İşini isteyen KHK'lı Yıldırım 300 kez gözaltına alındı, 64 kez ceza yedi!

OHAL KHK'si ile ihraç edilen Cemal Yıldırım, işe dönmek için başladığı eylemlerde yaklaşık 3 yılı geride bıraktı. Yıldırım bu süreçte 300 kez gözaltına alındı.

İşini isteyen KHK'lı Yıldırım 300 kez gözaltına alındı, 64 kez ceza yedi!

OHAL KHK'si ile ihraç edilen Cemal Yıldırım, işe dönmek için başladığı eylemlerde yaklaşık 3 yılı geride bıraktı. Bu süreçte neredeyse 300 kez gözaltına alınan, hakkında 64 kez para cezası kesilen Yıldırım, ihraç edilirken hakkında herhangi bir dava bulunmazken bu eylemler nedeniyle işe dönememe tehlikesi yaşadığını söylüyor ama vazgeçmiyor. Sosyal medyada 'rekor saniyede gözaltı' ifadeleriyle videoları paylaşılan Yıldırım, yaşadıklarını anlattı: “Yalnızlık bizi zaman zaman üzüyor...”

Cemal Yıldırım Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Ankara Defterdarlığı Muhasebe Müdürlüğü’nde çalışıyordu. OHAL kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilmesinin üzerinden üç yıl geçti. Yıldırım, iş yerinin önünde başlattığı eylemini, daha sonra Yüksel Caddesi’nden AK Parti İl Başkanlığı önüne kentin farklı noktalarına taşıdı.

Sosyal medyada “Dünyanın en hızlı gözaltına alınışı”, “Rekor saniyede gözaltı” ifadeleriyle defalarca eylem görüntüleri paylaşılan Yıldırım, işine iade edilmesi talebiyle yaptığı eylemlerde kaç kez gözaltına alındığını bilmiyor. Gözaltı sayısını “300’e yakın” olarak açıklayan Yıldırım’a gözaltıların ardından Kabahatler Kanunu uyarınca kesilip, tebliğ edilen para cezası sayısı ise 64 oldu.

‘AKP’NİN BİZİ EVİMİZE HAPSETMEYE ÇALIŞTIĞI BİR SÜREÇTİ’

Gazete Duvar'dan Serkan Alan'ın haberine göre ihraç edildiğinde hakkında herhangi bir dava bulunmayan Yıldırım’a Yüksel Caddesi’ndeki KHK eylemlerine destek verdiği dönem, terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla dava açıldı. OHAL Komisyonu’nun aynı davada yargılanan KHK’li öğretmen Mehmet Dersulu’ya bu davayı gerekçe göstererek ret kararı verdiğini hatırlatan Yıldırım, “Muhtemelen bana da öyle karar gelecek diye bekliyorum. İhracımdan sonra açılan bir dava işime geri dönmeme engel olabilir. Bu Türkiye’deki sistemin ucubeye dönüştüğünün göstergesi” dedi. En büyük korkusunu, “Kızımın yanında evde gözaltına alınmak”, en büyük üzüntüsünü “Yalnızlık zaman zaman üzüyor” sözleriyle anlatan Cemal Yıldırım geride kalan üç yılda yaşadıklarını anlattı:

Sosyal medyada eylemlerinize ait fotoğraflar ve videolar çok sayıda kişi tarafından paylaşıldı. Hala KHK’lere karşı sokakta eylemlerini sürdüren az sayıda kişiden birisiniz. Geride kalan üç yıl nasıl geçti sizin için?

AKP’nin bizi evimize hapsetmeye çalıştığı bir süreçti. Buna karşı çıkmak gerektiğini düşündüm. İş yerimin önünde 13 Mart 2017’de eyleme başladım. Eyleme başlamamın ardından özgürleştiğimi de hissettim. AKP’nin sokmak istediği kalıbın dışına çıkmış oldum. Kendinizi fark ediyorsunuz. Varlığınızın özgürleştiğini hissediyorsunuz. Bu süreçte AKP bunları yıkmak üzerine bir kurgu yapmıştı. Bu süreçte benim açtığım alan üzerinden yeni katılan insanlar oldu. Zeynep Yerlikaya diye bir arkadaş hiçbir eylem pratiği yokken benimle eylem yaptı ve sonrasında işine iade edildi. Onun da nasıl özgürleştiğini pratikte gördüm. Kayıp yakınları, Harbiyeli Anneleri benimle birlikte eyleme katıldı. Bireysel olarak başladığım bu yolda başka insanlara da alan açıldı ve onların da kendilerini ifade etmelerine neden oldu.

