Yılmaz Özdil: Suriye meselesinin çözümü, Suriye topraklarında değil, Hatay'da!

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, bugünkü köşesinde İdlib'deki gerilimi ele aldı. Özdil, "Suriye meselesinin çözümü, Suriye topraklarında değil, Hatay'da!" diye yazdı.

Yılmaz Özdil: Suriye meselesinin çözümü, Suriye topraklarında değil, Hatay'da!

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Suriye'nin İdlib kentindeki saldırıların ardından çözüm arayışına geçilip görüşme trafiğinin yaşanmasına, ardından da Rusya ile Moskova'daki zirvenin ardından çıkan ateşkese ışık tuttu.

Özdil, "Suriye meselesini çözmek için, Moskova'ya yalvarıyorlar. Washington'a el açıyorlar. Brüksel'den medet umuyorlar. Halbuki, Suriye meselesinin çözümü için oralara gitmeye gerek yok. Çözüm Hatay'da." diye yazdı.

"Mermi bile sıkmadan Hatay'ı alan Mustafa Kemal dehasından nasibini almamışsın…" diyen Özdil, "Bari, Hatay'dan ibret al." ifadelerini kullandı.

Özdil, yazısında şunları kaydetti:

Hatay Arkeoloji Müzesi'ndeyim.

19 bin yıl öncesini seyrediyorum.

19 bin yıl.

Dünyanın en büyük mozaik müzesi.

Dionysos keyifle şarap içiyor.

Afrodit alımlı alımlı salınıyor.

Eros okunu fırlatıyor.

Urartu burada.

Asur burada.

Hitit Kralı Suppiluliuma'nın karşısında duruyorum, hayret edercesine açılmış patlak gözlerine bakıyorum.

Adam üç bin yıldır toprak altındaydı, sekiz yıl önce çıkarıldı.

“Türkiye'nin halini görünce şaşkınlıktan gözleri böyle faltaşı gibi açılmıştır” diye tahmin ediyorum!

Büyük İskender'in Sezar'ın bu topraklarda dolaşmış olduğunu düşününce, bastığım zemini, adeta canlıymış gibi hissediyorum.

Meclis binasının önündeyim.

Hatay'ın Türkiye'ye katılma kararının alındığı tarihi bina.

Eskiden burada künefeci vardı.

“Meclis künefe” diye tabela vardı.

Bu duyarsızlığa nihayet son verildi, Akp hükümeti binayı kamulaştırdı, kültür merkezi olarak restore edilecek.

Hatay'ın hoşgörü havası beni bile o kadar etkiledi ki… “Akp hükümetine yurttaş olarak teşekkür ederim” diye içimden geçiriyorum!

Hoşgörü…

Hatay'la alakalı olarak ben bile bu kelimeyi sık sık kullanıyorum ama, aslında tamamen yanlış bir nitelemedir.

Çünkü “hoşgörü” kelimesi, sözlük itibariyle, “tahammül, görmezden gelme, göz yumma, tepki göstermeme, sabırla katlanma” anlamına geliyor.

Yani, hoşgörmek için, karşı tarafın hoş görülecek bir suçunun veya kusurunun olması lazım, sizin de buna sabırla tahammül etmeniz, göz yummanız lazım.

Hatay'da yaşanan kesinlikle bu değil.

Hatay'da hiç kimse, bir başkasını “öteki” olarak görmüyor.

Hatay'da hiç kimse, bir başkasını “kusurlu” olarak görmüyor.

Hatay'da hiç kimse, bir başkasının dinini, tahammül edilmesi gereken bir din olarak görmüyor.

Hatay'da hiç kimse, bir başkasının mezhebini, göz yumulması gereken bir mezhep olarak görmüyor.

Hatay'da hiç kimse, bir başkasının etnik kökenini, sabırla katlanılması gereken bir etnik köken olarak görmüyor.

Hatay'da herkes, herkesi “insan” olarak görüyor.

