Masterchef jürisi Mehmet Şef'den Acun Ilıcalı,Yasin Obuz, Armağan Çağlayan hakkında ilginç açıklamalar
Ekranların en çok izlenen yarışma programlarından MasterChef'in fenomen jürisi Mehmet Yalçınkaya hurriyet.com.tr'de Ferit Ömeroğlu'nun konuğu oldu.
Masterchef yarışmasındaki yorumları ve tercihleri ile ilgili gelen soruya da yanıt veren Mehmet Şef, Survivor 2020'de gösterdiği performans ile de çok konuşulan Yasin Obuz hakkında konuştu. Yasin'i herkes tırnak içinde "şaklaban" olarak anarken aslında biz iyi bir insan ve başarılı bir insanı çıkarmış olduk dedi. Megastar Tarkan ile ilgili de yaptığı bir yemek olup olmadığını merak ettiğini söyledi. İşte programdan geriye kalanlar...
Sizi herkes mutfakta konuşuyor ve sanki hep mutfakta yaşıyorsunuz gibi hissediyoruz. Mutfağın bir dili olsaydı sizinle ilgili bize ne anlatırdı? Disiplini, detayı ve emeği anlatırdı. Çünkü benim hayatım bu 3 süreçle birlikte geçti. Mutfak “Çok özveride bulundu, çok disiplinli bir şekilde çalıştı ve çok emek verdi.” derdi. Benimle ilgili anlatacağı şeyler buydu. Bunların yanı sıra benim özgün biri olduğumu söylerdi. Hayatım boyunca hiç kimseyi kopyalamadım. Sizce iyi yemekleriniz mi var yoksa hikayesi olan yemekleriniz mi? Meslekte belli bir döneme kadar iyi yemeklerinizin olması gerekir. Yani bu işin temelini öğrenene kadar iyi yemekleriniz olmalı ama öğrendikten sonra hikayesi olan yemekleri yapmanız gerekir. Çünkü iyi bilmediğiniz bir şeyin hikayesini yazamazsınız. Bunca yıl, bunca başarı, bunca mesafe ve bunca yenilik Mehmet Şef’in mesleki anlamda duygusal tatminini doyurabilme yeteneği mi yoksa lezzet verebilen bir usta olması mı? Aslında ikisi de var. Duygusal olarak tatmin olmadığınız ya da sizi mutlu etmiyorsa bulunduğunuz ortam bu noktada lezzetli yemekler yapmanız mümkün olmuyor. İkisini bir araya getirmek gerekir. Ama benim hikayem var tabii ki. Anadolu’da doğmuş olmam, o ortamı iyi gözlemliyor olmam ve bununla beraber hikayeyi yazıyor olmam… Bunların hepsi bir arada. Ben bir şeyleri başarmak isteyenlere örnek olduğumu düşünüyorum. Çünkü ben 11 yaşında Ankara lastiği ile evimden çıktım. Bugün Türkiye’nin en önemli televizyon kanallarından birinde çalışıyorum. Ama bundan önce dil bilmeden ve belli bir yerde ciddi eğitim almadan farklı lokasyonlarda çalıştım. Bu yüzden benim hikayem beni başarıya götürdü.
Son zamanlarda Gastronomi kelimesini çok sık duymaya başladık halk arasında. Sokakta, gençlerde, tercihlerde… Aslında sizin gibi insanların varlığı bir misyon. Mehmet Yalçınkaya’yı sadece izleyerek Gastronomi tercih eden çok genç var değil mi? Şu anda özellikle bizim yaptığımız bu iş sonrasında Gastronomi dalına olan ilgi arttı. Mesela İstanbul’un çok önemli bir üniversitesinden mezun olup kendi mesleğini bırakıp bizim mesleğe dönen insanlar var. Bu çok önemli bir şey. Çok ilginç bir şey anlatayım size. Bir tane genç bir kızımız var. Babasının 17 şubeden oluşan bir tekstil zinciri var. Kızımız o tekstil zincirini bıraktı ve Gastronomi yapmak istiyor. Böyle örnekler çok sayıda. Mutfak insanları mutlu ediyor ve motivasyonunu artırıyor. Mutfağı bu şekilde anlamlandırmanız çok güzel. İnsana huzur veriyor. Mutfağa girdiğiniz zaman odaklandığınız şey belli. Bir çıkar yok ve kimseden bir şey beklemiyorsunuz. Sadece kendinizi mutlu etmek için bir şey yapıyorsunuz. Bu da sizin kafanızdaki bütün doluluğu ve problemi dağıtıyor. Meslek olarak baktığımız