İşte Dilber Ay'ın acılarla dolu hayatı!
Şarkıcı olmak istediği için az kalsın canından oluyordu ama o pes etmedi.İşte Dilber Ay'ın acılarla dolu hayatı!
Babası parmaklarını kırdı, boynuna ip geçirip ahırlarda yatırdı, amcası dağa çıkarıp kurşunlanmasını istedi, 13’ünde babası yaşında bir adamla evlenip peşi sıra iki çocuk doğurdu, Ankara’daki radyonun kapısından dilenci zannedilip kovuldu ama o en sonunda Dilber Ay oldu.
Dün 63 yaşında hayatını kaybeden usta sanatçı bilinmeyenlerini Sibel Arna’ya anlatmıştı. Sizde bir büyü bir keramet mi var? Neden bu kadar çok seviliyorsunuz? -Büyü değil de evladım şükür var. Ben yatarım “Allahım” derim, kalkarım “Allahım”. Rabbim sana binleri versin bana da doyacağım kadar versin yeter. Çünkü biliyorum ki benim bu yaşantımı ağalar beyler yaşayamaz.
Evet zamanında çok para kazanmışsınız. Evler, arabalar... -Uçak alıyordum kızım uçak! 50 sene önce babama dedim ki: “Bana bir tayyare al”. Babam “Nereye koyacağız kızım” dedi. Cahillik kötü şey tayyare alacağız ama nereye koyulur bilmiyoruz. “Bahçeye koyarız” dedim ben. Babam da “Çocuklar kolunu bacağını kırar” dedi. O yüzden vazgeçtik. Bu arada üçü Amerikan, sekiz arabam vardı kapının önünde. Uçak gibi olduğu için büyük Amerikan arabaların hastasıydım.
Kim kullanıyordu o arabaları? -Ailem çok geniş. İkisini kaybettim ama beş erkek kardeşim var. Bir de evlere şenlik babam tabii. Tuvalette fazla kalsam kapıda nöbete kalkardı, “Dilber n’apıyon kız” diye. Sinirlendiği zaman çatal bıçak fırlatırdı. Saplandığı da olmuştur. Şarkı söylememeniz için de fazlasıyla şiddet uygulamış size değil mi? -Radyonun seçmelerinde şarkı söyledim diye parmaklarımın arasına kaşık koyup hepsini kırdı. Yetmedi, boynuma ipi geçirip ahırda hayvanların yanına bağladı. Kırık parmaklarla sabaha kadar ahırda yattım.
Ama asla pes etmemişsiniz... -Evet öyle ama babam doğrusunu yapmış... Nasıl? Sizde mazoşistlik mi var? İşkence çektirmiş size resmen. Nasıl ‘doğru’ dersiniz? -Valla iyi ki boynumu kesmemiş. Çünkü genç bir kızdan bahsediyoruz... İyi ki beni sıktı, iyi ki hep yanımda oldu. Çünkü özellikle şöhretten sonra para var. Güzellik desen var... Çalarlardı beni valla. Kurdun çakalın eline düşseydim kolum bir yerde kalırdı, bacağım bir yerde.
Şarkıcı olmanıza ne zaman ve nasıl ikna oldu? -Radyonun yarışmasında birinci olunca çok az yumuşadı. Bir gün birlikte televizyon izliyoruz. Osman Başbuğ ilimizde bir program yapıyordu. ‘Maraş’tan Bir Haber Geldi’ şarkısını televizyonlara ve radyolara okuyan ilk kadın benim. Ben çıktım; üzerimde siyah bir Arap kıyafeti var. Babam Halep’ten getirtmişti. Şarkı bitti, ben de kafam önde içeri odaya kaçıyorum. “Gel kızım” diye yanına çağırdı. “Ne güzel söylemişsin yavrum, fistan da nice yaraşmış” dedi. Anneme döndü; “Emine bunları herkes kazanamaz, benim yavrum kazandı, benim yavrumda pislik yok, el bizi kınıyor ama bizim bir günahımız yok” dedi. O gün ilk defa benimle gurur duyduğunu hissettim.
Sizin baba-kız aşkınız çok kuvvetliymiş o halde? -Tabii ya! Babamın korkusu hep aşiretten. Rahmetli amcam “Götürün bu kızı dağın başına, sıkın kafasına bir kurşun” demiş. Türkücüyüm ya, televizyonlara çıkıyorum ya. Hatta aynı amcam bir gün televizyonda beni görünce televizyona sıkmış. Ev yanıyormuş. Neticesinde babam bir süre sonra arkamda durmaya başladı. Aslında beni en çok da o anlıyordu. Çünkü gençliğinde o da şarkıcı olmak için İstanbul’a kaçmış ama dedem onu döndürmüş.
Sizin de kızlarınızdan biri türkücü olmak istiyormuş galiba; siz de onu döve döve vazgeçirmişsiniz öyle mi? -O bir günlük bir hikâye. Bir gün küçük kız mutfakta “Maraş’tan Bir Haber Geldi” diye çığırıyor. Çağırdım yanıma “Sen türkücü mü olacaksın” diye sordum. “He” demesiyle çıkarttım süpürgenin borusunu yer misin yemez misin... Rahmetli Müslüm Baba şarkısında ne diyor: ‘Biz Babadan Böyle Gördük’. “Bir daha türkü söylediğini duyarsam boynunu koparır alırım” dedim, ikincisini de duymadım. Ama biliyordum ki eğer benimki gibi bir aşk olsaydı içinde söylemeye devam ederdi.
