Ediz Hun: Sevginin olduğu bir düzene hasret kaldık

Yeşilçam’ın önemli sanatçılarından çevre bilimci Ediz Hun, "Efendim biz fidan diktik" diyorlar, 100 sene sonraki oksijen için dikmiş oluyorsun o fidanı, bugünkü oksijeni azaltıyorsun" diye konuştu.

Ediz Hun: Sevginin olduğu bir düzene hasret kaldık

Yeşilçam’ın önemli sanatçılarından çevre bilimci Ediz Hun, eğitimin yetersiz olduğunu belirterek, "Efendim biz fidan diktik" diyorlar, 100 sene sonraki oksijen için dikmiş oluyorsun o fidanı, bugünkü oksijeni azaltıyorsun. Ağaç bizim için hayati önemi olan bir canlı" dedi.

Hun, "Kavga ortamından uzaklaşmamız lazım, insan fani, ebedi olan insanlık. Fani bir dünyadayız. Doyumsuzluktan uzaklaşmamız lazım” diye konuştu. Hun, "Türkiye’de insanların birbiri ile barışık sevgi ile yaklaşmasını sağlayan bir düzene hasret kaldık. Niye kavga edelim ki birbirimizle? Ne diye birbirimizden nefret edelim? Düşüncelere saygılı olalım. Demokrasi özgürlük demektir. Özgür düşünebilmek demek. Ben birçok şey için çok üzülüyorum. İnsan olarak üzülüyorum" ifadesini kullandı.

Birgün'den Derya Aydoğan'a konuşan Hun'un söyleşisi şöyle:

»Ağaçlar kesiliyor, her yere inşaat yapılıyor. Ne düşünüyorsunuz?

Doğa yalnız bilimle korunamıyor. Doğaya yanlış davranış yapanların birçoğu üniversite mezunu. İnşaatlar mesela buna örnek. Kazanma hırsı ile birçokları doğayı tahrip edercesine yaklaşımlar sergiliyor. Gönlünüzde bir sevgi pınarı var mı? Ve bunu doğaya açıyor musunuz? Bu çok önemlidir. Eğitimimiz yetersiz. Ağacın fonksiyonlarını bilmiyoruz. Bir kiraz ağacını, kiraz verdiği için kabulleniyoruz. Kiraz vermediği zaman kesiyoruz. Aslında ağaçların kirazdan daha önemli fonksiyonları var. Karbondioksiti alıyor, oksijene dönüştürüyorlar. Kaldı ki, ruh denilen şeye ben enerji diyorum, bizde bir enerji varsa ağaçta da bir enerji var. O da bir can. Kimsenin onu kesmeye hakkı yok. Almanya’da bütün caddelerde ağaçlar vardır ve hepsinde bir kurşun ve üstüne kabartılmış numara vardır. Ve belli bir yerden kontrol edilir bu ağaçlar, bilgisayarla. Kimse bir dalını dahi kesemez. Benim içim gidiyor. Bizim oturduğumuz caddede 150 senelik sedir ağacını kestiler. Bunun günahı, onu kesenlerin ve kesilmesi emrini verenlerindir. Yaş kesen baş keser. Günahtır. Bunu nasıl telafi edecekler. "Efendim biz fidan diktik" diyorlar, 100 sene sonraki oksijen için dikmiş oluyorsun o fidanı, bugünkü oksijeni azaltıyorsun. Ağaç bizim için hayati önemi olan bir canlı. Oksijen üretiyor, besin üretiyor. Norveçli filozof Arne Næss’in ‘Derin Ekoloji’ diye bir kitabı var, orada diyor ki, "Bütün canlılar eşit yaşam hakkına sahiptir". Canlıdır ağaçlar. Ayrıca bizim emrimizde değil onlar. Ağaç Avrupa’da en titizlikle bakılan canlıdır, bizde de hoyratça yok ediliyor. Para kazanma hırsı ve menfaatler ön plana çıkıyor.

»İklim değişiklikleri günümüzün en önemli konularından biri. Bu konuda araştırmalar ne diyor?