zaman Gastronomi çok hafife alınacak bir şey değil. Çünkü insanların hayatlarına direkt olarak etki eden bir iş yapıyoruz. Midelerine, gözlerine ve duyularına hitap ediyoruz. Ama hepsinden önemlisi insanların sağlığına etki ettiğimiz için hijyen ve besin değeri konularda çok dikkatli olmalıyız. Onların mutlu anlarında da biz varız. Düğünlerinde, doğum günlerinde, yeni yılda, evlilik yıl dönümlerinde… Gastronomideki insan karşısındakinin hayatına direkt olarak etki ediyor. Sizi dinlerken aklıma geldi. Mesela biz dijital ortamda içerik üretiyoruz. Bu ortamın ucu bucağı yok ve sürekli yeni bir şey gerektiriyor. Sizin meslekte de aynısı var bence. Sürekli yeni şeyler katılıyor ama sınırı yok. Sınırsızlık size ne hissettiriyor? Aslında çok muhteşem bir soru. Evet, ar-ge anlamında ve üretme anlamında mutfakta bir sınırsızlık var. Bu sınırsızlık doyumsuzluk ile aynı anlama gelmemeli. Günümüzde sınırsızlık adına saçmalanmaya başlanıyor. Mutfakta şov var mı? Evet, var. Ama biz şov yapacağız diye insan yakmaya başladık. Dolayısı ile bu sınırlı çok iyi çizmemiz gerekiyor. İnsanlar bizden ne ister biliyor musun? Bir restorana geldiği zaman iyi karşılanmak, iyi bir ambiyans, lezzetli bir yemek ister ve en sonunda da normal bir para ödeyerek oradan ayrılmak ister. İnsanların beklentisi tamamen bu. Gastronomide sınırsızlık saçmalamaya götürdü. Bugün insanlar bahçesine, tarlasına ve doğala döndü.
Yeni akademiniz var, MYK Akademi. Her gence sorarlar meslekteki hedefin, hayalin ne? Zamanında Mehmet Yalçınkaya kendisine sorulan bu sorulara ne söylerdi? O günlerde bana böyle bir şey yapacağım sorulsaydı aslında hiç aklımda yoktu diyebilirim. Çünkü Gastronomi alanında benim yapmak istediğim şey karnımı doyurmaktı. Benim hikayem böyle başladı ve sonra bir tutkuya dönüştü. Tutkuya dönüştüğü için de başarılı olduk. Çünkü bu iş sevmeden yapılacak bir iş değil. Bu işle alakalı yüzlerce eğitim kurumumuz, yüzlerce üniversitemiz var. Bunların hepsi çok iyi ve ellerinden geleni yapıyorlar. Ama bu işin zirvesi için butik eğitim kurumunun sayısında bir sınır var. Benim bunu yapmamın amacı ise bu işi üst düzeyde yapabilecek insanları yetiştirerek sektöre olan borcumu ödemiş olacağım. Şimdi MasterChef programına gelmek istiyorum. Bizim insanımızın yapısında ve televizyon kültüründe de var; yemek programları sıklıkla izleniyor. Belki bunu düşünmüşsünüzdür ama bunu hayal ettiniz mi? Bu kadar tutacağını? Ettim. Acun beye dünyada böyle bir format olduğunu ve çok izlendiğini söylemiştim. Ben zaten MasterChef gibi formatlarla birkaç yere gittim. Armağan Çağlayan bunlardan biriydi. Bana “”Biz prime time iş yapıyoruz ve Türkiye’de böyle bir formatın tutup tutmayacağını bilmiyorum.” dedi. Bu programın dünyadaki muadilleri zaten reyting rekorları kırıyordu. Avustralya'da 11.yılında şu anda. İspanya, Yunanistan, Hindistan… Böyle bir programın yapılması için 8-10 yıl önce harekete geçmiştim. Yarışmacılar seçerken özellikle hızlı olmasına özen gösteriyorsunuz. Sizin kendi hayatınızda yavaş olduğunuz için kaybettiğiniz bir an oldu mu? Mutfak, zamanla yarıştığınız bir yer. İnsanlar sizin restoranınıza gelirler ve bunun için belirli bir vakit ayırırlar. O vakitte o yemeği tüketip gitmeleri gerekir. Bu nedenle restoranınızda misafirinize yemek sunmak için zamanla yarışıyorsanız burada da aynı durum mevcut. Mutfak zaten bir yarış. Ar-ge, lezzet ve servise kadar her anı bir yarış.
