Yılmaz Özdil: Teee mart ayında, işte tam olarak bunu anlatmaya çalışmıştım

Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, bugünkü köşe yazısında iktidarın koronavirüs ile mücadelesindeki 'yanlışları' gündeme getirerek Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu'nun buna sessiz kalmasını eleştirdi.

Yılmaz Özdil: Teee mart ayında, işte tam olarak bunu anlatmaya çalışmıştım

Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, iktidarın koronavirüs ile mücadele politikasını eleştirdi. İktidarın yaptıklarını hatırlatan Özdil, Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu'nun alınan kararlar karşısındaki sessizliğini eleştirdi.

Özdil, "Bilimin namusunu savunan saygın biliminsanlarımız tarikat-cemaat-zırcahil koalisyonu tarafından böylesine saldırıya uğrarken, bilim kurulu oralı bile olmadı." diye yazdı.

Özdil, yazısında şunları kaydetti:

Yeni vaka sayısı artıyor.

Ölüm sayısı artıyor.

E, haliyle endişe ediyorsunuz.

Salgının hangi boyutlara varacağını merak ediyorsunuz.

İzah edeyim.

Teee mart ayıydı.

Salgın yeni başlamıştı.

Televizyonlar bilim kurulu üyeleriyle doluydu.

Sayın medyamız bilim kurulunu yere göğe sığdıramıyordu.

Sabah programları, kadın programları, ana haber bültenleri, haber kanalları, istisnasız hepsinde, bilim kurulu 24 saat ekrandaydı.

Asrın liderimiz filan ortadan kaybolmuştu.

Habire bilim kurulu üyeleri konuşuyordu.

Dayanamadım…

“Açılımın akiller heyeti neyse, virüsün bilim kurulu odur” dedim.

Oturdum, yazdım…

“Her şeyi en iyi kendisinin bildiğini düşünen, hiçbir konuda hiç kimseye danışmayan Akp zihniyeti, daha önce ne heyeti kurmuştu?

Akiller heyeti kurmuştu.

Kendi günahlarına, günah keçisi arıyorlardı.

Akilleri buldular.

Şehir şehir dolaştırdılar, milleti kandırmak, milleti yalanlara inandırmak için bunları konuşturdular.

Hepsini televizyonlara çıkarttılar, ekran ekran gezdirdiler.

Hangi kanalı açsak, akiller vardı.

Akp borazanıydılar.

Akp ne istiyorsa, onu söylediler.

Akp adına millete garanti verdiler.

Akp'ye kefil oldular.

Milleti ikna etmek için Akp'nin figüranı oldular, maşası oldular.

Netice?

Akiller bugün insan içine çıkamıyor.

“Ailem bile beni vatana ihanetle suçluyor” diye ağlayan var.

“Akrabalarım benimle artık telefonda bile görüşmüyor” diyen var.

“Hepimizi kullandılar, akil falan değildik, aklımızı kullanmıyorduk, konu mankeniydik” diye itiraf eden var.

Üzülerek hatırlatmak isterim ki…

Açılımın akiller heyeti neyse, virüsün bilim kurulu odur.

Bilim kurulu'nu oluşturan saygın profesörlerimiz, kendilerine mutlaka sormalıdır…

Son 17 yılda, özellikle sağlık konusunda hiç kimseye danışmayan, Türk Tabipler Birliği başta olmak üzere, saygın biliminsanlarının uyarılarına kulak tıkayan, duymazdan gelen, hatta hakaret ederek karşılık veren, hastaneye “dükkan” hastaya “müşteri” gözüyle bakan, şehir hastaneleri saçmalığıyla yandaş müteahhitlerin cebine garanti para koyan, her dört sağlık çalışanından birini taşeron haline getiren, eczacılara işportacı muamelesi yapan, aşı üreten Hıfzısıhha Enstitüsü'nü kapatan, SSK'nın ilaç fabrikasını kapatan, askeri ilaç fabrikasını imha eden, yerli ilaç fabrikalarının kapılarına kilit vuran, ilaç fabrikalarının arazilerine alışveriş merkezleri diken zihniyet… Şimdi neden bizi toplayıp Bilim Kurulu oluşturdu?

Sıkıştıklarında “bizim suçumuz kusurumuz yok, bilim kurulu ne dediyse onu yaptık” diyeceklerinden, herkesin emin olması lazım.

Politikacıya asla inanmayan, bilim'e inanan bir yurttaş olarak, bilim kurulu'na yalvarıyorum…

Gerçek kayıp sayımız, gerçek hasta sayımız, test kiti gerçeğimiz, karantina konusundaki gerçek düşünceleriniz, acilen atılması gereken tıbbi adımlar neler?