Sizi tebrik ediyorum çünkü küresel ısınma demediniz, iklim değişikliği dediniz. Çünkü küresel ısınma değil. Bazı yerler ısınabilir, bazı yerlerde yağış artabilir, birdenbire bir soğuk dalgası gelebilir, su baskınları olabilir... İklim değişikliği demek, iklimde büyük bir baskının oluşması sonucunda kaotik bir durumun ortaya çıkması. Bu da birtakım kimyasalların havadaki konsantrasyonunun fazla olmasıdır. Sera efekti dediğimiz zaman; yüzde yüz hesabından açacak olursak, yüzde 55'i su buharı, aşırı derecede rutubetli bir hava, hava sirkülasyonuna mani oluyor yüzde 55. Yüzde 15 bulutlar, bulutlar da belirli kimyasalların yeryüzüne yakın kalması demek, kaçamıyor buluttan dolayı, geri kalan yüzde 30'un içinde yüzde 56'sı karbondioksit (CO2) emisyonlarının aşırı fosil yakıtlar. Kömür odun, petrol... Petrol de bir fosil. Odun ve kömür karadaki karasal eko sistemlerdeki ormanların metaformazik bir yapı içinde milyonlarca sene içinde kömüre evvela sonra odunun kömüre dönüşmesidir. Petrol ise Tethys diye bir deniz vardı Pangea zamanı, 220 milyon önce. Karalar tamamen dünyanın ortasındaydı, etrafı tamamen denizlerle çevrili. Sonra Pangea, aşağı yukarı Perm zamanı 250-270 milyon yıl önce yavaş yavaş ayrıldı kıtalar. Şimdi tekrar yaklaşma sürecindeler. O, Tethys Denizi'ndeki katrilyonlarca canlının belli kimyasallarla, basınçla petrole dönüşmesidir. Petrol, denizlerdeki canlıların dönüşmesinden kaynaklı bir sıvıdır. Yanar bir sıvıdır. Bu petrol bileşikleri, yanmaları, kömür ve odun karbondioksit oranını çok arttırıyor. 1830'lu yıllarda karbondioksit 265 PPM, bugün ise 411'e çıktı. Ben lisede okurken kimya kitaplarında on binde 3'tü. Şu anda on binde 4'ü geçmiş durumda. Bu önemli. Yüzde 30'un yüzde 56'ı karbondiaoksit, yüzde 17'si hidrojenli karbon, metan gazı (CH4) çok önemlidir. Gerisi diaproksit (N2O) . Ozon tabakasının tahrip olması da tetikleyebiliyor. Ve Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar (PAH) bunların hepsi küresel iklim değişikliğini tetikliyor. Bu da insan sebebiyle ama yeterli değil. Bundan 50-55 milyon yıl önce de tersiyer zamanında dünyanın eksenini düşünün, dünya güneşin etrafında 23.5 derecelik bir eksenle elips döngüsünü tamamlıyor. Biz bir uzay gemisiyiz esasında, dünya yaşayan bir uzay gemisi. Bir transatlantik. Bu 23,5 derecelik açı ile dönüyor. Bu açı olduğu için belirli yerler yaz belirli yerler kış oluyor. Bu 235.derecelik dönüşte 0,00000000001 lik bir sapma dahi, iklimleri değiştirebiliyor. Burası şimdi 30 derece ise gelecek sene 24 derece olabilir. Değişiklikler olabiliyor. Ayrıca dünyanın, yörüngesinin bu sapmaları dolayısı ile, değişikliğin dışında insan artışı var. Bu demografiye girer, yani nüfus bilimine. Bakın bunlar çok önemli verilerdir; 1804'te dünya nüfusu 1 milyar ve 2018 yılındayız. Yani 214 yıl önce 1 milyar insan var dünyada. 1930'da 2 milyar, 1960'ta 3 milyar, 1974'te 4 milyar, 1986'da 5 milyar, 2000 yılında 6 milyar, şuan da ise 7 milyar 630 milyon. Müthiş bir artış var. Bu artış neden? Doğumlar, anne sağlığı ve çocuk için artık çok rahat geçebiliyor. Ölüm oranları ise yok denecek kadar az. Kırsal kesimlerde üzücü durumlar oluyor ama şehirlerde hastaneler, doktorlar müdahale edebiliyor. Yaşlılar daha fazla yaşıyor. Eskiden Türkiye'de ortalama yaş 67 gibi bir yaş idi erkeklerde. Şimdi 70'i geçti. Bütün dünyada artık insanlar daha ileri yaşlara gidebiliyor. Dolayısıyla dünya nüfusu artıyor. Şuan da en kalabalık ülke 1 milyon 414 milyon ile Çin.İkincisi 1 milyar 300 milyon ile Hindistan, üçüncüsü 326 milyon ile Amerika Birleşik Devletleri, dördüncüsü 266 milyon ile Endonezya, beşincisi sürpriz bir ülke, 210 milyon ile Brezilya ve ardından 200 milyon ile de Pakistan geliyor. Dolayısıyla aşırı nüfus artışı mutlaka ekolojik baskıyı beraberinde getiriyor.

