'Kur, kur derken esas sorun gözden kaçıyor'
Gazeteci Fehmi Koru, Türkiye'de yaşanan kur krizine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Fehmi Koru internet sitesi fehmikoru.com'da yayımladığı yazısında, "Ya sorun Türkiye’nin dış borcu ise ve kurdaki oynamalar bu sorunun dışa vurumu ise?" sorusunu sordu.
İşte Koru'nun yazısının tamamı:
Acaba yaşamakta olduğumuz ekonomik sıkıntıları yanlış biçimde değerlendiriyor olabilir miyiz?
Bir sorunu ‘yanlış’ açıdan ele almak, vahim sonuçlar doğurabilir.
Daha önce de zikrettiğim Einstein‘ın ““Eğer hayati önemde bir sorunu çözmem için yalnızca bir saatim varsa, bunun 55 dakikasını sorulması gereken soruları sormak için kullanır, bir kere doğru soruların ne olduğunu bilirsem, sorunu beş dakikadan daha kısa zamanda çözebilirim” sözü girişteki soruyu aklıma getirdi.
Karşı karşıya kaldığımız sorunu TL’nin yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi olarak görüyor, onu yeniden eski değerine kavuşturmak için tedbirler alıyoruz. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) faiz oranını yükseltiyor, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu(BDDK) bankaların TL işlemleriyle ilgili yeni düzenlemelere gidiyor, hükümet de TL’nin ısısını düşürmek için bayağı çabalar gösteriyor.
Kur, kur derken, esas sorun gözden kaçıyor
En başta ifade ettiğim sorumu burada başka bir ifadeyle tekrarlamak isterim: Ya çözmeye çalışılan sorun ‘kur’ ile ilgili değil ve kur aslında bir başka sorunun sebebi ise; bu durumda -yani sorunu ‘yanlış’ değerlendirip gereksiz tedbirler alıyorsak- başımıza yeni işler açmaz mıyız?
Kurun ateşinin sönmesi için TCMB’nin aldığı tedbirlerden biri kullanılabilir rezerv olarak tuttuğu dolarları piyasaya sürmek; bu yüzden rezervin şimdiye kadar hiç olmadığı kadar azaldığı (son rakam 18 milyar dolar) biliniyor.
Herhalde bir yerlerde alarm zillerini çaldırıyordur bu durum.
Ya sorun Türkiye’nin dış borcu ise ve kurdaki oynamalar bu sorunun dışa vurumu ise?
Türkiye’nin dış borç toplamı yuvarlak hesap 450 milyar dolar (Bu rakam, 2002 yılında 130 milyar dolardı). Bunun 130 milyar doları kamunun, 308 milyar doları da özel sektörün borcu.
Bu yılın sonuna kadar ödenmesi gereken vadesi gelmiş borçlar 103 milyar dolar civarında (21 milyar kamu, 82 milyar dolar da özel sektör tarafından ödenecek).
Ödenebilecek mi bu borç, yoksa yeni borçlar alınarak kapatılmanın ya da ertelemenin yolları mı aranacak? (Borç kapatmak için alınacak yeni borcun maliyeti hem yüksektir, hem de alınabileceği de kuşkuludur).
Yabancı yatırımcıların telaşının, tasarruf sahiplerinin yabancı paralara rağbet etmesinin ve dolayısıyla Dolar/TL arasındaki dengenin TL aleyhine bozulmasının sebebi bizlerin pek üzerinde durmadığımız ülkemizin borç durumu olabilir.
Bana bunu düşündüren, etkileri hala süren ciddi bir borç kriziyle sarsılan Yunanistan’da yaşananlar konusu oldu.
Durumu alacaklılarla görüşerek düzelteceği vaadiyle iktidara taşınan ‘solcu’ Syriza Partisi’nin konunun uzmanı bilindiği için maliye bakanlığına getirdiği Yanis Varoufakis‘in görevi ancak 8 ay sürebilmişti (2015’in ilk 8 ayı).
