Hangi belirtiler ruh sağlığı hakkında alarm veriyor?
Doç. Dr. Neslim Güvendeğer Doksat, 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü nedeniyle ruh sağlığı hastalıkları ile ilgili açıklamalarda bulundu. İşte detaylar...
Ruhsal hastalıkların, insan gücüyle ilgili üretkenliği büyük oranda etkilediği biliniyor. Bunun sonucu olarak, dünya ekonomilerindeki büyüme olumsuz olarak etkilenir.
Ruh sağlığı, hastalıklarının ekonomiler üzerindeki doğrudan olumsuz etkileri hastaneler ve sağlık sistemine başvurulardaki artış üzerinden ortaya çıkar.
Dolaylı olumsuz etkileri ise; işe gidememe ve/veya erken emekliliğe bağlı iş gücü kaybı sebebiyle ekonomik büyümeye olan olumsuz etkileridir.
Yapılan çalışmalara göre, dünya ekonomilerinde ruhsal hastalıklar; kanser ve şeker hastalığı gibi kronik bedensel hastalıklara oranla, daha fazla ekonomik maliyetlere yol açmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; dünyada 300 milyondan fazla kişi depresif bozukluklar, 250 milyondan fazla kişiye ise kaygı bozuklukları tanısı konulmuştur.
Ruhsal hastalıklarda profesyonel yardım arayışına, toplumda bazı kesimler tarafından ne yazık ki olumsuz bakılmaktadır. Bu olumsuzluğun bir kısmı ‘akıl hastası’ etiketi almaktan kaçınmaya, bir kısmı ise tedavide ilaçlı tedavinin kullanım ihtimaline yöneliktir.
Öncelikle şu ifade edilmelidir ki, bütün psikotik hastalıkların hayat boyu prevalansı yüzde 3-3.5 arasında belirtilirken, yüksek riskli bireylerde depresyon görülme oranı, yüzde 40.7, kaygı bozuklukları görülme oranıysa yüzde 15.3 olarak bildirilmektedir. Yani; ruh sağlığı alanında yapılan başvuruların büyük bir kısmı psikotik olmayan gruptandır.
İlaçlarla ilgili gelen en büyük eleştirilerden biri, ilaçların bağımlılık yapabileceği, beynimizde veya bazı organlarımızda tahribata yol açabileceği, intihara sürükleyebileceği, duygularımızı köreltebileceği, bizi kendimiz olmaktan çıkartabileceği, uyku veya sersemlik yapabileceği şeklindedir.
Esasen, depresyon, kaygı bozuklukları ve psikotik hastalıklarda kullanılan temel ilaçların hiçbirisi bağımlılık yapmaz. İlaçların vücudumuzdaki olası yan etkilerini, düzenli olarak yaptıracağımız bazı kan tahlilleriyle tespit edebilir ve böyle bir durum söz konusu olduğu takdirde ilaç değişikliğine gidebiliriz.
Psikiyatrik tedavilerin zaten hekim takibinde yürütülmesi gerektiği için, iyi bir hasta-hekim iletişiminde bu gibi eğilimlerin hemen fark edilip gereken şekilde tedbir alınması mümkündür. İstisnai durumlar hariç; genellikle ifade edilen diğer yan etkilerin hiçbirisi, tedavinin artı özelliklerinden daha yoğun değildir.
İlaçlar, sadece sizlerin doğru çözümü bulmanızı sağlayacak düşünme gücüne ulaşmanızı sağlar. Bu sayede sizin, doğru çözüm yöntemini bulabilecek güce ulaşmanızı sağlar. Bunu da, söz konusu olan hastalığınızda eksik olan veya bozuk çalışan bazı nörokimyasal maddeleri yerine koyarak sağlar. Sorunu çözecek olan her zaman sizsiniz, ilaçlar değildir.
Birçok hastanın ilk başvuruda ifade ettiği, ‘ben ilaç değil, sadece psikoterapi almak istiyorum’ sözünü değerlendirecek olursak; ruhsal hastalıklarda psikoterapinin yerinin, sadece çok hafif klinik belirtilerin varlığı durumunda tedavi edici olarak veya ilaçlı tedavi kullanarak, belirtilerin hafif-orta şiddete çekildiği, orta ve üstü şiddetteki vakalarda, tedaviyi desteklemek adına kullanıldığını belirtmemiz yerinde olacaktır.
Bu konudaki kaygıları, doğru yönlendirme ile hızlı şekilde aşarak tedavisine erken başlanan hastalarımızda, seyrin daha olumlu olduğunu gözlemlemekteyiz
Hangi belirtilerin varlığı durumunda bir ruh sağlığı danışmanına başvurmalıyız? En belli başlı ruhsal belirtilerin arasında; hayattan keyif alamamak, iç sıkıntısı, bedensel, kişisel veya toplumsal kaygılar, saçma bulunduğu halde kafadan atılamayan takıntılar, duygu durumunda ciddi iniş ve çıkışların yaşanması, gerçekte var olmayan seslerin duyulması veya görüntülerin görülmesi, gerçek dışı düşüncelere inanmak vardır.
Modern psikiyatride bu belirtilerin hastalık olarak kabul edilmesi için, belirtilerin toplumsal, sosyal, akademik ve mesleki işlevselliği bozması gerekliliği yer almaktadır.