» Bize düşen sorumluluk nedir?

Ben mesela Norveç’te Oslo’da okudum. O zaman Oslo, 450 binlik bir şehir, başkent idi. Burada belki Kadıköy ilçesinin üçte biri, dörtte biri kadar. Norveç’in ise nüfusu 4 milyondu. Şimdi bakıyoruz, arkadaşlarımızla görüşüyoruz “4 milyon 400 bin olduk” diyorlar.

Eğitime ağırlık veren ülkeler öne geçiyor

Kantite değil, kalite çok önemli. O yüzden iyi yetişmiş, eğitime ağırlık veren ülkeler öne geçiyor. 1950’li yıllarda biz Kore ile aynı seviyedeydik. Kore Harbi’nden sonra aynı seviyede iki ülkeydik. Şimdi Kore bizi 70-80 sene geride bıraktı. Neden? Çünkü çok iyi bir eğitim sistemi var. Fen bilimleri mecburi. Eğitim sistemimizi uygun bulmuyorum. Gençlerin bir suçu yok. Benim Çevre ve Ekoloji Bilimleri diye verdiğim bir ders var. Bu ders özel bir ders olduğu için seçmeli bir ders. Bütün bölümlerden talebelerim var; hukuk, mühendislik, psikoloji ve daha birçok bölümden. Talebelerim çok çeşitli bir profillerde. Kimya okudunuz mu? diyorum, “Valla çok okumadık” diyorlar. Kükürtün rumuzunu söyle diyorum, bilmiyorlar. Üniversite mezunu olacak bir kişi bu. Kızlar daha başarılı, onu belirteyim. 1983’ten beri 35 senedir ders veriyorum. Bir kere eğitimimiz yetersiz. Sözel bölümde de okusan sana kimya, biyoloji dersi vermek mecburiyetindeyim ben. Genel kültürdür bu. Kimya da öğreneceksin, fizik de... Ben çok zorlanıyorum dolayısıyla derslerde. Sistem oturmuş bir sistem değil. Biyoloji biliyor musun? diyorum, “hiç okumadık” diyorlar. Biyoloji hayatın cevheridir, canlıların yaşamıdır. Eskiden böyle değildi. Ben ilk başladığımda 82’de yurda döndüm, daha kaliteliydi talebe profili. Şimdi kalite çok düştü.

»Müfredat sürekli değiştiriliyor.

Mesela Japonya, Kore çok ilerdeler. Almanya çok ilerde. Burada mimar arkadaşlarım var, Kanada’ya gidiyorlar Kanada kabul etmiyor mimarlık diplomasını. Tekrar imtihana girmen lazım diyorlar. Türkiye olarak bunları aşmamız lazım. Türkiye insanı onlardan aşağı değil ama o cevheri tam manasıyla yetiştiremiyoruz. Bakın bütün canlılar birer enerjidir. Biz bir enerjiyiz. Derya Hanım da, Yağmur Hanım da, Ediz Bey de bir enerjidir. Çevremizdeki ağaçlar da bir enerjidir. En önemli enerji, hiçbir şekilde değerlendiremediğimiz enerjidir. O da gençlik... Ben işin başında olsam evvela ‘gençlik’ derim. Gençlikteki o enerjiyi en iyi şekilde topluma yönlendireceksiniz. Onlardan en mükemmel randımanı alacaksınız. Milyonlarca işsizimiz var ve çok büyük bir oranı da gençlerden oluşuyor. Üniversiteyi bitiriyor ama iş yok. Bu işsizleri sen değerlendiremezsen, nasıl olacak ilerleme? Ben demokrasiye inanmış bir insanım. İnsanların mutlu olması için çalışmak lazım. Hükümetler, yöneticiler bunun gayreti içinde olmalılar. Atatürk’ün en büyük dehası, insanları birleştirici unsura sahip olmasıydı. Eğitim, iyi eğitim görmüş öğretmenler tarafından verilmelidir.