Fazla sert değil mi bu tavır? -Ne serti, resmen diktatörlük. Ben çocuklarımı diktatörce büyütmek zorundaydım. Benim babam ve abilerim vardı ama onların bir tek anneleri vardı. İlk evliliğiniz çok küçük yaşta değil mi? -Ben küçüktüm küçük olmasına ama herif de babam yaşındaydı. Gözü kör olsun, bizim oraların âdetleri işte... 13’ümde evlendim hemen de hamile kaldım. Allah’tan erken yaşta boşandım da kurtuldum.
İkinci evliliğinizi ne zaman yaptınız? -16 sene oldu. Nasıl tanıştınız? -Almanya’da bir ortak sanatçı arkadaşımız Eyüphan’ın evinde tanıştık. Yalvarmış “İlla beni Dilber Ay’la tanıştırın” diye. Eyüphan da “Ulan git, karı duymasın, seni kovar” demiş ama yılmamış bizimki. Tanıştık, geldi el öptü, “El öpenlerin sağolsun” dedim. Baktım kanım kaynadı; o gece buna telefonumu verdim.
Âşık mı oldunuz o saatten sonra? -Âşık olmadım ama “Bu doğru adam” dedim. Allah’a şükür yanılmadım da. Şu ana kadar birbirimize yanlışımız da olmadı. Kıskanmıyor mu sizi? Kıskanacak imkânı vermem ki. Öyle bir ortam yaratmam. Önce kendimi kendimden kıskanırım, içimden “Bu adam yanlış” derim hemen def ederim. Kadının kendi uyanacak Sibel kızım. Uyanmayan kadın yamuk kadındır.
ABA GİYMEDİM Mİ ÇIPLAK HİSSEDERİM Siz hâlâ çok güzel kadınsınız ama giyime kuşama pek önem vermiyorsunuz... -Nasıl rahatsam öyle olur benim işim. Yapmacıklık insanı çirkinleştirir. Eskiye oranla saldınız mı biraz kendinizi? -Salmak, bırakmak diye bir şey yok. Ben evvelezel buyum. Biz babadan böyle gördük. Kapalı kadın daha güzel görünür. Şatafata gelince, ben ne kumaşlar giydim, hakiki Hint kumaşı. Ama ne giysem üstüne aba giyiyorum. Aba olmadı mı kendimi çıplak zannediyorum.
Gençken, gazinoculardan “Daha açık giyin” diyen olmuştur... -Oldu ama hepsi ağzının payını aldı. Biri, bacak bacak üstüne atmamı istedi, “Sen şarkıcı mı arıyorsun manken mi” diye kızdım. Menajeri de “Beni satmaya mı getirdin ulan” diye dövdüm bir güzel. Ama aslında sizin içinizde çok dişi bir kadın var. Ben görüyorum. -Olmaz olur mu canım illaki vardır ama pek ortaya çıkmıyor. İbrahim evlendikten bir süre sonra “Vallahi billahi Dilber Ay’la mı evlendim, asker arkadaşımla mı, gurbet yoldaşımla mı bilmiyorum” dedi.
Siz bağırınca, İbrahim Bey çekip gidiyormuş... -He ya; ben kötü kızdığım için kalkar kahveye gider. Adam haklı. Ağzım hiç durmaz. Durur durur çatarım. Bir gün o kadar kızdırdım ki adamı, Düzce’den eşofmanla çıktı; soluğu Ankara’da kardeşinin evinde almış.
Neden Düzce’de gecekonduda yaşıyorsunuz? -Sevmiyorum apartmanları. Damım bir tek benim tepemde olsun. Depremde yıkılmıştı; aylarca çadırlarda kaldık, bitlendik, yangın atlattık, sonra tekrar yaptık. Ama bu ev daha bitmedi. Dışarı bir Şark köşesi yapacağım, çok güzel olacak. O zaman tekrar gelirsiniz. Kaç kişinin geçimi sizden soruluyor? -50 kişi varız. Biri simit satıyor, diğeri hurdacılık yapıyor. Başka da çalışan yok. Kömür lazım, yiyecek lazım, elbise lazım. Allah’a şükür para kazanıyorum ama gelen de hemen gidiyor. Bazen iş gelmiyor; Rabbimle konuşuyorum “Unuttun beni” diye sitem ediyorum. Hemen telefonum çalıyor. Antep’se Antep, Adana’ysa Adana, herifle birlikte biniyoruz arabamıza, basıyoruz gaza. Dört senede 285 bin km yol yapmışız; kafalı kıza benziyorsun, sen hesapla. Türkiye’yi kaç tur dolaştım, bir bilsen. Dağlarındaki taşlarına kadar söylerim sorarsan.
Şu ‘Tavukları Pişirmişem’ şarkısının hikâyesini anlatır mısınız? Ne zaman çıktı o albüm? -Beş sene oldu vallahi. Ama son bir yıldır yeryüzünde tavuk kalmadı. Tavukları pişire pişire bitirdik. Klibini de burda bizim gecekondunun bahçesinde çektik. Hatta bir tanesini pişirip yemiştik çekim bitince. Türkü kime ait? Adıyaman yöresine ait. Şarkıda ‘Akşama geleceğim’ bölümünü söyleyen Hamido’nun amcası yazmış sözlerini.