Sanıklarına 'evladım' zamanaşımına 'hayırlı olsun' dendi: 27 yıldır Sivas yanıyor adalet kanıyor
27 yıl önce 33 aydın, 2 otel görevlisi yakılarak katledildi, halen adalet arayan aileler Cumhuriyet’e konuştu.
Hüsne Kaya, iki evladını kaybetti, 12 yaşındaki Koray ve 14 yaşındaki Menekşe. Zeynep Altıok, babası Metin Altıok’u kaybetti. Yeter Gültekin, eşi Hasret Gültekin’i kaybettiğinde hamileydi. Hasret Gültekin, Roni Hasret’i göremeden genç yaşta katledildi.
Sivas’ta, 2 Temmuz 1993 tarihinde Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli’nde 33 aydın ve sanatçı ile 2 otel görevlisi yakılarak katledildi. Sivas katliamının üzerinden geçen 27 yıla rağmen katliamda yaşamını yitirenlerin yakınlarının acısı dinmezken, adalet birçok katliam davasında olduğu gibi bu davaya da uğramadı.
Katliamda iki evladını kaybeden Hüsne Kaya 27 yıl geçmesine rağmen acısının hiç dinmediğini belirterek, “Babaannemin bir lafı vardı ‘Taş olsaydım yavrum erirdim, toprak oldum da dayandım’ derdi. Toprak olduk da bu acıya dayandık. 27 yıldır iki çocuğumun doğum gününü mezarları başında kutluyorum. Acımızda, gözyaşımız da dinmedi” diyor.
Sivas katliamının 27. yılında sevdiklerini toprağa veren, aileler dinmeyen acılarını Cumhuriyet’e anlattı.
Saz çalmayı çok seven 12 yaşındaki Koray Kaya ve ablası 14 yaşındaki Menekşe Kaya, Madımak Oteli’nde katledildiler. Koray katliamda yaşamını yitirenlerin en küçüğüydü. Yaşasalardı Koray 39, ablası Menekşe ise 41 yaşında olacaktı. Ancak yaşatmadılar. İki çocuğunu kaybetmenin acısını yaşayan anne Hüsne Kaya, “27 değil 107 yıl geçsin yaşadığım acıyı kimse yüreğimden söküp alamaz. Çocuklarımın acıları benim yaşama şeklim oldu ama yılmadım, köşeme çekilmedim. Çocuklarımın davasının arkasındayım. Ömrüm yettiğinde de bu böyle devam edecek. Menekşe de Koray da çok akıllı çocuklardı, hayalleri vardı. Koray’ım Madımak’ta yakılan en küçük çocuktu. Saz çalmaya, deyişler söylemeye başlamıştı. Ablası Menekşe semah ekibindeydi, Koray da onunla birlikte gitmek istedi. İzin verdik. 27 yıldır iki çocuğumun doğum gününü mezarları başında kutluyorum. Acımız da, gözyaşımız da dinmedi. Çocuklarıma nasıl kıydılar, nasıl yaktılar? Bir anne olarak bu çok ağır bir yük İnanın her yıl bu acı katlanarak çoğalıyor. Bir türlü adalet yerini bulmuyor. Sorumlulardan hesap sorulmuyor. Giderek yalnızlaşıyoruz. Bu annelerin kaderi mi, annelerin gözyaşı ne zaman dinecek? 27 Haziran’da Menekşe’nin mezarına gittim, ağladım, bağırdım. Koray’ı da Menekşe’yi de okuldan gelene kadar özlüyordum. Gücümüz de kalmadı eskisi gibi ama direneceğiz, asla yılmayacağız. Babaannemin bir lafı vardı ‘Taş olsaydım yavrum erirdim, toprak oldum da dayandım’ derdi. Toprak olduk da dayandık. Dayanmaya, yobazlara karşı dik durmaya devam edeceğiz.”