‘KIZIM VE DİĞER ÇOCUKLAR İÇİN MÜCADELE EDİYORUM’

Bir kızınız var. Sosyal medya hesabınız üzerinden en çok kızınız için bu eylemi yaptığınızı ifade ediyorsunuz. Bu süreç sizi psikolojik olarak nasıl etkiledi?

Çok uzunca bir süre kızıma söylemedik ihraç edildiğimi. 13 yaşında şu an. Bir yıldır haberi var. 10 yaşında o yükü yüklemek istemedik. Benim hala çalıştığımı, evde bulunduğum zaman da izin kullandığımı biliyordu. Ben elli yaşıma gireceğim. Geçmişte öğrenci mücadelesinin içerisinde bulundum. Sendikal mücadelenin içerisinden geliyorum. AKP’nin 17 yıllık iktidarı bir şeyleri başaramadığımızı gösteriyor. Evet çocuğum için mücadele ediyorum. Aslında biz AKP’nin yarattığı düzeni değiştiremezsek olumlu bir anlamda onların yaşamları bizden kötü olacak. Bizim az da olsa yaşadığımız özgürlükleri tadamayacakları için kızım ve diğer çocuklar için mücadele ediyorum.

‘MUHAFAZAKÂR KESİM YAŞADIKLARINI TAM OLARAK AÇIĞA ÇIKARMIYOR’

KHK’liler bu süreçte farklı işlerde kayıt dışı çalışmak zorunda kaldı. Birçoğu iş bulamadı, sosyal ilişkilerinde çevreleri tarafından dışlandı. Sosyal ilişkileriniz ve ekonomik durumunuz bu süreçten nasıl etkilendi?

Eşim çalışıyor. Onun da son dönemde müdürlüğünü aldılar elinden. Arkadaşlarım dönem dönem yardım ediyor. Çok sınırlı da olsa bir iki akraba yardım ediyor. Onun dışında çok ciddi bir yalnızlaştırma yaşıyoruz. Birçok akraba telefonla bile görüşmüyor, arkadaşlar görüşmüyor. Sosyal alanı da biz bu süreçte yeniden ürettik. Birçok insanla ilişkimizi keserken, aslında onlar bizimle keserken, yeni ilişkiler edindik. Ben de bir iki defa boyacılık yaptım ama o işin profesyoneli değildim. Bu süreçte farklı işlerde çalışmak zorunda kalıp ölen bir sürü arkadaş oldu. Çok ciddi bir yıkım süreci aslında. Bunun toplumda çok algılanmış olduğunu düşünmüyorum. Özellikle muhafazakâr kesim yaşadıklarını tam olarak açığa çıkarmıyor. Anlatmıyor, anlatmaktan korkuyor. Yaşadıkları ciddi işkenceler, yalnızlaştırmalar var. Sosyal yıkım çok daha büyük boyutta. Bu arkadaşların yakın dönemde biraz daha hareketlenmesinin nedeni bir umutlarının kalmaması.

‘ÖN YARGILAR BÜYÜK ÖLÇÜDE YIKILDI’

Geçmişte öğrenci mücadelesinde ve sendikal yaşamın içerisinde bulunduğunuzu söylediniz. Bu KHK süreci Cemal Yıldırım’da bir şeyleri değiştirdi mi?

