş, kendi ekonomisine, ekonomi yönetimine güvenmiyor, güçlü ekonomilere yatırım yapıyor.
Zaten, vatandaşın yastık altı varlıklarını bozdurarak Türkiye’nin devasa döviz açığını kapatacağı umudu da günde 4,5 trilyon dolarlık işlem hacmi olan uluslararası döviz piyasasına bu yöntemle etki ederek kuru aşağı çekeceğini düşünmek de akla ve mantığa da aykırı…
Niye Kanal İstanbul?
Erdoğan, Kanal İstanbul projesini politikalarının “olmazsa olmazı” olarak nitelendirdi ve bundan asla vazgeçmeyeceklerini, projeyi hızla hayata geçireceklerini açıkladı. Bağımsız uzmanlar ise bu projenin, İstanbul’un ormanlık alanları, tarım arazileri, yer altı ve üstü su havzaları ve doğal yerleşim alanlarını imara açarak yok edeceğini belirtiyor. Farklı bilimsel disiplinlerden uzmanlarca masaya yatırılıp, iklimsel, çevresel etkileri, ekonomik, siyasi, diplomatik anlamda getirisi götürüsünü hesaplanmadan, fizibilitesi yapılıp onay verilmeden, bir kişinin “ben yaptım oldu” mantığıyla gerçekleştirmeye kalktığı bu proje sadece rant amaçlıdır. Bunun ülkeye vereceği çok yönlü devasa zararlar, rant uğruna görmezden gelinemez!
EKONOMİDE VAHİM TABLO
Ekonomik tabloya tekrar göz atarsak, özetle;
* Yüksek cari açık
* Hızla büyüyen bütçe açığı
* Kısa vadeye yığılmış yüklü dış borç servisi
* Artan güvensizlik nedeniyle sermaye kaçışı
* Kur yangını
* Batan şirketler
* Büyüyen işsizlik
ü Patlayan enflasyon
ü Astronomik zamlarla hızla artan hayat pahalılığı
ü Dar ve sabit gelirli kesimlerin hızla yoksullaşması
ü Talepte daralma
ü Piyasalarda nakit kıtlığı
ü Yükselen faiz, duran çark ve
ü Ekonomide sert freni görüyoruz.
100 gün içinde yapılacaklara ilişkin açıklanan sözde eylem planında bu tabloya karşı bir önlem var mı? Ne yazık ki yok!
SARAY KABİNESİNE SORMAK İSTİYORUZ:
Ekonomik savaştayız deniliyor ama krize karşı önlem yerine onu daha da ağırlaştıracak yeni israf planı açıklanıyor. Türkiye bir “ekonomik savaşta” ise buna karşı silahlarınız, mühimmatınız, lojistik önlemleriniz nelerdir?
Türkiye’nin, dış borçlarını çevirmek ve cari açık finansmanı için önümüzdeki 12 ayda ihtiyacı olan 240 milyar dolarlık kaynağı hangi politika ve araçlarla sağlayacaksınız?
Tüm göstergeler ekonomide yılın son çeyreğinde çok sıkıntılı bir sürece işaret ederken; acil, radikal çözüm önlemleriniz nelerdir?
Kısa vadede dış kaynak-borç krizini çözmeye, kur, faiz yangınını söndürmeye yönelik araçlar geliştirme, orta vadede cari açığı küçültecek, uzun vadede fazla veren, rezerv biriktiren bir üretim ekonomisini tesis edecek politikalarınız var mı?
Kanal İstanbul mu bu derde çare olacak? Zaten betona yatırım yaparak, borçla tüketimi kışkırtarak, üretimi ihmal ederek bu tabloya yol açtınız. Hastalığın sebebi olan şey, tedavinin parçası olabilir mi?
İnşaat, yol, köprü, Kanal İstanbul gibi projeler üretim değil tüketimdir, rant ekonomisine katkıdır. Bunlar bir avuç insanı, yandaş sermaye gruplarını ihya eder ama borcu şişirir, ekonomiyi çürütür, belli vadede ülkeyi batırır. Zaten ülkeyi çoktan o noktaya getirdiniz, aynı kafayla da devam ediyorsunuz. Amacınız çöküşü hızlandırmak mıdır?
Ülkenin bir yılda yarattığı toplam katma değer, (şişirilmiş rakamlarla milli gelir) 852 milyar dolar. Bir yıl içindeki dış borç servisi ve cari açık için gereken döviz ise 240 milyar dolarla bunun yaklaşık üçte biri. Bu tabloyu nasıl yöneteceksiniz?
ABD’nin siyasi yaptırımlarına karşı Eylül 2017’de THY için verdiğiniz 11 milyar dolarlık Boeing uçak alımı siparişini neden iptal etmiyorsunuz?
Devlet, şirketler, vatandaş aşırı borçlandırılarak yaratılan hormonlu büyüme ve ödünç refah oya tahvil edildi, ülke ipotek verildi. Borcu borçla çevirip bugünlere geldik, şimdi ise kaynaklar kurudu, musluklar kısıldı, buna karşı hangi önlemler alınacak?
Borç alan emir de alır! Yıllarca boşa savrulan, katma değerli üretim, ileri teknoloji yerine betona gömülen o kaynakları bol bol kullandıranlar, şimdi faturayı önümüze koyup, “Ödemezsen evine icra getireceğiz” derse cevabınız nedir?
ACİLEN GERÇEK BİR PROGRAM!
Ekonomide gelinen bu kritik noktada; açıklanan sözde eylem planı, ülkeyi yönetenlerin (eğer iyi niyetliyseler) durumun vahametini kavramaktan ve süreci yönetmekten aciz olduklarını net biçimde ortaya koyuyor.
100 günlük eylem planı, yaklaşan iflasa, ekonomik çöküşe karşı hiçbir önlem içermiyor!
Siyasi erkin, “Dış mihraklar, bizi kıskanıyorlar, ekonomik savaş” gibi ifadelerle halkı kandıran, yararsız, boş ve gerekli önlemlerin alınmasını engelleyici nitelikteki hamaseti bırakıp, gerçek bir çözüm ortaya koyması gerekiyor.
Türkiye ekonomisinin bu sıkıntılı dönemi atlatabilmesi, uzun vadede istikrarı ve dengeleri sağlayarak yoluna devam edebilmesi için tüm küresel ekonomi aktörleri nezdinde ülkeye güveni yeniden tesis edecek, uluslararası normlarda, gerekli yapısal reformları içeren, etkin, işlevsel, kapsamlı bir ekonomik programın ivedilikte ortaya konulması gerekiyor.
Daha iyi bir Türkiye, daha güçlü bir Türkiye için ciddi bir eğitim reformu ve köklü bir kalkınma dönüşümüne ihtiyaç var. Türkiye hem teknoloji hem de yüksek teknolojiyi üretmelidir. Türkiye acilen quantum mekaniğine dayalı Endüstri 4.0 altyapısını oluşturan kitlesel eğitim sistemi ve bilgi toplumunu oluşturacak yeni bir kalkınma modeline geçmelidir. Halkçı, kamucu, sosyal devlet, sosyal kalkınma, sosyal adalet ve eşitliği ortaya koyabilecek yepyeni bir kalkınma programına ihtiyacımız var.
Türk sanayisi ve tarımının kurtuluşu bilim ve teknolojidir, tüm kaynaklar buraya seferber edilmelidir.