Biyolojik yaşınızı küçültebilirsiniz!
İnsan gerçekten hissettiği yaşta mıdır? Biyolojik yaşınız, yaşıtlarınızdan farklı olabilir…
İstanbul Aydın Üniversitesi VM Medical Park Florya Hastanesi’nden Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Nujen Çolak Bozkurt genetik faktörler uygunsa, yağ oranını azaltarak, stresten olabildiğince uzak durup psikolojik dengeyi koruyarak ve sağlıklı bir cinsel yaşamla biyolojik yaşı, takvim yaşından çok daha genç yaşlara çekmenin mümkün olabileceğini söyledi.
Kronolojik yaş (doğduğumuz günden itibaren hesaplanan takvim yaşımız) ile bedenimizin fonksiyonel olarak denk geldiği (biyolojik) yaşımız arasında fark olabilir. Bedenine iyi bakan ve sağlıklı bir beslenme tarzını benimseyenlerde biyolojik yaş, takvim yaşından çok daha genç olabilirken, tersine bir yaşam tarzı sürdürenler oldukları yaştan daha yaşlı gözükürler.
Biyolojik yaşı belirleyen en önemli faktörlerin; yaşanılan bölge, eğitim düzeyi, yeme alışkanlıkları, uyku düzeni, egzersiz alışkanlıkları, sigara ve alkol tüketim miktarı, duygusal durum ve maruz kalınan stres düzeyiyle yakından ilişkili olduğu gösterilmiştir. Henüz standardize edilmiş bir test yöntemi yoktur ancak bazı parametrelere kan testlerinde, doku örneklerinin incelenmesiyle veya egzersiz kapasitesi, zihinsel ve psikolojik testler gibi bir seri performans ölçümleriyle bakılabilir. Hücre içerisinde biriken, hücre yaşlanması veya ölümüne yol açan toksik maddeler, beslenme durumunu gösteren parametreler kan tetkiklerinde saptanabilir. İstirahatteki kalp hızı, kan basıncı, görme keskinliği, aort damarının esnekliği, kas gücü, nefes kapasitesi gibi değerler dinamik testlerle ölçülebilir.
Hücre içerisinde biriken, hücre yaşlanması veya ölümüne yol açan toksik maddeler, beslenme durumunu gösteren parametreler kan tetkiklerinde saptanabilir. İstirahatteki kalp hızı, kan basıncı, görme keskinliği, aort damarının esnekliği, kas gücü, nefes kapasitesi gibi değerler dinamik testlerle ölçülebilir.
Genetik faktörler de birçok açıdan biyolojik yaşı belirler. Yaşam kalitesi ve yaşam süresine etki eden kolesterol bozuklukları, bazı kanserler, nörolojik ve romatizma hastalıkları gibi bir grup hastalık yine genetik yatkınlıkla ilişkilidir.Son çalışmalarda sağlıklı yaşlanmaya etki eden 150 civarında gen tanımlanmıştır. Ailesinde uzun ömürlü fertler olan kişilerin, aksi olan akranlarına kıyasla daha uzun yaşadığı gözlemlenmiştir. Psikolojik stres, depresyon biyolojik yaşa etki eden faktörlerdendir. Depresyonda uyku ve yeme alışkanlıklarında bozukluklar, isteksizlik ve enerjisizlik halinin getirdiği hareketsizlik sık görülür. Stres durumunda fazlaca salgılanan kortizol, adrenalin, dopamin gibi hormonların bir süre sonra yol açtığı metabolik bozuklar hücre yenilenmesi ve hasar onarım mekanizmalarını olumsuz etkiler.İnsanın kendisini genç hissetmesi, mutlu ve sağlıklı hissetmesi doğrudan ve dolaylı olarak hem sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinmek için motivasyonunu yükseltir hem de hormonlar üzerinden fizyolojisini düzenler. Düzenli ve sağlıklı bir cinsel yaşamı olanlarda depresyon ve anksiyete bozukluklarının daha az görüldüğü gözlemlenmiştir. Sağlıklı bir cinsel yaşam, bireyleri hem psikolojik hem de fizyolojik olarak olumlu yönden etkiler.
Stres durumunda fazlaca salgılanan kortizol, adrenalin, dopamin gibi hormonların bir süre sonra yol açtığı metabolik bozuklar hücre yenilenmesi ve hasar onarım mekanizmalarını olumsuz etkiler.İnsanın kendisini genç hissetmesi, mutlu ve sağlıklı hissetmesi doğrudan ve dolaylı olarak hem sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinmek için motivasyonunu yükseltir hem de hormonlar üzerinden fizyolojisini düzenler. Düzenli ve sağlıklı bir cinsel yaşamı olanlarda depresyon ve anksiyete bozukluklarının daha az görüldüğü gözlemlenmiştir. Sağlıklı bir cinsel yaşam, bireyleri hem psikolojik hem de fizyolojik olarak olumlu yönden etkiler.
Uzun süreli yapılan tek yönlü diyetler, ‘katabolik’ dediğimiz bir yıkım ortamı yaratır. Bu şekilde esas hedef olan yağ dokusunu azaltmak yerine kas kayıplarına, kemik erimesine yol açabiliriz. Sağlıklı bir diyette günlük yaklaşık yüzde 50-60 oranında kan şekeri ve insülini hızlı yükseltmeyen (yani glisemik indeksi düşük) ‘kaliteli karbonhidrat’ları, yüzde 30 oranında proteinleri, yüzde 10-20 oranında ise doymamış yağlardan zengin gıdaları tüketmeliyiz.
Lif, vitamin ve mineral kaynağı taze sebze ve meyve tüketimi, günlük 2-2.5 litre su tüketimi önerilirken ileri düzeyde işlenmiş gıdalardan, şekerli ve gazlı içeceklerden, yağda kızartılmış ürünlerden kaçınılması gerekmektedir. Bu şekilde bir beslenme kişiyi biyolojik olarak genç tutacaktır.
Yaşam tarzını alışkanlıklarımız belirler. Alışkanlıklar ise erken çocukluk yıllarında, bireyin yetiştiği aile ve toplumun içerisinde oluşmaya başlar. Sağlıklı yaşamın altın kuralları aslında basittir; dengeli beslenme, hareket, düzenli uyku. Bunların uygulanmasına engel olan alışkanlıklarımızı düzeltmek, kendi elimizde olan faktörleri kontrolümüz altına almak, hem kendimizin hem de yetiştirdiğimiz bireylerin sağlıklı yaş almasını sağlar.
Haftada beş gün, yarım saat açık havada yapılan yürüyüşün sadece ‘yağ yakmak’ olmadığını, kan basıncından insülin direncine, anksiyete ve depresyona kadar birçok alanda düzelme sağladığını uygulayanlar görmektedir. Ekran başında geçirilen hareketsiz saatlerin azaltılması, alkol ve tütün ürünlerinin tüketiminin sınırlandırılması, kitap okumak veya satranç oynamak benzeri zihinsel aktivitelere, sosyal aktivitelere katılmak en iyi bilinen yöntemlerdir.
Elbette ki her birey standart bir program izleyemez ancak ‘sağlıklı yaşam’ demek sadece belli saatler arasında, belirli sıklıkta, şu miktarda veya bu şekilde uygulamalar yapmak demek değildir. Her insana, her bireyin boyuna, kilosuna, sahip olduğu hastalıklara ya da engellere, yaptığı işe, yatma-kalkma saatlerine, zevklerine ve tabii ki bütçesine uygun bir sağlıklı yaşam programı vardır. Her bireye yaşam tarzına uygun, kişiye özel, sürdürebileceği bir program yapmak