»Eskiden aileler çocuklarını devlet okullarına güvenerek gönderiyorlardı. Artık “Gerekirse kredi çekerim ama özel laik okullara gönderirim” diyorlar. Bu çok yaygın bir düşünce. Eğitimci olarak ne düşünüyorsunuz?

Devlet, okullarında dört dörtlük en iyi eğitimi vermek zorunda. Ben Avusturya Lisesi’nde okudum. 10’uncu sınıftan sonra Atatürk Lisesi’ne geçtim Mezuniyetim devlet okulundan. Eğitime ve gençliğe ağırlık verilmesi lazım. 81 milyonun yaklaşık 30 milyonu genç nüfus. Bu genç nüfusu iyi kanalize ederse Türkiye’nin sırtı yere gelmez. Ama genç nüfusun morali bozuk. İş bulamıyor, para kazanamıyor. Üniversitede hocayım, biliyorum çocukların endişelerini. Kore, Konya’dan biraz daha fazla bir yüz ölçümüne sahip ama fotoğraf makinesi, bilgisayar, cep telefonu, elektronik eşya yapıyor hem de çok başarılı şekilde yapıyor. Araba yapıyor. Nasıl oluyor bu? İyi bir eğitim ve birbirlerine bağlı bir inançla yapıyorlar. Yoksa zeka seviyeleri veya beyinsel kapasiteleri bizimkinden farklı olamaz. İnsan sonuçta bir Homo Sapiens. Alacağın eğitim ile beyin gelişir veya gelişmez.

Gelişmek için bilim ve sanat çok önemlidir

Türkiye’de maalesef eğitime yeterince ağırlık verilemedi. Tabii ki dinsel eğitim de olabilir, insanlar öğrenmek istiyorlarsa, dinine bağlı olarak yetişmesi güzel bir şeydir. Hıristiyanlar da kiliseye gidiyorlar. Pazar günü ibadetlerini yapıyorlar. Herkes kendi dininde ibadetini yapabilir ama bilime ve sanata yoğunluk vermek lazım. Sanat insanı estetik yönden geliştirir. Estetiği yakalamak lazım. Siz de bir sanatçısınız. Kendinize bir düzen veriyorsunuz. Herkes bir sanatçı ama bilim de önemli Bilimi kullanarak bugünlere geldiniz. Bilim ve sanat insanı ilerletir. Gelişmek için bilim ve sanat çok önemlidir. Atatürk ne demiş, "Güzel sanatlarda muvaffak olmak, bütün inkilaplarda başarıya ulaşmak demektir. Güzel sanatlarda muvaffak olamayan milletler ne yazık ki, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum kalacaklardır. Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu devam ettirecek sizlersiniz." Atatürk’ten ne istiyorsun kardeşim.

»İktidar, Atatürk’ün adını anmıyordu ama şimdi Atatürk demeye başladılar.

Atatürk zamanın ötesine geçmiş bir büyük bir insandır. Bütün dünya onun o olağanüstü düşüncelerini gördü. O, yüzyılda birçoklarının düşünemediği şeyler yaptı. İnkılaplar, modern sisteme geçiş ve kurduğu fabrikalar... Böyle bir insanın adını anarken, gurur duyarak anmalı. Ben Atatürk ile ilgili asla taviz vermem. Benim evimde annemden babamdan çok Atatürk fotoğrafı vardır. Mesela, Atatürk Kıraathanesi olmaz, o ad verilmez ama o ad değerli işlerde, kompslekslerde kullanılabilir. Atatürk’ün adının kullanılması bizim için önemlidir. Bu büyük dehayı unutturmamız önemlidir. Biz ulus olarak Atatürk’ten vazgeçmeyiz. O kadar değerli bir insan ki, “Bir gün çıkar gafiller, ama siz onlara kulak asmayın” demiştir. Atatürk kesinlikle bir dehadır.

