Onur Yaser Can davasında tutuklama yok
Karakolda maruz kaldığı işkencenin ardından yaşamına son veren Onur Yaser Can’ın gözaltı tutanaklarında sahtecilik yaptığı iddia edilen iki polisin yargılandığı davada karar duruşması bugün İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Karakolda maruz kaldığı işkencenin ardından yaşamına son veren Onur Yaser Can’ın gözaltı tutanaklarında sahtecilik yaptığı iddia edilen iki polisin yargılandığı davada karar duruşması bugün İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Sanıklara belgede sahtecilik suçlarından 6 yıl 5 ay 15 gün cezası verdi. Haklarında tutuklama kararı verilmeyen sanıklar için yurt dışına çıkış yasağı konuldu. İşkence iddialarına ilişkin olarak suç duyurusu yapılmadı.
8 yıldır devam eden davada sanık polisler Soner Gündoğdu ve Salih Bahar hakkında evrakta sahtecilik ve resmi evrakı yok etme suçlarından yargılanıyordu.
7 Ekim'de baba Mevlüt Can, aort damarının yırtılması sebebiyle hayatını kaybetmiş geriye 4 kişilik aileden sadece kız kardeş Ezgi Sevgi Can kalmıştı. Ezgi Sevgi Can, bugünkü duruşmaya çağrı yaparak, "Annem ve babam, oğulları için sürdürdükleri bu adalet mücadelesinin sonucunu göremeyecekler çünkü bu ülkede adalet hep gecikti, ya da yerini bulmadı. Ama biz onların anısı için, bu ülkenin çocukları için, aslında kendimiz ve geleceğimiz için bu mücadeleyi tamamlamak zorundayız. Desteğiniz bizim için şimdi her zamankinden daha da önemli" demişti.
Bir önceki duruşmada mütalaasını sunan savcı iki sanık polisin “Resmi belgede sahtecilik” ve “Resmi belgeyi bozmak” suçlarından 6 yıldan 15,5 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasını istemişti.
Duruşmayı, Onur Yaser'in kız kardeşi Ezgi Sevgi'yle beraber, Can ailesinin yakınları, arkadaşları, basın mensupları, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu takip ediyor.
"Bu adliye dava sürecinde bu aileden 3 kişinin ölümünü gördü"
Beyanına başlayan Ezgi Sevgi Can, babası Mevlüt Can'ı 7 Ekim'de ani bir şekilde kaybettiğini ifade ederek, davanın her şekilde "evrakta sahtecilik" davası olmaktan çıktığını belirtti. Onur Yaser Can'a polislerin yaptığı işkenceyi tek tek anlatan Ezgi Sevgi Can sözlerine şöyle devam etti:
"Abime işkence sonrası imzalatılan ifade tutanaklarının değiştirilmiş hali, tarih ve saat hatası var denilerek, ertesi gün tekrar karakola çağrılmasıyla loş bir kafeteryada yanında avukat olmadan imzalatılıyor. İlk tutanaklar imha ediliyor. Bilirkişinin evrakta sahtecilik yapıldığına dair raporu var, evrakların nüshaları imha ediliyor, bir nüsha suç işleyen kişiye veriliyor. Bütün bunlar delil. Ölmüş abime sahte evraklarla mahkeme celbi gönderdiler.9 yıldır bunları tek tek anlattık. Bu sahtecilik örgütlü bir işkencenin kamuflajıdır. Mahkemede çok sayıda heyet değişti.Siz annemi tanımadınız, ama babamı gördünüz. Bu adliye dava sürecinde bu aileden 3 kişinin ölümünü gördü."
"Adalet için çok geç kaldınız"
Hâkimin, "İçiniz rahat olsun tüm dosyayı ve delilleri okuduk" demesi üzerine, Ezgi Sevgi Can, "Babamı da kaybettiğim için artık güvenimi de kaybettim, o yüzden tekrar anlatıyorum Adalet için çok geç kaldınız. Sizden mütalaadaki en üst sınırdan ceza vermenizi istiyorum ama o mütalaa zaten eksik olduğu için çıkacak karar zaten benim için eksik olacak" dedi. Ezgi Sevgi Can, "Ben tüm ailemi kaybettim, bir tek geriye benim canım kaldı, kararınızı gecikmiş bir adalet olsa da bunu düşünerek vermenizi rica ediyorum" diyerek sözlerini bitirdi.
Ailenin avukatları, evrakta sahtecilik dışında iddia konusu işkence suçuyla ilgili bir türlü sanıkların derdest edilemediğini belirterek, "Bu basit bir evrakta sahtecilik davası değildir, örgütlü bir şekilde bir insanın canına kast edildi." ifadelerini kullandılar.
Avukat Ömer Kavilli de davanın insanların yaşam hakkının engellenmesi davası olduğunu belirterek şunları söyledi: "Sanıklar kanun dışına çıkan üniformalı kişiler olarak çete faaliyeti yürütmüşlerdir. O çete faaliyetinin bu dosyaya etkisi hiç araştırılmamış, amirler korunmuştur. İşlenen suç işkence suçudur, insanlık suçudur. Hüküm aşamasındayız, sanıkların kurnazca beyanları karşısında vereceğiniz kararın Yargıtay dehlizlerinde kaybolup gitmemesi için hükümle beraber sanığın tutuklanmasını istiyoruz."
