'İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkılıyor, kadına şiddet artıyor'
Sosyolog Tuba Demirci, İstanbul Sözleşmesi’nin fiilen hiçbir zaman uygulanmadığı için cinayetlerin arttığını söyledi.
Kadına ve çocuğa yönelik şiddeti önlemeyi hedefleyen İstanbul Sözleşmesi’nin fiilen hiçbir zaman uygulanmadığı için cinayetlerin arttığını söyleyen Sosyolog Tuba Demirci, devletin şiddete karşı hakkını arayan kadınları koruyacak adımları güçlendirmesi halinde şiddetin azalacağını vurguladı.
Altınbaş Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Tuğba Demirci son günlerde medyada geniş yer bulan aile içi şiddet ve kadın cinayetlerini, İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde değerlendirdi. Eski eşi tarafından öldürülen Emine Bulut cinayeti sonrası yeniden gündeme gelen İstanbul Sözleşmesi’nin, adını Türkiye’nin anlaşmaya ev sahipliği yapmasından aldığını hatırlatan Demirci, sözleşmenin esas itibariyle kadınlar ve diğer bağımlı aile üyelerinin erkeklerden şiddet görmesini engellemeye yönelik tedbirler alınmasını şart koştuğunu vurguladı.
“ZORLA KISIRLAŞTIRMA, KÜRTAJA ZORLAMA DA SUÇ”
Sözleşmenin önemli maddeleri hakkında bilgi veren Altınbaş Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Tuba Demirci, “Sözleşme gereğince taraf devletler öncelikle kadına, çocuğa ve diğer bağımlı aile bireylerine yönelik aile içi şiddeti suç olarak tanımlayacak yasa değişiklikleri yapacak. Sözleşme şiddet kavramını da genişletmiş durumda. Tüm fiziksel şiddet biçimleri suç olduğu gibi, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, cinsel yönelime dayalı ortaya çıkan, savaş halinde dahi kadın tarafların toplumsal cinsiyet temelli şiddete uğrama halini suç haline getiriliyor” ifadelerini kullandı.
İstanbul Sözleşmesi’nin düzenlediği başka şiddet türleri de bulunduğunun altını çizen Demirci, “Zorla kısırlaştırma, kürtaja zorlama, zorla evlendirmeler, bu sözleşmeye göre suç. İstanbul Sözleşmesi bu ve benzeri durumlara ilişkin kötü muamele ve aşağılamaları da şiddet kabul ediyor” dedi.
“KARŞI ÇIKANLAR TAMAMEN HAKSIZ”
Bazı çevrelerin son zamanlarda İstanbul Sözleşmesi’ne karşı bir tavır geliştirmeye çalıştığını ifade eden Demirci, “Çoğunluğu erkek, az sayıda kadını da içinde barındıran bu çevrelerin sayıları az da olsa sesleri yüksek çıkıyor” şeklinde konuştu.
Bu çevrelerin İstanbul Sözleşmesi ile bunun şartlarını yerine getirmenin aile birliğini bozduğunu öne sürdüklerini anlatan Demirci, “Sözleşme ve ilgili düzenlemelerle kadınların cesaretlendirildiği ve bunun aile birliğini tehdit edip, boşanmaları arttırdığını söylüyorlar. Cinsel yönelimle ilgili şiddeti de cezalandırdığı için bunun ‘sapkınlığı’ meşrulaştırdığını savunuyorlar” diye açıklamada bulundu.
Demirci, kimi yazarların AB’nin bir dayatması olarak nitelendirdikleri İstanbul Sözleşmesi’nin özelde Türkiye ve genelde İslam dünyasının aile yapısına zarar vermeyi hedefleyen bir dış tehdit olduğunu öne sürdüklerini de söyledi. “İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkan çevreler tamamen haksızlar” diyen Tuba Demirci açıklamalarına şöyle devam etti:
“Aslında bu sözleşme esasları hiçbir zaman tam uygulanmadı. Aile içi ve ağırlıklı olarak kadına yönelik erkek şiddeti rakamlarına dair resmi araştırma sonuçları son dört beş yıldır açıklanmıyor. Ama basının-STK’ların derlediği, çetelesi tutulan vakalara bakarsak kadına karşı şiddetin hem görünürlüğünde hem de sayısında artış olduğunu söyleyebiliriz. Tabii şiddet mağduru kadınların haklarını arayıp bunları daha fazla rapor etmeleri de bunda etkili.”
“SÖZLEŞME FİİLEN ASKIDA”
İstanbul Sözleşmesi’nin fiilen ortadan kalkmaya başlandığını ifade eden Demirci, sözleşmenin tam uygulanması halinde şiddetin tam olarak bitmese de azalacağını belirterek, “Şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden kaynaklandığını söylüyoruz. Şiddetin önünü alabilmek için bu eşitsizliğin ortadan kaldırılması şart. Bu sözleşmeyi desteklediği için KADEM’e de çok saldırıldı. Biz İstanbul Sözleşmesi’nin esaslarına sahip çıkıp, devletin görevlerini yapmasında ısrar edeceğiz. Kadınlar haklarını daha yüksek sesle ve çok net şekilde talep ettiklerinde şiddet artabilir. Çünkü kadınlar hayatları için ve eşitlik talep ettiklerinde şiddetle karşılık görüyorlar” dedi.
“CİNSİYET EŞİTLİĞİ ANA AKIM HALİNE GELMELİ”
Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımının “ana akım haline getirilmesi” gerektiğini ifade eden Demirci, eğitim müfredatının en temel öğelerinden birinin toplumsal cinsiyet eşitliği olması gerektiğini kaydederek, “İstanbul Sözleşmesi şiddetin önlenmesi konusunda iyi bir ilerlemedir. Bundan vazgeçemeyiz. Sözleşme aileyi dağıtmıyor, evlenmeyin demiyor, boşanın demiyor. Bundan geri adım atılamaz. Devlet bu sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirmeli” diye konuştu.
Kadınların artık haklarını daha yüksek sesle dile getirdiğini belirten Demirci, “Bunu yaptıklarında da şiddetle karşılık buluyor. Son iki günde Kırıkkale ve Konya’daki iki vakada öldürülen kadınlar gördüğü muameleye karşı sesini yükselttiği için katledildi. Kadınlardan birini eski eşi öldürüyor. Burada devletin araya girip hem toplumu, hem erkekleri, hem de kolluk kuvvetleri ve adalet personelini eğitmesi gerekiyor” açıklamasında bulundu.