»Söylediklerinizde Muharrem İnce’nin mitinglerde söylediği şeylere bezer şeyler görüyorum.

O fizikçi ben kimyacıyım. Sevdiğim bir insandır. Yolu açık olsun. Muharrem İnce önemli bir insandır. Çok önemsiyorum onu. Vallahi dediğim gibi Türkiye büyük bir ülke. Jeopolitik olarak, Jeomorfolojik olarak yani yeryüzü şekilleri olarak ve jeostratejik olarak çok önemli bir yerde. Çok ilginç ve problemli bir bölümde yaşıyoruz. O yüzden bu olayları dostane davranışlarla halletmek gerekir. Siz komşunuzla kavga ederseniz, iki şey yapmak zorundasınız, ya barışmaya çalışmanız lazım ya da barışamıyorsanız kendi huzurunuz için o binadan ayrılacaksınız. Komşular çok önemli, iyi geçinmek lazım. Komşunun iç işlerine müdahale etmemek lazım. Benim görüşlerim bunlar. Kimseye hakaret etmiyorum. Ben ne yaparım onu söylüyorum. Demokrasiye inanırım, Atatürk ilkelerine yürekten bağlıyım. Çoğulcu demokrasi çok önemlidir. Bütün modern ülkelerde demokrasi bu şekilde yürütülmektedir. Bunu temenni ediyorum. Yolu açık olsun herkesin. Demokrasiyi ve parlamenter sistemi tercih ediyorum. Bundan da taviz vermem. Türkiye’de güzel şeyler yaşadık, gençlik yıllarımız güzel geçti. Sinemamız güzeldi. Çok dikkatli, titiz filmler çektik. 1970’li yılların ikinci yarısında sinema biraz farklı bir kulvara çekilmek istendi ve ben o dönem Norveç’e gittim. 35 yaşında, orada yeniden üniversiteye girdim. Beyninizi çalıştırdığınız zaman genç ve fit kalırsınız. Yunus’un dediği gibi “Yolumuz sevgi yoludur, gelin barış olalım, kardeş olalım, işi kolay kılalım. Dünya kimseye kalmaz.” Hintli düşünür şair Tagore diyor ki, “Doğan her çocuk, tanrının insanoğlundan umudunu kesmediği mesajını veriyor.” Her zaman umut vardır. Umudumuzu yitirmememiz lazım. Türkiye’de insanların birbiri ile barışık sevgi ile yaklaşmasını sağlayan bir düzene hasret kaldık. Niye kavga edelim ki birbirimizle? Ne diye birbirimizden nefret edelim? Düşüncelere saygılı olalım. Demokrasi özgürlük demektir. Özgür düşünebilmek demek. Ben birçok şey için çok üzülüyorum. İnsan olarak üzülüyorum.

»24 Haziran seçimlerinden beklentileriniz neler?

Duygusal konuşmak istemem ama ben artık hayatın sonuna yaklaşmakta olan bir insanım. Dünyadaki yaşamımın belli bir sona doğru yaklaşıyorum. Bir çıkar ilişkisi içinde değilim. Ülkeme hizmet etmek için çırpınıyorum. Herkes beni sevdi çok şükür. Sağ olsunlar var olsunlar. Ben istiyorum ki insanlar barış içinde yaşasın. Görüşlerimiz farklı olsa da birbirimizi kardeşçe kucaklayalım. Sevelim, sevilelim. Yolumuz sevgi yolu olsun. Bunu zaten eski düşünürler , fikir insanları söylemiş hep. Ben ülkemin kalkınmış, ileri ülkeler seviyesinde demokrasiyi yürekten benimsemiş, bir ülke olarak devamını isterim. Kavga ortamından uzaklaşmamız lazım. Ben de politikacılık yaptım, Meclis’te Çevre Komisyonu Başkanıydım. Kavga edenleri daima ayırmaya çalıştım. İnsanoğlu fani, ebedi olan insanlık. Fani bir dünyadayız. Doyumsuzluktan uzaklaşmamız lazım.

Etiketler
Yeşilçam