Netflix yapımı 'The Old Guard' ile gündemde olan Charlize Theron'un çalkantılı yaşamı
Son filmi "The Old Guard" ile Netflix'te izleyiciyle buluşan Charlize Theron kariyerinde zirveyi gören ve o zirveden inmemeyi başaran yıldızlardan. Karşınızda çalkantılarla dolu yaşamıyla 'Cesur ve Güzel' Charlize Theron.
Son filmi “The Old Guard”da ölümsüz bir askeri canlandıran Charlize Theron şiddetin başrolde olduğu bir çocukluk ve gençlikten sonra hayatındaki trajik dönemeçleri geride bırakarak Hollywood’un zirvesine ulaştı. Politik anlamda duruşunu bozmadan ve kadın hakları, LGBTİ+ hakları ve siyah hakları gibi konularda her zaman sözünü sakınmadan konuştu ve kariyerini ilmek ilmek örerek önemli bir güç elde etti. Netflix’te izleyebileceğiniz ve “The Old Guard” bir çizgi roman uyarlaması ve yönetmen koltuğunda da kadın sinemacı Gina Prince-Bythewood oturuyor.
OSCAR TÖRENİNDE AÇIĞA ÇIKAN TRAJEDİ 29 Şubat 2004’te düzenlenen Akademi Ödülleri Töreni’nde “Monster” adlı filmdeki rolü için En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını kazanan Charlize Theron sahnede teşekkürlerini sıralayıp da en son gözyaşlarına zorlukla hakim olarak ve “Hayır ağlamayacağım” diyerek annesine teşekkür ettiğinde muhtemelen çok az kişi onun ve annesinin geçmişte yaşadığı ağır travmalardan haberdardı. Alkolik ve dayakçı bir babanın tahakkümü altında büyüyen Charlize Theron yine fena halde şiddet yüklü bir gecenin sonunda annesiyle berabere evlerinin banyosuna sığınmış ve babasının üç el ateş ederek sıktığı mermiler şans eseri ne ona ne de annesine isabet etmişti. Olayın devamında ise annesinin kendi silahını çıkarıp babyı öldürmesi var. Hepsinin de ötesinde, tüm bunlara 15 yaşında şahit olan bir genç kızın hem annesnini hem de babasının silah sahibi olduğu bir hayata gözlerini açışı var. Buradan Oscar törenine kadar uzanan yolun ne kadar uzun, ne kadar zorlu, ne kadar akılalmaz olduğunu bir düşünmenizi rica ederim.
Charlize Theron elinde pankartıyla Utah'taki Trump karşıtı protestoda... Ülkemizde de dünyada da iki tür yıldız var genellikle; birincisi pırıltılı hayatının tüm zevklerini yaşayıp medyada (ya da sosyal medyada) uçarı, vurdumduymaz, neşe ve eğlenceden ibaret bir görüntü çizen konformist yıldızlar; ikincisiyse sahip oldukları ünün ne kadar değerli bir platform olduğunun farkında olup bunu belli konularda farkındalık oluşturup yaymak için kullanan cesur yıldızlar... Charlize Theorn’un ikinci grupta olduğunu söylemek bile gereksiz. Sadece son günlerde Onur Haftası ve onun öncesinde de George Floyd’un katledilmesi gibi konularda yaptığı sosyal medya paylaşımlarına baktığınızda bile ne kadar önemli konulara kafa yorduğunu görebilirsiniz. Elbette tam bir Trump karşıtı ve “Cumhuriyetçi arkadaşlarımı seviyorum çünkü onlar da Trump yönetiminden benim kadar rahatsızlar” diyecek denli de lafı gediğine koymakta usta.
'TÜM KADINLAR GÜVENDE OLMALI' Şu sıralar Netflix’te gösterime giren son filmi “The Old Guard” dolayısıyla sık sık medyada karşımıza çıkan Charlize Theron rol aldığı filmlerle dahi sahip olduğu dünya görüşünü yansıtmaya dikkat eden, en azından canlandırdığı karakterlerin belli bir gücü, öncelikle kadını ve kadınlığı yücelten karakterler oluşuna öncelik veren bir oyuncu. Örneğin bundan birkaç ay önce -henüz pandemi başlayıp da koronavirüs sinema salonlarını kapatmaya zorlamadan önce- vizyona giren ve FOX News’un Trump destekçisi CEO’su Roger Ailes’ın kadın çalışanlarına uyguladığı aşağılık tacizleri konu edinen “Bombshell” adlı filmde henüz ortada #meetoo ya da #timesup gibi hareketlerin olmadığı bir dönemde mesleğini yapmaya çalışan haber sunucusu Megyn Kelly’yi canlandırmıştı. Kelly’yi bilip tanıyanlar Theron’un inanılmaz bir şekilde ona benzediğini söyleyip ona hep bunu nasıl başardığını sordular elbette ama o hemen her seferinde şunu da eklemeyi ihmal etmedi:”Megyn ve ben politik olarak farklı şeyleri savunuyor olabiliriz, hatta öyleyiz, biliyorum çünkü beni de çok sinirlendiren şeyler söyledi ama onun işine gidip güvenli bir şekilde çalışabilmesini istemem için onu sevmem gerekmiyor. Bu noktada bir ayrım yapamayız, tüm kadınların güvende olmasını istiyorum ben, filmin hikâyesi de buydu en nihayetinde”.