‘SERBEST KALABİLİRLER’
Eski CHP Milletvekili Zeynep Altıok katliamda şair olan babası Metin Altıok’u kaybetti. Altıok yaşadığı trajedinin ardından 22 yıl boyunca Sivas’a adım atamadı. Sivas için adalet mücadelesinde en ön saflarda yer aldı. Milletvekilliği döneminde ise katliamın aydınlatılmayan noktalarına ilişkin defalarca kez soru önergesi verdi. Adalet mücadelesine devam eden Zeynep Altıok’un, sürece ve getirilemeyen sanıklara ilişkin değerlendirmesi şöyle: “27 yıldır adalete kavuşmamış bir davadan bahsediyoruz. En ufak bir yol kat edilmemiş bir davadan. Bildiğiniz gibi aranan firari sanıklar üzerinden devam eden bir dava var. Yerleri yurtları adresleri bilinmesine rağmen hatta bir tanesi Polonya sınırında yakalanmış olmasına rağmen Türkiye’ye iadeleri gerçekleşmedi. Bunun nedeni ise bu sanıkların devlet tarafından ‘gösteri kanununa muhalefet suçundan’ iade isteminin yapılması. Avrupa’da ve demokrasinin ve evrensel insan haklarının çiğnenmediği ülkelerde gösteri ve yürüyüşü demokratik bir hak olduğu için tıpkı Türkiye’de de olması gerektiği gibi Avrupa buradaki koşulları düşünerek iade yapmıyor. Oysa ki o sanıkların devlet tarafından insanlık suçu işlenmiş, insanları diri diri yakmış katiller olarak istenmesi gerekir. Firariler ülkeye getirilmezken Türkiye’de yargılanmış, hüküm giymiş katillerin ise serbest bırakılmasıyla karşı karşıyayız. Burada yıllardır sorduğumuz bir soru var. Ana davadan sonra hüküm giyenlerin kaçının cezasını çektiği, kaçının serbest kaldığı gibi... Ancak cevap verilmedi. İnfaz Kanununda yapılan düzenleme ile katiller, mafya üyeleri serbest kalırken düşünce suçluları gazeteciler, aydınlar serbest kalmak bir yana çok kötü şartlarda tutuluyor. Evrensel insan hakları çerçevesinde durumları dikkate alınması gereken çok sayıda hasta tutuklu varken; bunların hiçbiri değerlendirilmeden sadece bir kişi (katliamın sanığı) seçilerek Cumhurbaşkanı tarafından kişisel bir koruma ile affedildi. Zaten bu dava 2013 yılında zamanaşımına uğratıldığı zaman ‘hayırlı olsun’ diyen ve istikrarlı bir şekilde katilleri koruyan bir iktidar var. Ahmet denilen katilin serbest bırakıldığı gibi, ceza infaz yasasından yararlandırılan başka sanıklar oldu mu? Bu soru çok önemli.”
SANIKLARA ‘EVLADIM’ DEDİLER
Yeter Gültekin uzun yıllardır Almanya’da yaşıyordu. Sanatçı eşi Hasret Gültekin ile 1989’da Leonberg’de tanışıp, 1991’de ise evlendi. Eşiyle her yıl tatile Türkiye’ye geliyorlardı. Ancak olayın yaşandığı o yıl hamileydi. Hamileliği riskli olduğu için doktor yolculuk yapmasına izin vermemişti. Eşini gönlü buruk bir şekilde Türkiye’ye uğurladı. Bu onu son uğurlaması oldu. Hasret Gültekin Madımak’ta yakılarak katledildi. Geriye gözü yaşlı bir eş ve Roni Hasret isminde oğlu kaldı.
Yaşadıı acıları anlatan Yeter Gültekin’in, davada yaşananları ise şu sözlerle aktardı: Önce ‘güvenlik güçleri ile halkı harşı karşıya getirmeyin’ diyen bir Cumhurbaşkanının tuhaf baktığı, hatta o dönemin muhalafeti, ‘Tansu Çiller’i yüce divana göndereceğim’ diyen Mesut Yılmaz’ın bile bizim katlimiz söz konusu olduğunda yüce divana göndermeye çalıştığı insanlarla, aynı şekilde bakabilmesi durumunu yaşadık. İktidarda hangi parti olursa olsun katillere değil, bize suçlu gibi baktığı bir hukuk süreci yaşadık. Bu hukuk mücadelesi sürecinde hâkimlerin sanıklara ‘evladım’ dediklerine tanık olduk. Onları yargılamaktan çok onları anlamaya, aklamaya çalışan bir yargı sisteminde bizler suç işlemiş muamelesi gördük. 27 yılda kırmızı bültenle arananlar yakalanmadı. 15 bin eylemcinin sadece 33’ü yargılandı ve hüküm giydi. Birçoğunun cezasında indirim yapıldı. Bu iktidar partisinin kim olduğundan bağımsız bir süreç. Adalete güvenini yitiren anneler o duruşmalara gitmeseydi bu dava dosyası çoktan kapatılmıştı.”