Ön yargılar hepimizde mutlaka vardı. Bizim de belli ilkelerimizin olması gerekiyor. Ben o ilkeler doğrultusunda hareket ettiğimi düşünüyorum. Geliştirici bir süreç oldu. Sadece benim için değil KHK platformları içerisinde yer alan birçok arkadaş için süreç ön yargıları kırıp farklı bakmamızı sağladı. Ben gençlik yıllarımda 3 defa TEM’e girdim. İşkence gördük. Tutuklanmıştım. Cezaevine girdiğimizde oradaki ağabeylerimiz, “Sana işkence yapanlara sen de işkence yapar mısın” diye sordular. “Evet” dedik. Ama bir numaralı sınavdı bizim için bu. Oradakiler, “İşkence bir insanlık suçudur, hiçbir şekilde kimseye yapılmamalıdır” diyerek öğrettiler. Ben 18 yaşımda o dersi almıştım. Bizlerin, kime yapıldığı değil ne yapıldığına bakmamız gerekiyor. O yüzden bu süreçte muhafazakâr cenahtan işkence gören arkadaşların yaşadıklarını dile getirmekte hiçbir şekilde çekinmedim. Kaçırılanların aileleri de çok şaşırdılar. Bizim cenahtaki arkadaşlar da “sana ne” diyerek tepki gösterdi. Ama zannediyorum bu süreç birbirimizi anlama ve insan hakları zemininde ortak hareket edilebileceğini ortaya koydu.

Muhafazakâr arkadaşların bir devleti kutsama durumu vardı. Devletle yüzleştiler. Bizim devletle sürekli bir mesafemiz vardı. Artık Alevilere, Kürtlere, Sosyalistlere bakış açılarının tamamen değiştiğini kendileri de söylüyor. Bu küçük küçük nüveleri geliştirebilirsek önümüzdeki dönem açısından sağlıklı bir demokrasi zemininin ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. Ön yargılar büyük ölçüde yıkıldı.

‘SANAL BİR MUHALEFET BAŞARIYA ULAŞAMAYACAK’

Muhafazakâr kesimden insanlarla bir arada eylem yaparken ön yargıyla yaklaşıldı mı?

Bana “FETÖ’cü mü oldun” diyorlar. Birine işkence yapılıyorsa ben onun kim olduğunu sorgulamıyorum. Geçen gün Ankara’da Furkan Vakfı’ndan epeyce kişi gözaltına alındı. Bunu dile getirmek gerekiyor. Onlara yapılıyor diye seyirci kalırsak AKP’yi nasıl gerileteceğiz? Zemin demokrasi ve insan hakları zemini. Bu zeminde doğru bir şekilde ilerleyebilirsek bu zemini geliştirebiliriz. Burayı ayrıştırırsak kendi mahallemizde durur olanı seyrederiz. AKP iktidara geldiğinde kutuplaşma dilini özellikle yarattı. Buna rağmen kırılabilmesi önemli. AKP’yi ancak sokakta gerileteceğiz. Çok meşru, barışçıl bir şekilde gösterilerimizi yapıyoruz ve AKP’yi komik duruma düşürüyoruz. Sosyal medya üzerinden sanal bir muhalefet başarıya ulaşmayacak. İnsanları haklarını savunmak için ben de sokağa davet ediyorum.

‘DIŞARIDAN BAKILDIĞINDA GÖZALTI SÜRECİ İNSANI KORKUTUYOR’

“En kısa sürede gözaltına alınma rekoru” gibi esprili paylaşımlarınız var. Daha az politik bir insan olsaydınız, dışarıdan bu süreci izleseydiniz ne hissederdiniz? Ne yapardınız?

Sosyal medyadan izleyenler kahramanlaştırma gibi bir bakış açısı benimsiyorlar. Ben bunu doğru bulmuyorum. Bu da yine bir hareketsizliği, kendisinin yapamayacağı düşüncesini yaratıyor. Dışarıdan bakıldığında gözaltı süreci insanı korkutuyor. Ben o yüzden ısrarla çekinen arkadaşlara “gelin” diyorum. Gelen arkadaşlar “mutlaka bir şey yapmam gerek” diyen arkadaşlar. Bu noktaya gelmemiş kişiler izliyor ya da kopuk. Harbiyeli annesi Melek Çetinkaya’ya örneğin üç yıl boyunca oğlunun bırakılacağını söylemişler. Oğlu müebbet hapis cezası alınca burasına gelmiş ve “bir şey yapmam gerekir” diyerek sokağa çıktı.

