'Hayata Dönüş' operasyonunda 9 yıl sonra gelen yaşam ihlali kararı
Anayasa Mahkemesi, 2000 yılında 32 kişinin yaşamını yitirdiği operasyonda bir gözünü kaybeden mahkûm için yaşam hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Dosya İstanbul 2. İdare Mahkemesi’ne gönderildi.
Anayasa Mahkemesi (AYM), 19 Aralık 2000 tarihinde Bayrampaşa Cezaevi’nde yapılan “Hayata Dönüş” operasyonu sırasında sağ gözünü kaybeden mahkûm T.Y’nin yaşam hakkının ihlal edildiğine hükmetti.
Kararın gerekçesinde, “Devletin gözetimi altında bulunduğu bir sırada yaralandığı sabit olan T.Y’nin ne şartlarda yaralandığını açıklama ve dolayısıyla yakınlarına karşı mutlak zorunlu bir halde güç kullanıldığını ispatlama yükümlülüğünü ikna edici biçimde yerine getiremediği tespit edilmiştir” denildi.
AYM kararında adı kodlanan T.Y., Adalet ve İçişleri Bakanlığı aleyhinde tazminat davası açtı. Dava sürerken T.Y. hayatını kaybetti. Yasal mirasçıları sıfatıyla anne ve babası davaya müdahil oldu.
Cumhuriyet'ten Alican Uludağ'ın haberine göre, Mahkeme, tazminat davası talebini reddetti. T.Y’nin anne ve babası İmiş ve Hüseyin Yıldız, bunun üzerine bireysel başvuruda bulundu. AYM, hükümlü olan oğullarının ceza infaz kurumunda yapılan operasyonda görme kaybına uğraması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Tazminat talebini reddeden AYM, ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılması istemiyle kararı idare mahkemesine gönderdi.
9 yıl vurgusu
Kararın gerekçesinde, operasyonda görevli güvenlik güçlerinin tespit edilememesi ve talep edilen soruşturma izninin verilmemesi gibi nedenlerle açılan kamu davasının 9 yıldır sürdüğüne işaret edildi.
Geçen zamanla birlikte delillerin toplanması ve olayın gerçekleşme şeklinin belirlenebilmesinin giderek zorlaştığı ifade edilen kararda, şöyle denildi: “Soruşturmaların makul görülemeyecek denli uzun sürmesi -özellikle güç kullanımının kötüye kullanıldığı hallerde- bu tür eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesine neden olabilir.
Somut olayda bu kadar uzun süredir devam eden ceza yargılamasında operasyon sırasındaki olayların gelişimi ve başvurucuların yakınının yaralanma koşullarının net biçimde ortaya konulmasının zorluğu gözetildiğinde, sorumluların hesap vermesini sağlayabilecek etkinlikte yürütülmeyen ceza yargılamasının sonuçlanmasını beklemek makul gözükmemektedir. Devletin gözetimi altında bulunduğu bir sırada yaralandığı sabit olan T.Y’nin ne şartlarda yaralandığını açıklama ve dolayısıyla yakınlarına karşı mutlak zorunlu bir halde güç kullanıldığını ispatlama yükümlülüğünü ikna edici biçimde yerine getiremediği tespit edilmiştir. Dolayısıyla T.Y’ye karşı kamu görevlilerinin kullandığı gücün mutlak zorunlu olmadığı değerlendirilmiştir.
Diğer yandan, aradan uzun zaman geçtikten sonra idari yargı mercilerinin tam yargı davası neticesinde, başvurucuların yakınının eyleme aktif katılımı olduğu yönündeki kabulünün ikna edici bir dayanağı olduğu söylenemeyecektir.”