Garip filminin Fatoş'u şimdi ne yapıyor?
İlk başrolünü Kemal Sunal ile Garip filminde oynayan Ece Alton, şimdi ne yapıyor? Hürriyet'ten Eda Solmaz'a konuşan Garip filminin Fatoş'u söz konusu filmin hayatını nasıl değiştirdiğini anlattı.
BİR DENEME ÇEKİMİNE Mİ GİTSEYDİNİZ? Yeşilçam’ın bir dönemine damga vuran filmlerin bazıları Hollywood’dan uyarlanmasıyla dikkat çeker. 1986 yapımı “Garip” filmi de Charlie Chaplin’in klasiği “The Kid”den uyarlanır. Memduh Ün’ün yönetmenliğini üstlendiği filmde, Kemal Sunal ve Ece Alton başroldeydi. Filmde Fatoş’u canlandıran Ece Alton, oyunculuğa nasıl başladığını şöyle anlatıyor: “Babam mimar, annem piyanist. Ben ise enerjisi yüksek bir çocuktum, çok da televizyon seyredilmeyen ama annemin işten dönünce bana uzun uzun kitap okuduğu bir evdeydim. Bazı sabahlar, farklı karakterleri oynayarak kahvaltıya inerdim, böyle çok eğlendiğimi hatırlıyorum. Annemin bir arkadaşının dikkatini çekmişti bu durum ve ‘Bir deneme çekimine mi gitseniz?’ demişti. Her şey reklamlarla başladı, Beslen Makarna, Schweppes, Çokoprens, Mis Süt, Paşabahçe Borcam aklımda kalanlar...”
''SETE HER GÜN KEYİFLE GİTTİM'' Reklamlardan sonra ise Alton, “Garip” filminin seçmelerine katılır: “Seçmelerde çok ama çok fazla çocuk vardı. Gülenlerin yanı sıra ağlayanlar da... Memduh Ün’ü ilk görüşümü hatırlıyorum. ‘Bakın çocuklar, bu iş şen şakrak değil. Her zaman, uzun saatler, uzun çalışmalar, bir sahne var sizi denize atıyoruz, inşaatta intihar girişimi sahnesi var’ demişti. O anlattıkça bazılarımız büzüldükçe büzüldü. O sırada fırlayarak, ‘Ben 6. kattan denize atlarım’ dedim. Fatma Girik’in elinden tutarak verdikleri rolü oynadığımı ve uzun bir sohbet ettiğimizi hatırlıyorum. Okumayı yeni sökmüştüm, senaryoyu ise kısa bir sürede büyük bir istekle ezberlemiştim. Galiba benim için bir filmde başrol oynuyorum heyecanı ve hevesi olmamış hiç. Yeni ve keyifli bir meşgale başlamış dünyamda. Ben onu görev edinmişim ve elimden geleni yapmaya çalışmıştım. Sete her gün keyifle gittim.”
ŞİMDİ 41 YAŞINDA 41 yaşındaki Ece Alton, şimdilerde Behramkale’deki sahibi olduğu Assos Alarga adlı otelde hem çalışıyor hem yaşıyor: “Pandemi başlamadan hemen önce de dışarıdan veteriner teknisyenlik okumaya başladım. Köyde turizme alternatif bir yolum olur belki diye.” Alton, 12 yaşındayken oyunculuğu bırakmasının nedenlerini ise şöyle anlatıyor: “Senaryolar gelmeye devam ediyordu. Bir ağaçla bir çocuğun beraber büyüdükleri, birbirlerinin hislerini yaşadıkları bir hikaye. Para bulup çevrilememişti. Parası hazır olan senaryolarda da adam, küçük kıza bir şaplak patlatır, kız yere düşer gibi sahneler vardı. Benim gönlümden geçenlere para yoktu. Devamı da gelmedi sonra. Fakat tekrar rol gelirse oynarım. Yeter ki bir dili olsun senaryonun, izleyiciye bir şeyler desin.”
''KEMAL SUNAL SETTE CİDDİ BİRİYDİ'' Ece Alton, “Başrolü paylaştığınız Kemal Sunal sette nasıl biriydi” sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Kemal Sunal ciddi biriydi. En azından beraber paylaştığımız sette öyleydi. İşini sorunsuz yapmaya odaklanmış olduğunu anımsıyorum. Benim olduğum sahneler de genellikle tekrarlanmıyordu. Bu da onun için rahattı. Kamera arkasında ise onu güldürmek istiyordum galiba ama bu konuda başarılı değildim. Sette bir huzursuzluk hatırlamıyorum, bir aşırılık da hatırlamıyorum negatif ya da pozitif... Kemal Sunal ile set ortamında bir daha denk gelmedik ama bugün hâlâ filmleriyle aramızda.”Emel Sayın’ın “Yumacık” şarkısının klibinde de rol alan Alton, Sayın’ı ise güler yüzlü ve sıcak bir insan olarak hatırladığını söylüyor: “Aramızda en çok heyecanlanan, sette gerilip gerilip kucağıma verilen kediydi. Benim kucağıma bırakılıp da kamera dendiğinde kedi, pantere dönüşüyordu artık.”