KATLİAM ADIM ADIM GELDİ
Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nin 4’üncüsüne katılmak üzere, 1993 Temmuzunda sanatçı ve aydınlar Sivas’a gitti. Aziz Nesin’in Salman Rüşdi’nin “Şeytan ayetleri” kitabını Türkçeye çevirmesini bahane eden şeriatçı gruplar Madımak Oteli’ aydın ve sanatçılar kente ulaşmadan Nesin aleyhinde bildiriler dağıtmaya başlandı. Yerel gazeteler bu provokatif bildirileri manşetlerinden verdi. Aydın ve sanatçılar hedef gösterildi.
2 Temmuz günü Cuma namazı çıkışında “Sivas laiklere mezar olacak”, “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak”, “Sivas Aziz’e mezar olacak” sloganları atan saldırganlar, şenliklerin yapılacağı Kültür Merkezi’ne taş ve sopalarla saldırmaya başladı. Kısa süre içinde kalabalıklaşan saldırganların sayısı on binleri buldu. Hükümet Konağı’nı da taşlamaya başlayan saldırganlar, buradan da aydın ve sanatçıların bulunduğu Madımak Oteli’nin önüne geldi.
Otelde mahsur kalan aydın ve sanatçılar ise dönemin Sivas Valisi, Emniyet Müdürü ve birçok yetkilisine ulaşarak önlem alınmasını istedi. Dönemin Başbakanı, İçişleri Bakanı, Başbakan Yardımcısı ve parti liderleri de arandı. Yetkililerin “Korkmayın her türlü önlem alındı” sözlerinin aksine saldırı giderek daha vahşi bir hal aldı. Saldırganlar otelin önündeki araçları ters çevirip aldıkları benzinle Madımak Oteli’nin perdelerini tutuşturdu. Gün karardı. 33 aydın ve sanatçı ile 2 otel görevlisi, ateşe verilmiş otelde katledildi. Valilik tarafından Sivas’ta 2 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
BİTMEYEN KATLİAM DAVASI
Katliamın ardından 190 kişi gözaltına alındı, bunlardan 124’ü tutuklandı. Sivas katliamı davası, “güvenlik” gerekçesiyle Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne alındı. 1 Ekim 1993 tarihinde davanın ilk duruşması görülürken, ilk karar yaklaşık 1 yıl sonra 26 Aralık 1994’te verildi. 22 sanık, 15’er yıl, 3 sanık 10’ar yıl, 54 sanık 3’er yıl, 6 sanık 2’şer yıl hapis cezasına çarptırıldı, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi. Mahkeme Aziz Nesin’in bastığı kitabı “ağır tahrik unsuru” sayarak, ceza indirimi yaptı. Yargıtay yerel mahkemenin kararını bozdu. Yeniden görülen davada karar 28 Kasım 1997’de verildi. 33 sanığa idam cezası verildi. Karar sanık avukatları tarafından temyiz edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi verilen hapis cezalarını onaylarken, 33 sanık hakkında verilen idam cezasını “usul noksanlıkları” gerekçesiyle bozdu. İdam cezaları dışında 9 sanık 7 yıl 6’şar ay, 4 sanık 20’şer yıl, 1 sanık 15 yıl, 1 sanık da 5 yıl hapis cezası aldı. Yargıtay 9. Dairesi’nin aldığı karar ile Şubat 1999 tarihinde usul eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000’de üçüncü kez idam kararı verildi. 2002 yılında idam cezası yürürlükten kaldırılınca, 33 idam hükümlüsünün cezaları müebbet hapis cezalarına dönüştürüldü.
ERDOĞAN ‘HAYIRLI OLSUN’ DEDİ
Sivas katliamı davası 13 Mart 2012’de zamanaşımından düşürüldü. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, davanın zaman aşımından düşmesiyle ilgili “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun” dedi. Bu yıl ise katliamın sanıklarından ağırlaştırılmış ömür boyu (müebbet) hapis hükümlüsü Ahmet Turan Kılıç (86) Erdoğan’ın özel izni ile tahliye edildi.