Sizinle röportaj yapacağımı yakınlarımla da paylaştım. Bana “Hazır mısın?” dediler. Disiplinli olmak sert olmak mı mutfakta? Bu bir mizaç meselesi. Aydın Boysan’ın hikayesini bilir misiniz? Pertevniyal Mektebi’nde Hayriye Hanım isminde bir edebiyat öğretmenleri varmış. Aydın bey o hikayede “Hayriye hanım o kadar kibar bir yapıya sahipti ki eşek herifler dediğini iki gün sonra anlardık.” diyor. Buradaki hikaye şu hem mizaç meselesi hem de ben zor menüler yapan bir şef oldum hayatım boyunca. Temeli öğrendikten sonra farklılık adına yeni menüler yaptım. Bunu anlatmak için zamana ve disipline ihtiyacım oldu. Mutfakta demokrasi yoktur, net. Eğer demokrasi kurmaya çalışırsanız iyi bir servis alamazsınız. Artık şefler sadece mutfakta değiller. Biz bu işin ekonomisiyle de uğraşıyoruz. Bu insan geriyor ve kusursuz olmak için disiplinli olmalısınız. Mesela ben dışarda tam bir İstanbul beyefendisiyim. Yarışmada beraber jüri olduğunuz isimlere gelmek istiyorum. İlk önce yarışmada mı tanıştınız yoksa sektörde tanışıyor muydunuz? Jürideki denge nasıl sağlanıyor? Somer benim arkadaşım ve sektörden tanışıyorduk. Danilo ile daha sonra tanıştık. Yemeğin dili birdir. Tabii ki herkeste ego var ama bizim için geçerli değil. Sebebi biz sadece mutfaktaki kafayla gidiyoruz. Biz orada MasterChef classı yaratmak istiyoruz. Bizim 3 jüri arasında sanat dünyasındaki var olan ego asla olamaz.
Size özel challenge kısmımız var. En son en çok bölümü ile başlayalım. En son en çok istediğiniz şey neydi? Akademi gibi bir yer açmaktı. En son en çok hüzünlendiğiniz anı paylaşabilir misiniz? Çok yeni babamı kaybettim. Bu ortamda görmüş olduğun şeyler onun bana yıllar boyunca biriktirdiği şeyler. Bu başka bir yaraymış. Hayatı boyunca sizi düşünen insanın gittikten sonra da sizin için hediye bırakmış olması… Sizin de bu hayata karşı ilhamınızı ve sorumluluğunuzu artırıyor. Evet. En son en çok neye şaşırdınız? Bu coronanın bitmemesi beni acayip şaşırtıyor. Bir türlü bitmiyor. Ben bir tıpçı değilim. Bununla ilgili konuşmak istemiyorum ama önlem alınıyormuş gibi görünüp hala bir şeylerin önüne geçememek beni şaşırtıyor. En son en çok neyi yanlış anladınız? Benim yanlış anladığım çok şey oluyor. Mesela en son yarışmada takım oyununda bir şeyleri yanlış anlayıp yanlış anonslar yaptım. Çoğu kişi öyle biliyor ama aslında doğrusu ………….. . Çoğu kişi beni televizyonda durduğum için sert ve umursamaz bir adam olarak biliyor. Ama birçok isen aslında bir şeyler öğretmek istediğimi ve kalbimin iyi olduğunu biliyorlar. Tam o anda …………… olmuştu ve heyecanımı tutamamıştım içimde. Olimpiyat. İlk gittiğimiz olimpiyatta madalya anonsunu bile duymadım ve başka bir arkadaşım çıktı.
MasterChef’te unutamadığınız yarışmacı kim ve hangi yemeği? Yasin diye bir çocuk aldık biz ve acayip eleştirildik onun hareketlerinden dolayı. Bu çocuk bizden aldığı MasterClass ile ve arkadaşlarını takip ederek bizi şaşırtacak bir dereceye kadar geldi. Aklımda kalan yarışmacı Yasin. Çünkü çok iyi bir hikayesi var. Yemek ise bir ördekti. Geçen yıl bir yarışmacımız Suna’ydı. Hayatta yapılacak en son şeyi gözlerimin önünde yaptı ve ördek göğsünü ikiye kesti ve pişirdi. O da onun sonu oldu. Acun beye gelmek istiyorum. Damak tadı mı yoksa elinin hüneri mi daha yetenekli? Bence damak tadı yetenekli. Acun beyin dolaşmadığı ülke olmadığını biliyorum. Kalitesiz olan bir şeyi yemiyor. Yemek yapmasını mı soruyorsunuz? Onun öyle bir şansı yok bize krep yaptı ama baya bir destek aldı. Kafaya takarsa yapar ona bir şey diyemiyorum. Ama iyi bir şef olabilir. Çünkü yaratıcılık, işbitiricilik ve yenilikçi özellikleri var. Şu andaki başarılarını da bu özelliklerinden dolayı yaptı. Tarif midir aslolan şef mi? İyi bir reçete yoksa elinizde sizin nasıl bir şef olduğunuzun hiçbir anlamı yok. Reçeteniz kötü ise iyi bir yemek çıkarmanız mümkün değil. İşin magazinini de merak ediyorum. Mesela misafirliğe gittiniz ve yemek kötü. Ne yaparsınız o durumda? Yakın olduklarıma söylüyorum ama çoğu zaman bulaşmamaya çalışıyorum. Çünkü bizden bir yorum bekleniyor. Aslında bizim evlerimizde kötü yemek yapan yok. İddialı konuşup dağ fare doğurunca biraz dokunuyoruz.