''ÇOCUKKEN OYUNCULUĞA BAŞLAMAK TEHLİKELİ'' Ece Alton, çocuk oyuncu olmanın avantajı ve dezavantajını şöyle dile getiriyor: “Çocukken oyunculuğa başlamak tehlikeli bir şey. Çocuğun derdi rol yapmayı becermek mi ekranda gözükmek mi? Sizin ebeveyn olarak herhangi bir noktada beklentiniz varsa taraflar için çok üzücü olabilir. Bizde tamamen benim isteğim ve hevesimle başladı, öyle devam etti ve öyle bitti. ‘Keşanlı Ali Destanı’, ‘Beyaz Bisiklet’, Halit Kıvanç ile 23 Nisan sunumu ve devamında reklamlarda rol aldım. Rekabet, baskı, beklenti yoktu ama yaş ilerledikçe mutlaka olacaktı. Ergenliğime geldiğimde artık başka şeylerle ilgileniyordum. Kırılmamış olmam, aksine çok keyif almam tamamen ailemin yarattığı beklentisiz ortamdı. Bu, çocukları akışına bırakın demek değil.... Baskı ya da beklenti yaratmaya değecek konular da var. Bir film senaryosunu ezberlemesi için isteksiz olan bir çocuğu dürtmek gereksiz. Ama hayatı boyunca kullanacağı çarpım tablosu için elzem. Benim için film senaryosu ezberlemek doğal bir şeydi ama çarpım tablosu için desteğe ihtiyacım vardı.”Alton, “Garip” filminde oynadığını öğrenen insanların tepkilerini gülerek anlatıyor: “O filmde oynadığımı bilmeyen birinin gösterdiği tepki, hâlâ gülümsetir beni. Üniversitede birden benden bağımsız ‘Garip’ filmi konuşulmaya başlandı. Hoşlandığım çocuk, ‘Nasıl güzel bir şey olmuştur o hatun’ dedi. Ben, sus pus... Aylar sonra ilk buluşmamızda, tutamadım artık anlattım. Çok güldük. Güzellik neydi ki, beraber çok gülebilmenin yanında?”
''ZUHAL OLCAY'LA GEÇMİŞE YOLCULUK YAPIYORDUK'' Ece Alton, 8 yaşına geldiğindeyse TRT’nin 1987 yılındaki önemli işi “Gecenin Öteki Yüzü” dizisinde oynar. Bu sefer Haluk Bilginer, Zuhal Olcay ve Müşfik Kenter’le yan yanadır. Alton, o sete dair anılarını şöyle anlatıyor: “Füruzan senaryosunu yazmıştı, Okan Uysaler’in yönetmenliğini üstleniyordu, Gülsüm Karamustafa da sanat yönetmenliğini... Bambaşka bir çocukluk dönemi benim için. Sette, Füruzan ve Gülsüm Karamustafa, ‘Uzun Çoraplı Kız Pippi’nin serüvenlerini anlatırdı. Makyöz Nevin Hanım’ın sihirli kutuları ve sonsuz sabrını hatırlıyorum. Beyoğlu’ndaki o zaman terk edilmiş, eski haliyle, ünlü Vardar Apartmanı’nda çekimler yapılırdı. Zuhal Olcay ile her gün geçmişte yolculuğa çıkardık. Bütün bu insanlar sayesinde benim hiç yaşamadığım bir dönemi deneyimledim. Hatıraları belleğime atabilmek açısından yaşım da biraz daha elverişliydi. Bu sette çok anım var. Büyümeye başlamışım, tepkilerime, tepkileri tartıyorum, ölçüyorum, öğrenmeye devam ediyorum... Yine şanslıymışım ki muhteşem insanların içindeyim. Aile dostumuz olan yüce Müşfik Kenter’in yanında berisinde bir sette olmak... Tüm ekibiyle, her anıyla film içinde bir filmdi. Öğrenme, eğlenme ve uygulama yeriydi set benim için.”
''AYRICALIKLI BİR TAVIR GÖRMEDİM'' “Okulda, sınıfta arkadaşlarımdan benim durumumla ilgili hiçbir ayrıcalıklı tavır görmedim. Devlet okulundaki 60 kişilik sınıfımda; kayırmak, yüceltmek, küçük görmek yoktu. Gazetelerde röportajlarınızın çıkmasıyla, çocuk olarak başka kulvarlarda diğerlerinden bir adım ileri ya da geri konulmadığınız, ailenizin ve çevrenizin; size, sizmişsiniz gibi davrandığı bir Türkiye’ydi.”