Deniz Ülke Arıboğan: Ayasofya’nın etkileri olacak
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın kılıçla hutbe vermesinin “sakıncalı bir mesaj içerdiğini” belirten Prof. Arıboğan, Ayasofya’nın camiye çevrilmesinin uluslararası etkileri olabileceğine dikkat çekti.
Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla başlayan tartışmalar Türkiye’nin yoğun gündeminde gerilemiş olsa da uluslararası etkisi henüz tam ortaya çıkmış değil.
Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Ayasofya’nın cami olarak açılmasının bir ibadethane ihtiyacından kaynaklanmadığına dikkat çekerek “Ege ve Akdeniz’de Yunanistan ile gerilmekte olan ilişkileri de topluca ele alırsak önümüzdeki dönemde oradaki milliyetçiliğin yükselmesi ve AB -Türkiye ilişkilerine yansıması mümkün” dedi.
Prof. Deniz Ülke Arıboğan’ın editörlüğünde siyasal ve sosyal bilimler alanında akademik çalışmalarını sürdüren bilim insanları ve misafir öğretim üyelerinin katkılarıyla hazırlanan 12 farklı makalenin bulunduğu “Travmaların Gölgesinde” isimli kitap İnkılap Kitabevi’nden çıktı.
Ayasofya’nın da ele alındığı kitapta, Prof. Arıboğan, Ayasofya’nın ibadete açılarak camiye çevrilmesinin olası etkilerini değerlendirdi.
Cumhuriyet'ten İlayda Kaya'nın haberine göre Arıboğan, Ayasofya’nın cami olarak açılmasının bir ibadethane ihtiyacından da doğmadığını belirterek “Türkiye’nin gelecekten daha çok geçmişle ilgilenmesinin bir karşılık getirebileceğini düşünüyorum. Zira atılan adımla, karşı tarafın geçmişindeki kayıpları ve travmalarının öne çıkmasını tetikleyebilir. Ege ve Akdeniz’de Yunanistan ile gerilmekte olan ilişkileri de topluca ele alırsak önümüzdeki dönemde oradaki milliyetçiliğin yükselmesi ve AB-Türkiye ilişkilerine yansıması mümkün” dedi.
‘KAYIPLAR EŞİTLENMİŞTİ’
Ayasofya’nın, dönemin koşullarında müzeye çevirilmesinin bir dış politika olarak algılanabileceğini anlatan Deniz Ülke Arıboğan, “Ayasofya, sadece bir kilise ya da bir cami değil, aynı zamanda yüzyıllarca ‘Hilal’ ile ‘Haç’ arasından cereyan eden belki en büyük savaşın, büyük bir zaferin ve büyük bir kaybedişin sembolüdür. 1937’de Sadabat Paktı’nın imzalanması, Türkiye’nin savaşa doğru giden yıllarda yakın çevresinden gelebilecek tehlikelere karşı ne kadar duyarlı olduğunu göstermektedir. Ayasofya’nın müzeleştirilmesi bu anlamda bir dış politika kararıdır. Batı temelli modernleşmenin ve laik cumhuriyetin sembolik bir unsuru olduğu kadar dış politika konumlandırmasının pragmatik bir seçimidir. Müzeleştirme yoluyla Batı dünyasının seçilmiş travmasına karşı Müslüman dünyasının seçilmiş zaferinin yok edilmesi tercih edilmiştir. Bir taraf İstanbul’u kaybederken diğer taraf ise fetih hikayesini yitirmiştir. Yani kayıplar eşitlenmiştir” dedi.
Türkiye’nin gelecekten çok geçmişle ilgilenmesi ve kurucu zaferini geçmişte aramasının karşılık getirmesinin “sürpriz olmayacağını” anlatan Arıboğan, “Zira atılan adım, karşı taraf bakımından geçmişteki kayıpların ve travmaların da öne çıkmasını tetikleyecek bir adımdır.
Avrupa’daki eski Christentum ruhunu canlandırmak için Yunan diplomasisi, muhtemelen Ayasofya meselesini bir koz olarak kullanmaya çalışacaktır” diye konuştu.
‘LAİK KALKAN KORUYOR’
Batı ve Hıristiyan dünyasının Ayasofya’nın yeniden ibadethane olarak açılışına bakışını da değerlendiren Prof. Arıboğan, “Bir süredir mesele Hıristiyanların birbirlerine olan bağlılığı değil, öteki olarak tanımladıkları İslamdan ne kadar rahatsız oldukları. Soğuk Savaş’ın bitiminden beri Batı dünyasının ortak düşman ihtiyacını Müslümanlar karşılıyor. El Kaide ve küresel terör tehdidi söylemiyle başlayan, Arap Baharı’nın çöküşü ile devam eden süreç, IŞİD öcüsüyle devam ediyor. Şeytanlaştırma ve öcüleştirme arayışlarının zaman zaman Türkiye’ye uzandığı da oluyor. Kanımca bizi koruyan en önemli savunma kalkanı, laik ve çağdaş bir cumhuriyet tasavvurunun en güçlü akım olarak hâlâ sürüyor olması. Ayasofya’nın açılması konusunun bugün veya yarın politik olarak da beslenmesi halinde, anti-İslam hissiyatın ve İstanbul’u tekrar kazanma arzusunun tekrar tetiklenmesi kuşkusuz mümkündür. Aslına bakarsanız Ayasofya olsa da olmasa da bu idealin asla yok olmayacağı da bilinmelidir” değerlendirmesini yaptı.
‘SAKINCALI MESAJ’
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın elinde kılıçla hutbe vermesini değerlendiren Arıboğan şunları kaydetti: “Ülkenin dini otoritesinin bir elinde kılıçla ilk hutbeyi okuması zaten meselenin dinle değil, fetihle ilgili olduğunu gösteren önemli bir detaydır. Savaşçı bir ruhun sergilenmesidir. Bilerek ve isteyerek tasarlanmış bir görüntü gibi. Lakin doğru bir mesaj mı derseniz, ben anlamsız ve sakıncalı buldum. Zaten bütünüyle IŞİD’leştirilmeye çalışılan Müslümanlığın, en güçlü ülkesinin, en üst dini otoritesinin, elinde kılıçla hutbe okumasının karşı tarafça nasıl okunduğuna da bakmak lazım.”