Mad Max: Fury Road" adlı filmde Tom Hardy ile birlikte oynamıştı. Son yılların en sağlam aksiyonlarından “Mad Max: Fury Road” örneğin... George Miller’ın yıllar sonra tekrar ele aldığı film bu kez Max karakterinden çok Theron’un canlandırdığı Furiosa’yı öne çıkarıyor; çok kolaylıkla dünyanın en maço filmine dönüşebilecekken feminist okumalara alan açıyor, kadın hareketini bir anlamda dünyanın kurtuluşuyla özdeş bir noktaya taşıyordu. Şimdi filmin muhtemel devam filmlerinden birisi yine Furiosa’yı öne çıkaracak gibi görünüyor ve bizim de heyecanla beklediğimiz devam filmi o elbette.
"Monster"daki rolü için görünüşünü bir hayli değiştiren Theron En iyi Kadın Oyuncu Oscar'ını aldı. Hollywood Charlize Theron kadar güzel yıldızları genellikle belli kalıplar içinde kullanmayı sever ve özellikle bir Oscar olasılığı yoksa tiplerini fazlaca bozmalarını tasvip etmez. Tam da şöhret basamaklarını hızla tırmandığı dönemde yüzünü ve bedenini tanınmayacak denli dönüştürdüğü “Monster” adlı fimde Aileen Wuornos adlı seri katili canlandırırken Theron da bu olasılığı fena halde görmüş ve yapımcılığını da üstlendiği filmi kendisi için bir Oscar aracına dönüştürmesini bildi.
HER ROLÜN OYUNCUSU İlginç olan asıl nokta Charlize Theron’un hemen her türde kendini deneyen bir oyuncu oluşuydu öte yandan. Komedi de yaptı (“Young Adult”) bağımsız film de (“Two days in the Valley”); aksiuon da yaptı (“Atomic Blonde”) romantik aşk filmi de (“Sweet November”); gerilim de yaptı (“Devil’s Advocate”) bilim-kurgu da (“Aeon Flux”); büyük gişe filmlerinde oynadı (“The Fate of the Furious”) Woody Allen filminde de (“The Curse of the Jade Scorpion”)... Bunların hiçbirinde de eleştirmenlerin “işte burada çok kötüydü” diyeceği bir performans sunmadı, her birini sahiplendi, rolün hakkını vermek için didindi.
GÜNEŞ TUTULMASINI İZLEMEK İÇİN TÜRKİYE'YE GELDİ Son olarak ünlü yıldızın, henüz tanınmadığı yıllarda, sırf güneş tutulmasını izlemek için sırt çantasını yüklenip Türkiye’ye geldiği anısına da değinelim. 2012 yılında Conan O’Brien’ın programına katılarak bu anısını anlatan Theron “Çok güzel başlamıştı o gün. Tutulmayı izlemek için sakin bir tepeye çıktım ve etrafta da benden başka sadece üç kişi falan vardı” dedi ve devam etti: “Tam tutulmadan önce garip bir şekilde her yer sessizleşti ve hemen ardından kuşlar deli gibi ötmeye başladı. Sonra karanlık çöktü... ve bir anda kadının biri gitarını çıkarıp bağıra bağıra 4 Non Blondes’un “What’s Up” şarkısını söylemeye başladı. Ve durmadı da, tüm tutulma boyunca tekrar tekrar söyleyip durdu. Tamam artık dercesine gözlerimi açıp baktım ama olmadı... Her şeyi mahvetti benim için o gün”.
ASIL HAYALİ DANSÇI OLMAKTI 1975 yılında Güney Afrika’nın Benoni kentinde dünyaya gelen Charlize Theron’un asıl hayali dansçı olmaktı. Ancak erken bir yaşta dizini sakatlayıp da dans kariyerini çöpe atınca bir süre modellik yapan ama işsiz günlerinde aç kalmamak için lokantaların masalarından ekmek yürütecek noktaya gelen Theron o dönem annesinin de desteğiyle bir şekilde ayakta kalmasını bildi ve bir tesadüf eseri yetenek avcısı John Crocby’nin radarına girdi ve oyunculuğa yöneldi. İlk başlarda güzelliğiyle dikkat çeken Theron sinemadaki ilk rolünü “Children of the Corn” serisinin üçüncü halkasında kaptı. Bu filmde hiç repliği yoktu ama herkes onun güzelliğine hayran kalmıştı. Ardından “Two days in the Valley” geldi ve 1997‘de ilk ciddi çıkışını yaptığı “The Devil’s Advocate/ Şeytanın Avukatı”nda Al Pacino ve Keanu Revves’in karşısında hafızalara kazınan bir performans sundu. 2003 tarihli “Monster” gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştı ve yapımcılığını da üstlendiği bu filmdeki performansıyla Theron Güney Afrikalı bir oyuncunun kazandığı ilk Oscar heykelciğini kaldırdı. Bugüne dek sinemada rol aldığı 51 film dünya çapında 5 milyar dolardan fazla hasılat toplayan Charlize Theron bugün Hollywood’un en çok ücret alan kadın oyuncularından biri. (CUMHURİYET)