Savcı, tutuklama istemedi
Mütalaasını veren savcı, yurt dışı yasağının yeterli olduğunu belirterek tutuklama talebinde bulunmadı
Gazeteci İrem Afşin'in aktarımına göre ifadesine başlayan sanık polis Soner Gündoğdu, ifade tutanaklarındaki saat farkından dolayı Onur Yaser Can'ı sadece bir kez arayıp davet ettiğini, ısrar etmediğini, baskı uygulamadığını, Onur Yaser Can geldiğinde orada olmadığını öne sürdü. Gündoğdu, "Şahıstan uyuşturucuyu satın aldığı kişiyi ve bağlantılı olduğu kişileri öğrenmişim, neden işkence ve baskı yapayım? ifadelerini kullandı. Kendisinin FETÖ'cü olduğu algısının yaratıldığını söyleyen sanık Gündoğdu, "Ancak darbe teşebbüsünden sonra FETÖ'cülerle ilgim olmadığı ortaya çıktı, halen aktif polislik görevine devam ediyorum. Bu dosyadaki hata maddi bir hatadır, ben evrakta sahtecilik yapmadım" savunmasını yaptı.
Sanık avukatları ise beyanlarında sanık polislere iftira atıldığını, işkence veya cinsel istismarın söz konusu olmadığını, Onur Yaser Can'ın arkadaşı ve patronunu korumak için hayatına son verdiğini ileri sürdüler. Sanık avukatı, baba Mevlüt Can'ın öldüğünü bugün dava öncesinde öğrendiğini, annenin ölümüne üzüldüğü gibi babaya da üzüldüğünü söyleyince, Ezgi Sevgi Can "Siz üzülmeyin, istemiyoruz" dedi.
"Arkadaşlarını ihbar ettiği için suçluluk psikolojisi ile intihar etti"
Sanık avukatı, "Onur Yaser Can, "insanlık dışı fiil" hakkında avukatına, patronuna bir şey dememiş, arkadaşının ismini verdiği satıcı ile görüşmesinin teknik takibe takıldığını bildiği, arkadaşlarını ihbar ettiği için suçluluk psikolojisi ile intihar etmiştir" dedi. Evrakta sahtecilik suçunun işlenmediğini ve işkence iddialarının gerçek olmadığını söyleyen avukat sanıklar için beraat talep etti.
Kararını açıklayan mahkeme heyeti, her iki sanığa; ifadeleri değiştirdikleri için, sahte belge düzenlemek, belgeyi yok etmek ve değiştirmek suçlarından 6 yıl 5 ay 15 gün cezası verdi. Haklarında tutuklama kararı verilmeyen sanıklar için yurt dışına çıkış yasağı konuldu. İşkence iddialarına ilişkin olarak suç duyurusu yapılmadı.
Ne olmuştu?
28 yaşındaki mimar Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 yılında İstanbul Harbiye'de esrar satın aldığı iddiasıyla narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. Can, götürüldüğü Narkotik Şube Müdürlüğü'nde polisin işkence, cinsel taciz ve aşağılamalarına maruz kaldı. "Çıkış Doktor Raporu" da işkence şüphelisi polislerin yanında hukuk dışı olarak düzenlendi.
Salıverilmesinin ertesi günü polislerin telefonla arayarak, tutanaklardaki "tarih hatasının düzeltilmesi" gerekçesiyle yeniden emniyete çağrılan ve başkaları aleyhinde ifade vermeye zorlanan Can, bir avukata başvurdu. İfadesi işkence altında iki kez alınmış olmasına rağmen, polisler üçüncü kez emniyete çağrınca Can, 23 Haziran 2010'da oturduğu evin balkonundan kendini atarak intihar etti.
Can arkadaşlarının ısrarıyla o gece karakolda neler yaşadığını sırasıyla yazmıştı. O notta, “Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler… Bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi” ifadeleri yer alıyordu.
Oğullarının yaşamını yitirmesinin ardından adalet mücadelesi başlatan Can ailesi, bir sonuç alamadı. Anne Hatice Can, üç buçuk yıl hukuk mücadelesi vermesinin ardından dayanamayarak intihar etmişti.
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki 2 Nisan'da yapılan son duruşmaya katılan baba Mevlüt Can ile kızı Ezgi Can, oğlunun ölümüne ilişkin olayın genişletilmesi talebinde bulunmuştu. Mevlüt Can, Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden görülen davada, "Eşimin ölmesinde biraz da kabahat sizdedir. Biz sizden azıcık adalet görseydik, taleplerimize yanıt verseydiniz eşim hayatta olacaktı."
Onur Yaser ve Ezgi Sevgi'nin babası Mevlüt Can da 7 Ekim'de aort damarının yırtılması nedeniyle hayatını kaybetti.