Evde yemekleri kim yapıyor? Özel yemekleri ben yapıyorum. Niş bir ürün ile yemek yapılacaksa ben yapıyorum. Özel yemek dediğiniz nedir? Mesela bir Kalkan balığı ya da Barbun olabilir. Bunlar evde çok kızartılamadığından dolayı ben yapıyorum. Ben mesela her pazar günü aile kahvaltısı hazırlıyorum. Ben serpmeye karşıyım bu arada. Büyük bir israf bence. Pide mi etli ekmek mi? Pide. Kıymalı makarna mı nohutlu pilav mı? Kıymalı makarna. İmam bayıldı mı kuru patlıcan dolması mı? Kuru patlıcan dolması. Mıhlama mı kuymak mı? Mıhlama. Ne farkı var ikisinin? Mısır unu, tereyağ… Aynı şey aslında yöresel farklılıklar var sadece. Sembusek mi içli köfte mi? İçli köfte. Bununla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Ben Michelin yıldızlı bir şef ile çalıştım Fransa’da. Ona içli köfteyi gösterdiğim zaman bana “Dünyanın en gizemli yemeği bu.” dedi. Dışında bulgurdan yapılmış bir hamur var undan değil ve içinde ceviziyle, kıymasıyla, kızartma şekliyle vs. bence de dünyanın en gizemli yemeği. Çok alışkın olduğumuz için bunu böyle algılamıyoruz. Mesela perde pilavının amacı ev içinde olanların orada kalması gerektiği gibi bir anlamı var. Kol kırılır yen içinde kalır. Bunu ilk kim yaptıysa fantastik bir şefmiş bence.
Bu işin içindesiniz ama canınızın çektiğini yeme lüksünüz var mı sizin? Bizim canımızın çektiği her şeyi bizde herkes gibi tüketemiyoruz. İyi bir yer bulmakta zor tabii. Ama iyi bir İskender canımız çekiyor. Ben burada şunu söylemek istiyorum. Yereli öğrenmeden diğer mutfaklara entegre olamıyorsunuz. İyi bir pilav kavurması öğreniyorsanız risotto da başarılı olursunuz bence. Son soruya geldik. Dilediğiniz bir soruyu dilediğiniz bir kişiye 83 milyonun izlediği bir programda sorulma imkanı verildi size. Bu kim olurdu ve ne sorardınız? Herkesin yaptığı işe göre ona çok sayıda soru sormak isterdim. Çok zor bir soru ya. Böyle bir şey görmedim. Merak eder misiniz? Çok merak ederim. Şu an cumhurbaşkanımıza soru sormak isterim. Çünkü yemekle ilgili hiçbir şey konuşmuyor. Gastronomi ile alakalı bir şey söylemiyor. Birkaç kere yemek verme şansım oldu ve yediği yemekleri biliyorum. Beğendi mi yemeğinizi? Beğendi, bir iftar menüsü vermiştim. Pestilli kaymaktan bir rulo yapmıştım onu çok beğendi. Mesela cumhurbaşkanımız yemek yapabiliyor mu? Bunu sormak isterdim. Daha doğrusu bunu bir popstara da sormak isterdim. Mesela Tarkan ne yemeği yapabiliyor. Ben tahmin ettiğimden de daha fazla keyif aldığım ve zenginleştiğim bir kişi buldum karşımda. Bu yüzden çok teşekkür ederim. Bana oryantal aristokrat diyorlar. Anadolu özelliğimi kaybetmeden bir şeyler yapmaya çalışan biriyim. Sürekli kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Twitter’da yazmış biri bunu ve hiç rahatsız etmedi beni. İnsanların kesinlikle onlara ne zaman bir şans doğacağını bilmeden umutsuzluğa kapılmalarına gerek yok. Ben bu işe başladığımda başarılı olacağımı biliyordum ve çok emek verdim. Bence bir şeyleri başarmak isteyenlerin umutsuz olmamalarını rica ediyorum. Sıkılmadığım ve keyif aldığım bir program oldu. Çok iyi sorular vardı, çok teşekkürler