Geçen hafta cumartesi polis yine yoğun bir şekilde etrafımızda duruyor. Bizim yanımızdan iki kişi geçti ve “burada bir adam var bağırıp çağırıyor polis de götürüyor onu” dedi. Bu konularla ilgisi olmayan büyük bir kısım hala KHK’nin ne olduğunu, bizlerin ne yaptığını bilmiyor. Bizim kendimizi ifade etme sürecimiz çok sınırlı. KHK çok geniş bir kesim ama sokakta geçen insanlar açısından bu sürecin kavranabildiğini düşünmüyorum.

‘YALNIZLIK BİZİ ZAMAN ZAMAN ÜZÜYOR’

Bu süreçte en büyük üzüntünüz ne oldu? Korkularınız var mıydı ya da hala var mı?

Zaman zaman kendimizi ciddi anlamda yalnız hissediyoruz. Bir gün Güvenpark’ta eylem yapacaktım ve bir arkadaş gelip çekecekti. Gelmedi o saatte. Polis bekliyor alacak beni ve bir şey yapmam gerekiyor. Yoldan geçen bir kadın arkadaşı çevirdim. “Fotoğrafımı çeker misiniz” dedim. Bu yalnızlık bizi zaman zaman üzüyor.
Korku, evimin polislerce basılması. Kızımdan kaynaklı. Evimin basılarak gözaltına alınmam. Bunu henüz yaşamadım ama bu süreçte yaşayabilirim. Bana yönelik baskının arttığını görebiliyorum. Özellikle AKP önündeki eylem sonrasında bu oldu. Evimin önünde tacizleri oldu. Cemal Bey dikkat edin, iyi olmaz sizin için diye tehditler var.

‘AKP’NİN ÖNÜNE GİDİLEMEZ KORKUSU KIRILDI’

HDP’nin önünde annelerin eyleme başladığı dönem siz de AK Parti Ankara İl Başkanlığı önünde işinizi talep ederek eyleme başladınız. Bu süreç nasıl gelişti?

Her yerde eylem yapılır ama AK Parti deyince oraya gidilmez gibi algı vardı. HDP önü bir kıvılcım oldu aslında. Bakıyorsunuz İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden atılan işçiler CHP önünde ya da belediyenin önünde eylem yapıyordu. Beni atan AKP’ydi. AKP’nin önünde yaparsam gözaltına alacaklarını gayet iyi biliyordum. Buna rağmen AKP’nin iki yüzlülüğünü teşhir ettim. Bu eylemi, AKP önünde eylem yapılamaz düşüncesinin kırıldığı bir süreç olarak görüyorum. Onun sonunda anneler Diyarbakır, İstanbul ve Kayseri’de AKP önüne gitti. AKP’nin önüne gidilemez korkusu kırıldı. İki yüzlülüğü o süreçte teşhir ettiğimi düşünüyorum.

‘İHRACIMDAN SONRA AÇILAN DAVA İŞİME DÖNMEME ENGEL OLABİLİR’

OHAL Komisyonu’na başvuru yaptınız. Başvurunuz sonuçlandı mı?

OHAL Komisyonu’na yargısal sürecin önünü açabilmek için başvurdum. Yoksa oradan bir şey beklemiyorum. Henüz oradan bir sonuç gelmedi. Yüksel Caddesi’nde eylem yapan ihraç edilmiş öğretmen Mehmet Dersulu’ya ihracının ardından dava açıldı. OHAL Komisyonu açılan yeni davayı gerekçe göstererek ona ret kararı verdi. Biz de aynı davada beraber yargılanıyoruz. Muhtemelen bana da öyle karar gelecek diye bekliyorum. İhracımdan sonra açılan bir dava işime geri dönmeme engel olabilir. Bu Türkiye’deki sistemin ucubeye dönüştüğünün göstergesi. Gerçek manada bir hukuk yok. Şu an Ankara’da eylem yasağı yok. Ama bizi her defasında gözaltına alan emniyet görevlisi “Valilik kararı” diyor. Geçen “itiraz etme dava aç” diyor. Neyle ilgili dava açacağım? Hakkımı kullanamıyorum. Yasa, hukuk tanımıyor ve fiili olarak sizi alıp götürüyor.

Etiketler
Gözaltı