Ayşe öğretmen cezaevinde yaşadıklarını anlattı
“Çocuklar ölmesin” dediği için ‘terör örgütü propagandası yaptığı‘ gerekçesiyle yargılanıp altı aylık kızıyla birlikte cezaevine gönderilen öğretmen Ayşe Çelik içerde yaşadıklarını anlattı.
“Çocuklar ölmesin” dediği için ‘terör örgütü propagandası yaptığı‘ gerekçesiyle yargılanıp altı aylık kızıyla birlikte cezaevine gönderilen öğretmen Ayşe Çelik içerde yaşadıklarını anlattı.
Dört yıl önce Kanal D’de yayınlanan Beyaz Show’a telefonla bağlanarak “Çocuklar ölmesin” diyen Çelik’e açılan davada bir yıl üç ay hapis cezası verilmişti. Altı aylık kızıyla birlikte Diyarbakır E Tipi Cezaevi’ne konan Ayşe öğretmenin isteği üzerine, kızı cezaevinden çıkarılarak ailesine teslim edilmişti. İnfazı iki kez ertelenen Çelik, süre dolunca tekrar cezaevine girmiş, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararının ardından yeniden yargılandığı davada Haziran 2019’da beraat etmişti.
Bianet’in haberine göre öğretmen Çelik, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na hem kendi çocuğunun yaşadığı zorlukları hem de hapishanedeki kadın ve çocukların durumunu anlattı.
‘İki aylık bebek vardı’
Çelik’in konuşmasından satır başları şöyle:
“İlk cezaevine girdiğim zaman dört kişinin zor sığabileceği bir odada arandım ve kızımı aramak, beton zemin üzerine kızımı yatırmak istediler. Ben buna müsaade etmedim ama ‘Aranmamız gerekiyor ve bezini açmamız lazım’ dediler. Aramamız lazım deyip kızımın bezine kadar açıp baktılar ne yazık ki.
“İki defa cezaevine girdiğim için farklı koğuşlarda kaldım 2018 yılında 12 kişilik koğuşta 33 kadın dokuz çocuk, 2019 yılında girdiğim sene 42 kadın sekiz çocuk vardı.”
“12 kişilik koğuşta altı ranza vardı. Çocuklar iki ila dört yaş arasındaydı. 2019 senesinde girdiğim zaman tekrar bu sefer yetişkin sayısı 42 iken çocuk sayısı sekizdi. Yalnız çocuklar sıfır-bir yaş grubu 40 günlük bebek vardı iki aylık, altı aylık, dokuz aylık bebekler vardı.”
’33 kadın bir tuvaleti kullanıyordu’
“Diyarbakır Cezaevi hijyenden uzak, alanı çok dardı ve yatak sayısı azdı, insan sayısı fazlaydı, her iki katta da yatılır, alt katta yataklar, üst katta yer yoktu, bazı yataklarda üç kişi yatıyordu. Bir kadın iki çocuğuyla beraber aynı yatağı kullanmak zorundaydı çünkü başka yatacak yer yoktu.”
“İlk gece ben yatakta yatma şansına sahip oldum, ranzada bir tane mahkum ‘Bu kadının ne özelliği var, neden onu ranzada yatırıyorsunuz, tuvaletin önünde neden yatmıyor, ilk gelen nasıl uyur’ diye koğuş sorumlusuyla tartışmaya başladı. Cezaevinin de bir hiyerarşisi vardı, ilk gelen yeni gelen tuvaletin önünde yatıp daha sonra zamanla üst katlara çıkabiliyordu.”
“Sabah 8 de sayım vardı, memurlar kapıya sert şekilde vurup ‘Sayım’ diye yüksek sesle bağırıyordu. Kadınlar hızlı şekilde alelacele ne bulurlarsa giyip azarlanmasınlar diye çok hızlı aşağı inmeye çalıştı, sayım bittikten sonra lavabo kuyruğunu anlatamam görmek gerekiyor, 33 kadın sırayla tuvalete gitmeleri gerekiyor, bir tuvalet var.”
‘Kadınlar kızıp çocukları iterdi’
“Sayım sonrası havalandırmaya çıkıp akşam sayımına kadar havalandırmada kalabiliyorduk. Çocuklar kapı açıldığı gibi kendilerini dışarıya atıyorlardı, tabii sadece gökyüzünü görebiliyorlardı. Bir kuş dahi bir hayvan dahi görme şansınız yoktu.”
“Kapı kapandıktan sonra çok kötü şekilde ağlamaya, ‘Bizi çıkart dışarı çıkmak istiyoruz’ diye kapıya vurmaya başlıyorlardı. Dışarda su birikintileri vardı mesela onlarla oynuyorlardı.”
“Ben oradayken hiçbir çocuğun elinde oyuncak görmedim, sadece mutfak eşyaları ile kendi aralarında oynuyorlardı, zaten alan dar olduğu için çocuklar koşarken diğer kadınlar kızardı onları iterdi.”
‘Merdivenlerin üstünde bez değiştiriyorlar’
“Özellikle gece uyurken anneler ciddi problemler yaşıyordu, çocuklar ister istemez ağlıyordu, uyumak istemiyordu ya da hastaydı. O zaman da azarlanıyorlardı.”
“Kadınlar ya yerlerde ya merdivenlerinin üzerinde hızlı şekilde çocuklarının bezini değiştiriyorlardı.”
‘Çocuklara tedavi yoktu’
“Sabah kahvaltısı öğle yemeği ve akşam yemeği olarak üç öğün verilirdi, yalnız çocuklara özel hiçbir şey yoktu, benim tanık olduğum çocuklara sadece mama ve bez verilirdi.”
“Kreşe gönderiliyordu çocuklar ama kreşe gitmek istemiyorlardı, ağlayarak gitmek istemediklerini gösteriyorlardı annelerine koşup sarılarak… Nedenini bilemiyorum.”
“Çocuklar hastalandığı zaman anında tedavi gerçekleştirilmiyordu, ancak çok ciddi ağrısı varsa müdahale ediliyordu, soğuk algınlığı, grip, düşme gibi durumlarda müdahale yoktu ancak sabah sayımda dilekçeler verilir daha sonra memurlar tarafından dilekçe ile revire çıkarılırdı. Yani o dilekçeyi vermeden revire çıkmak mümkün değil.”
“Tek derdim o çocukların sağlıklı şekilde sağlıklı bir ortamda büyümeleri. Çocukların yeri parklardır salıncaklarla akranlarıyla koşmaları çamurla oynamaları gerekirken, bu çocuklar mutfak faraşıyla oynamasın. Annelerinin cezasını çocuklar çekmesin.”