Varoufakis yaşadıklarını İngilizce kaleme aldığı birkaç kitapta ayrıntılarıyla anlatıyor.
‘Adults in the Room: My Battle With Europe’s Deep Establishment’ (Odadaki Yetişkinler: Avrupa’nın Derin Yapısı ile Mücadelem) adlı kitabının girişinde, Varoufakis, borç sorunuyla karşılaşan kendilerinden önceki hükümetin aldığı tedbirler yüzünden yaşanan ciddi sorunları aktarıyor.
Alacaklıların kendilerini 5 yıldızlı otellere kapatıp halktan yükselen homurtulara aldırmaksızın “Ödeyin, ödeyin” baskılarının yol açtığı sıkıntıları…
Midenizi kaldırmak istemediğim için o sıkıntıların boyutunu buraya taşımayacağım.
“Bizden misin, dışarlıklı mısın Yanis?”
Yeni hükümetin çiçeği burnunda maliye bakanı Varoufakis, altı ay önce bir üniversitesinde hocalık yaptığı ABD’nin başkentine ülkesine yardım eli uzatılmasını talep etmek ve borç ödemede kolaylık talep etmek üzere gelir.
IMF binasına yürüyerek 15 dakika mesafede olan bir barda ABD hazine bakanlığı yapmış Larry Summers ile buluşacaktır. İki akademisyen kökenli kişi (Summers daha önce Harvard Üniversitesi’nde rektörlük yapmıştır) samimi bir sohbette Yunanistan’ın sorununu konuşacaktır.
Larry Summers, sohbeti, “Büyük yanlış yaptın Yanis” diye açar. Acaba ne gibi bir yanlış yapmıştır? Muhatabı, “Seçimi kazandınız ya” der. Ardından Yunanistan’ın dertleri masaya getirilir. Summers Varoufakis‘e Avrupalılar tarafından kellesinin istendiğini hatırlatır. “Propaganda savaşını kaybediyorsunuz” da der.
O geceden Yunan politikacının aklında Amerikalı’nın şu sözleri kalır:
“İki tip politikacı tipi vardır: Bizden olanlar ve dışarlıklılar… Dışarlıklı olanlar kendilerine göre gerçekleri her ortamda söyler. Bu yüzden de bizden olan gerçek güç sahipleri tarafından görmezden gelinirler. Bizden olanların sımsıkı sarıldıkları bir kuralı vardır: Diğer bizden olanlara asla karşı çıkmamak ve kendi aramızdaki konuşmaları asla dışarlıklılarla paylaşmamak… Bununla ne kazanırlar? Bilinmesi gerekenlerden haberdar olma ve güçlü insanlarla sonuçları etkileme şansı…”
Summers bu girişten sonra Yunan muhatabına şu soruyu yöneltir: “Söyle bakalım Yanis, sen bunlardan hangisisin?” (Adults in the Room, s. 13-15).
Washington çıkartmasından iki ay önce yine ülkesinin borçlarının ertelenmesi ve yeni bir takvime bağlanmasını görüşmek üzere Berlin’e gitmiştir Varoufakis. Orada mevkidaşı Wolfgang Schauble ile görüşecektir. Schauble misafirini makam odasının kapısı önünde karşılar, ancak uzattığı eli sıkmadan yürür gider.
Bir önemsiz mevki sahibi, Yunan ziyaretçisine, “Benim paramı ne zaman ödeyeceksiniz?”diye çıkışır.
Yunan ziyaretçinin her iki muameleye tepkisi sahte bir nazik tebessümden ileri gitmez. (And the Weak Suffer What They Must, s. 8).
Gördüğü soğuk muameleler bir gerçeği değiştirmez oysa: Yunanistan borcu yüzünden iflasını ilan edecek olursa, bundan Alman bankaları da kötü etkilenecektir.
Neyse, yazıyı, merak edecek olanların Varoufakis‘in açık sözlü kitaplarını okuması temennisiyle burada keseyim.