Ölüm orucundaki avukat Aytaç Ünsal: Askerler kapımın önünde döner yiyorlar

Ölüm orucunun 199. gününde olan tutuklu avukat Aytaç Ünsal, tutulduğu Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi Mahkum Koğuşu’ndan yazdığı mektubunda, kapısının önünde bekleyen güvenlik güçlerinin yediği yemek kokularının odasına dolduğunu anlattı.

Ölüm orucundaki avukat Aytaç Ünsal: Askerler kapımın önünde döner yiyorlar

Ölüm orucunun 199. gününde olan tutuklu avukat Aytaç Ünsal, tutulduğu Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi Mahkum Koğuşu’ndan yazdığı mektubunda, kapısının önünde bekleyen güvenlik güçlerinin yediği yemek kokularının odasına dolduğunu anlattı.

2017 yılında Filistindeki hapishanelerde kitlesel açlık grevi sırasında benzer uygulamaların yapıldığını hatırlatan Ünsal, "Halka düşman olan iki devletin aynı uygulamaları... Diğer tarafta ise Filistin ve Türkiye halkları. Yıllardır vatan hasreti çeken Filistinliler, on yıllardır adalete aç olan biz Anadolu halkı... Aynı haklılık, aynı inanç, aynı dirençle…” dedi.

Kaldığı odada havalandırma olmayan ve açık havaya çıkmasına da izin verilmeyen Ünsal, bu durumla ilgili “Adalete açlığımız o kadar büyüktür ki; içinde yıllardır halkın çektiği acılar, özlemler, öfke ve sevgiler vardır. Bu açlığın karnı kuş sütü eksik olmayan sofralara bile toktur. Ve kimse adalet açlığını zorla bastıramaz!” diye yazdı.

“Amaç, muhatabının iradesini kırmak”

bianet'ten Ayça Söylemez'in haberine göre Ünsal, güvenlik güçlerinin bu tavrını, Filistin’deki hapishanede kitlesel açlık grevinin yapıldığı 2017 yılında yaşananlara benzetti:

“Ünlü görüntü herkesin akıllarındadır. Birkaç yıl önce Filistinli tutsaklar İsrail hapishanelerinde hakları için açlık grevindeydi. İsrail devleti ise bu direnişe kendine yakışan bir uygulamayla cevap vermişti. Hapishanenin önüne mangallar getirilmiş, üzerinde etler pişirilmiş ve mangalın dumanı hücrelere doğru yönlendirilmişti.

“Bu bir işkence yöntemidir. Amacı bu şekilde muhatabının iradesini kırmaktır. İsrail devleti sorunlara böyle yöntemlerle yaklaşır çünkü Filistin halkına düşmandır.

“Bugün biz de çok çeşitli işkence yöntemleriyle hastanelerde tecrit hücrelerinde tutuluyoruz. Çok benzer uygulamalarla karşılaşıyoruz. Çünkü biz de kendi halkına düşman olan bir devlet tarafından yönetiliyoruz.”

“İçeri yoğun bir yağ kokusu dolmaya başladı”

“7/24 geceli gündüzlü izlendiğim bir hastane hücresinde tutsağım. Tabii beni izleyenleri beni izledikleri camdan ben de görebiliyorum.

“17 Ağustos 2020, pazartesi gecesi saat 23:30 sularında uyumak için hazırlanıyordum. Son voltayı atmaya başlayacaktım hücrenin içinde. Bir anda içeriye yoğun bir yağ kokusu dolmaya başladı. Sesler duymaya başladım. Ayağa kalkıp neler oluyor diye baktığımda gözetleme camında oturan iki askerin suratıma baka baka ekmek arası döner ya da köfte yediğini gördüm.

“Onların arkasında kapının hemen önünde yine çok rahatlıkla görebildiğim bir yerde rütbeli de dahil olmak üzere 5-6 asker aynı şekilde ekmek arası döner ya da köfte yiyordu.

“Ayağa kalktım, yürümeye başladım. Yüzlerine baktım. Normalde beni gözetledikleri camda jaluzi perde var. Beni fark ettiler ama perdeyi kapatma ihtiyacı da duymadılar. İstiflerini bozmadan aynen devam ettiler. Dakikalarca devam etti bu durum.”

“Kaç kilo çiğköftenin yeteceğini tartıştılar”

“Bir gece sonra ise yani 18 Ağustos’ta, aynı saatlerde benzer bir olay daha yaşandı. Henüz yeni yatmıştım. Jandarmalar dakikalarca kaç kilo çiğköftenin kendilerine yeteceğini tartıştılar. Sonra topluca kapının önünde çiğköftelerini yediler.

“Jandarmanın bu iki gecelik davranışları bilinçli bir organizasyon işi de olabilir, kendiliğinden yaşanmış da olabilir. Çok önemli değil. Bu pratiklerde Anadolu kültürü yoktur. Bu pratiklerde halkın değerleri yoktur. Çünkü bu topraklarda aç ya da tok önemli değil, bir yiyeceğin kokması diğerine ayıp olarak görülür. Kalabalık içinde yemek yemek hoş karşılanmaz. Aç olanın gözünün içine baka baka yemek bir tarafa, onun açlığından rahatsızlık duyulur. Halkın şekillenişi böyledir.

“İki farklı zaman… Bir yerde İsrail, bir yerde ülkemiz. Halka düşman olan iki devletin aynı uygulamaları, aynı acizlikleri, aynı çaresizlikleri… Diğer tarafta ise Filistin ve Türkiye halkları. Yıllardır vatan hasreti çeken Filistinliler, on yıllardır adalete aç olan biz Anadolu halkı... Aynı haklılık, aynı inanç, aynı dirençle…”

Ne olmuştu?

ÇHD davasında 20 Mart 2019’daki duruşmada kararını açıklayan mahkeme, avukatlara 18 yıl 9 ay ile 3 yıl 1 ay 15 gün arasında hapis cezalarına hükmetmişti. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi de Ekim 2019’da itirazları reddederek dosyayı Yargıtay’a göndermişti.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) davasında verilen 159 yıldan fazla cezanın, avukat Barkın Timtik’e verilen ceza hariç onanması yönünde görüş bildirdi.

Tebliğnamede sadece, TCK'nın 314/1 maddesi uyarınca "örgüt kurmak ve yönetmek" suçundan 18 yıl 9 ay hapse mahkum edilen avukat Barkın Timtik’in cezasının bozulması, onun da diğer avukatlar gibi “örgüt üyeliğinden” cezalandırılması gerektiği ifade edildi.

Savcılığın tebliğnamesi Yargıtay 16. Ceza Dairesine gönderildi.

Derneğin yöneticilerinden avukat Ebru Timtik ile ÇHD üyesi avukat Aytaç Ünsal adil yargılanma hakkı için ölüm orucuna başladı.

Avukatların tahliyesi için Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuru, “Maddi veya manevi bütünlüklerine yönelik ciddi bir tehlike yok” denilerek reddedildi.

Ölüm orucu eylemi 230. gününe giren Timtik, Dr. Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi’nde; 199 gündür ölüm orucunda olan Ünsal da Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Araştırma Hastanesi’nde tutuluyor. İki hastane de pandemi hastanesi.

Etiketler
Hastane Okul