90'lı yılların efsane ismi Erdal Çelik, şimdi ne yapıyor?
Erdal Çelik, ilk olarak 80’lerin ortasında Emel Müftüoğlu’yla grubu “Emel-Erdal” ile dinleyicisinin karşısına çıktı. 90’larda yoluna solo olarak devam eden Çelik, 1995’teki albümünden sonra gözlerde uzaklaştı. Çelik şimdi neler yaptığı Hürriyet'e anattı.
Türkçe pop’un altın yılı 90’larda ünlenen birçok isim solo çalışmalarından hemen önce başka sanatçılarla projelere imza atardı. Bunlardan en bilinenlerden biri de Emel-Erdal ikilisiydi...
Emel Müftüoğlu ve Erdal Çelik, profesyonel anlamdaki ilk albümleri “Öyle Bir Aşk”ı 1985’te yayınladı. Çelik, ikili olmadan önce müzikle ilk kurduğu bağı şöyle anlatıyor:
“Küçük yaşlarda herkes bana şarkı söyletmeye çalışıyordu. Abim de gitar ve keman çalıyordu. Ablamın bir müzisyenle evlenmesiyse tüm bu müzik hislerim ortaya çıktı. Ben de müziğe bodoslama daldım. Hayatımda tek istediğim şey müziğin içinde olmaktı, onu da başardım. Profesyonel anlamda ise müzikten ilk paramı Ankara’daki Kulüp Feyman’dan kazandım. İlk önce Bağcan kardeşlerin Beethoven Kulübü’nde orkestrayla şarkı söylemeye başladım. Sonra Ankara’da ünüm yayıldı ve Feyman’a transfer oldum.”
Ünlü şarkıcı, o zamanları Ankara gece hayatının en görkemli yılları olarak betimliyor: “Yeni bir nefes olarak görüyorlardı beni. İstanbul’dan Feyman’a eğlenmeye gelinirdi. Ünlü futbolcu ve sanatçıları görürlerdi. O zamanlar gece, sabah 6’ya kadardı. Ben de orada belli saatten sonra Türkçe şarkı söylemek zorundaydım. Orhan Gencebay’ın ‘Yarabbim’ şarkısı yeni çıkmıştı. O şarkı, Ankara’da sayemde meşhur oldu. Gecede 7-8 defa söylerdim. Bir gün Feyman’a Orhan Abi geldi ve şarkıyı söyleme şeklim çok hoşuna gitti. Müziğin fabrikası gibiydi Ankara.”
Sanatçıların kulüpler arası transfer olduğu bu dönemde Erdal Çelik’e İstanbul’daki mekanlardan teklif gelir. Çelik, İstanbul’a gelişini şöyle dile getiriyor: “Feyman’da iyice piştikten sonra Grup Lokomotif ile birleştik. Üçüncü ayımızda hepimizi, askere aldılar. Hepimiz de aynı gün tezkere alınca bize İstanbul yolu gözüktü. Toplu halde İstanbul’a gelip önemli bir gece kulübünde çalışmaya başladık. Orkestra solistliğini seviyordum ama gönlümde tek olarak tanınmak vardı. 1985’te Güneş Gazetesi’nin düzenlediği bir ses yarışmasına katıldım. Benimle Emel (Müftüoğlu) de vardı.
Orada tanıştık. Yarışma esnasında, ‘İstanbul seni yeneceğim’ hissi vardı içimde. Sonra finallerde Emel’le birinci oldum. Attila Özdemiroğlu ile de tanışınca orkestracılıktan kopma zamanım gelmişti. Emel ile Attila Özdemiroğlu katkılarıyla ilk albümümüzü çıkardık.”
Emel-Erdal olarak 2 albüm çıkardıktan sonra yollarına tek başlarına devam etmeye karar verirler. Ünlü şarkıcı, ayrılık kararı almalarını ise şöyle anlatıyor: “Çok iyi anlaşıyorduk ve kısa zamanda birbirimize alıştık. Müjde Ar ile Attila Özdemiroğlu, çok iyi ikili olacağımızı düşündü. Emel’le müzikler yapmaya başladık. Onun artılarından biri işine daha hırslı bakmasıydı. Ben ise hep oluruna bırakırdım. Zaman zaman çok uyumlu olsak da zaman zaman birbirimize saldıran insanlar olduk.