Hatay'da hiç kimsenin, tahammül edilecek, göz yumulacak, sabırla katlanılacak, hoş görülecek bir kusuru yok…

Hatay'da herkes, herkesi olduğu gibi yaşıyor.

Dolayısıyla…

Hatay'ı “hoşgörü şehri” olarak nitelendirmek, doğru değil.

İlla niteleme gerekiyorsa…

İnançlar, etnik kökenler farklı olabilir ama, ahlak bir tane.

Ahlak, tek.

İlla sıfat gerekiyorsa…

Hatay, ahlaklı bir şehir.

Antakya çarşısını geziyorum.

Samimiyetle söyleyebilirim ki, büyük şehirlerde artık neredeyse nostalji haline gelen, o özlediğimiz esnaf ahlakı, orada yaşıyor.

Kimse kimsenin müşterisine göz koymuyor, kimse kimseyi kolundan çekip dükkanına sürüklemiyor, kimse kimseyi kazıklamıyor.

Özellikle yemek fiyatları, sanırsın İstanbul'un on yıl öncesine ait.

“Niye bu kadar ucuz” diye soruyorum…

“Yemeği lezzetli yapan fiyatı değildir, biz sizi burada paranızı almak için ağırlamıyoruz, güzel yemek yedirmek için ağırlıyoruz” diyorlar.

O anda kavrıyorum ki, felsefesiz yemek bile yapılmaz aslında.

Kimi baharatçı, kimi ipekçi, kimi gümüşçü, kimi fırıncı, kimi kasap, kim Türk, kim Ermeni, kim Musevi, kim alevi, kim sünni, belli değil.

Ama hepsi namuslu.

Ahlakları tek.

Her yerde Atatürk var.

İstisnasız her yerde.

Her dükkanda.

Sayısız otomobilde imzasını gördüm.

Farklı farklı partilerin belediyeleri var, hepsinde Atatürk var.

Hatay, kelimenin tam manasıyla Mustafa Kemal Atatürk'ün kalesi.

Her dinin, her mezhebin, her etnik kökenin ortak paydası, Atatürk.

(Belki pek çoğunuz için şaşırtıcı olacak ama, ben Hatay'da büyüdüm. İzmir Hatay'da… İzmir'de yüzbinlerce Hataylı var. Çünkü, Atatürk vizyonu, Hatay şehrimiz henüz Türkiye'ye katılmadan önce, 1937'de, İzmir'in en büyük semtlerinden birine Hatay adını verdi. Hatay'da olan bitenlere, en az Hataylılar kadar duyarlı olmamız ondan.)

Ve hayır…

Amacım Hatay'a dair turistik bir yazı kaleme almak değil.

Herkes sınırın öte tarafını yazıyor.

Kimse bu tarafını yazmıyor.

Salı günü İdlib'i yazacağım demiştim.

Buyrun yazıyorum.

Suriye meselesinin çözümü, Suriye topraklarında değil, Hatay'da!

Suriye meselesini çözmek için, Moskova'ya yalvarıyorlar.

Washington'a el açıyorlar.

Brüksel'den medet umuyorlar.

Halbuki, Suriye meselesinin çözümü için oralara gitmeye gerek yok.

Çözüm Hatay'da.

Hatay birlikteliğinde.

Hatay ahlakında.

Hatay ruhunda.

Çözüm burada.

Ezan, çan, hazan, pagan.

İnsan.

Büyük İskender'den Sezar'a, Abbasiler'den Bizans'a, Büyük Britanya'dan Fransa'ya… İnsanlık tarihi boyunca, Ortadoğu'da savaşarak toprak kazanan görülmedi.

Savaşmadan toprak kazanmayı başaran ise “tek lider” var.

Mermi bile sıkmadan Hatay'ı alan Mustafa Kemal dehasından nasibini almamışsın… Bari, Hatay'dan ibret al.

Etiketler
Hatay İdlib Suriye