Ama yaptığımız işin sevilmesi bizim için önemliydi. Bir anda müthiş yükseldik. Ama o yükseklik bize yaramadı. Bir gün bir yerlerde bu işin kopacağını biliyorduk. Ve o da kendi kanatlarıyla uçmak istedi. Attila Abi’nin de dediği gibi ‘insanlar birbirlerinden güç alırlar bir süre sonra kendi kanatlarıyla uçmaya başlarlar’. Gücümüzü birbirimizden aldık. Ben sahne profesyoneliydim, Emel iş hayatından gelmeydi. Ama ikimizin hamuru güzel bir karışım ortaya çıkardı. Sonuçta Türkiye bizi tanıdı. O sıralar arabeske teslim olmuş bir müzik piyasası vardı. Biz 90’ların ilk kilidini kıran kişileriz. 90’lar bize borçlu, borcunu ödedi mi daha bana ödemedi. O yüzden bekliyorum.”
Erdal Çelik’in solo kariyerinin başlaması biraz sancılı olur. Çelik, kasetini kaydeder fakat yayınlamak için bir türlü firma bulamaz. Ünlü şarkıcı, ilk albümü “Cana Cansın”ı 1992 yılında çıkarır: “O sıralar kendime bir çıkış yolu aradım ve bestelerimi yapmaya başladım. ‘Gittin Gideli’ şarkısını Altın Güvercin için besteledim. İkinci oldum ve ilk solo kariyerim başladı. Bestlerimi alıp Melih Kibar’a götürdüm. İlk albümün yolunu beraber yaptık. Hatta o albümde Ozan-Kenan Doğulu kardeşlerin ‘Tek Kürekçim Sensin’ adlı şarkısı yer alır. O albümü elime aldım, Unkapanı’nda plakçı plakçı dolaştım. Beni gören herkes, ‘Emel’le neden ayrıldınız? Sen erkeksin, o dezavantajın var’ cümleleri kuruyordu. Anlam veremiyordum bu sorulara. Fakat İstanbul gece hayatında müthiş iş yapıyordum.
Ardından bu albümü yakmaya karar verdim. Eşim, ‘sen bu kadar çabuk pes edebilecek bir adam mısın’ diye sordu. Bir gece sahnedeyken garson bir not getirdi: ‘Erdal elinde albüm varmış.’ Ardından Burhan Aydemir ve Hilmi Topaloğlu’nun sahibi olduğu Nokta Müzik’le görüştüm. Albümü yaptığım fiyatın iki misline satın aldılar. Fakat parası olmayan ve hacizlerle boğuşan bir firmaya bilmeden gitmişim. Onlar bana, ben onlara güveniyordum. 90’lara giriş yapmak istiyorlardı, onun için de beni seçmişlerdi. Ardından orası Prestij Müzik oldu. Bana para yerine TV, buzdolabı gibi şeyler verdiler. Ama onlar bana bir kucak açmıştı.”
Erdal Çelik, 1995 yılında “Erdal” albümünü yayınladıktan sonra 2017’ye kadar hiçbir albüm çıkarmadı. Çelik, “Müziğe bu kadar bağlıyken çok uzun bir ara verdiniz. Nedeni neydi?” sorusuna şöyle yanıt veriyor: “Sanatçının en büyük defosu kırılgan ruhudur. Ben de öyleyim. ‘Canımın İstanbul Köşesi’ şarkımı çıkarmıştım. Yolumu almış gidiyordum. Sonra Rüstem Batum’un TV programına katıldım. Aslında çağırıldığım bir program da değildi. Rüstem, doğrucu olduğumu bildiğimden ‘Sakın konuşma’ dedi. Oradaki muhabbet beni gerdi. Seyirci ‘Niye pet şişeler ile ilgili beste yapmıyorsun’ gibi şeyler soruyordu. İnsanlar, kameralar önünde karşısındaki değersizleştirme adına her türlü şeyi yapıyordu.
Konuklar arasında rahmetli Ahmet Kaya, Cem Karaca vardı. Sevgili Ahmet Bey, beyzbol şapkası takmıştı. Arkadaşlığımızdan dolayı ‘O şapkayı çıkarabilir misin’ dedim ve o da ‘Bir arkadaşım verdi taktım’ dedi. Biz kapışır gibi olduk, ardından program bitti ve bir yerlerde yemeğe gittik. Futbolcuların birbirlerini didikleyip, maç bitince sahadan kol kola çıkması gibiydi... İnsanlar bunu yanlış anladı. ‘Canımın İstanbul Köşesi’ müzik yayınlayan kanallarda bir numaraydı. O günden sonra aşağıya düşmeye başladı. Bir şeyler olmaya başlamıştı. Ardından içime kapandım. Baktım ki işler yolunda gitmiyor yurtdışına, Amerika’ya taşındım.”