Siz, koltuğunu korumaya çalışan politikacı değilsiniz.

82 milyonun hayatını korumakla sorumlu biliminsanısınız.

Lütfen çıkın, milletin başına gelenleri bütün çıplaklığıyla millete anlatın.”

Kelimesi kelimesine bunları yazdım.

Teee mart ayıydı.

Sonra?

Yazım yayınlanır yayınlanmaz, müthiş bir linç kampanyası başlatıldı.

Bilim kurulu'na hakaret ettiğim iddia edildi.

Televizyonlarda, bilim kurulu üyelerinin de bulunduğu programlarda, fotoğrafımı göstererek hakaretler ettiler.

Provokatör olduğumu, vatan haini olduğumu söylediler.

Hakkımda savcılığa suç duyurusunda bile bulunuldu.

Sonra?

Sonra, tuhaf tuhaf önlemler almaya başladılar.

Virüse karşı konut kredisi verdiler.

Yaşlılarımıza kolonya dağıtacağız filan dediler.

Hem “evde kalın” dediler, hem “işe gidin” dediler.

Sokağa çıkma yasağını “part time” uyguladılar.

Üniversite sınavını üç ay kala “erken” diye bir ay ileri attılar, aynı üniversite sınavını iki ay kala “geç” diye bir ay öne çektiler.

Bilim'le alakası olmayan bu saçma kararlar alınırken, bilim kurulu'nun gıkı bile çıkmadı.

Sonra?

Sonra, gerçek ölü sayılarının gizlendiği ortaya çıktı.

İnsanlarımızı tabutlarıyla beraber gömüp, üstüne kireç atıyorlardı ama “doğal ölüm” diyorlardı.

Hatta sağlık bakanımız çıktı, bırakın ölüm sayısının artmasını, koronavirüs salgını başladığından beri Türkiye'de toplam ölüm sayısının bile azaldığını açıkladı!

Bilim kurulu hiç istifini bozmadı, sesini bile çıkarmadı.

Sonra?

Sonra, varlığıyla onur duyduğumuz Profesör Ahmet Saltık “açıklanan ölüm sayıları gerçeği yansıtmıyor” dediği için, salgınla mücadelede yapılan yanlışları ortaya koyduğu için, ölümle tehdit edildi.

Profesör Kayıhan Pala hakkında, yüce iktidarımızın salgın politikasını eleştirdiği için “halkı paniğe sevketmek”ten soruşturma açıldı.

Bilimin namusunu savunan saygın biliminsanlarımız tarikat-cemaat-zırcahil koalisyonu tarafından böylesine saldırıya uğrarken, bilim kurulu oralı bile olmadı.

Sonra?

Sonra, sağlık bakanımız “salgın kontrol altına alındı” dedi.

Asrın liderimiz “koronavirüse karşı yerli aşı geliştirdiğimizi” söyledi.

Bilim bakanımız “koronavirüse karşı yerli ilaç ürettik” dedi.

Bilim kurulundan bir kişi olsun çıkıp “artık bu kadar da olmaz, ben istifa ediyorum” demedi.

Aksine, sanki salgın kontrol altına alınmış gibi, sanki aşı geliştirmişiz gibi, sanki ilaç üretmişiz gibi davrandılar.

Sonra?

Sonra, normalleşiyoruz dediler, saldım çayıra mevlam kayıra, otobüs, uçak, alışveriş merkezi, cami, restoran, alayını serbest bıraktılar, otellere gidin dediler, milyonlarca çocuğu topluca sınavlara soktular, “bu kararları bilim kurulu'nun tavsiyeleri üzerine aldık” dediler, bilim kurulunu şahit gösterdiler… Bilim kurulu itiraz etmeyerek onayladı.

Sonra?

Baro başkanları Ankara'ya yürümek istedi, koronavirüs var dediler.

Ayasofya'da yüzbinlerce insanı topladılar, koronavirüs sorun olmadı.

30 Ağustos törenlerini iptal ettiler, koronavirüs var dediler.

31 Ağustos'ta asrın liderimiz Giresun'da miting yaptı, koronavirüs sorun olmadı.

Bilim kurulu çıkıp “ayıp be kardeşim” dedi mi?

Demedi.

Sonra?

E sonra, kaçınılmaz olarak vaka sayıları arttı.

Ölüm sayıları arttı.

Sansüre rağmen, mızrak çuvala sığmaz oldu.

Ve, nihayet…

Bilim kurulu üyelerinden Profesör Tevfik Özlü, itiraf etti.

“Bugüne kadar alınan kararları biz vermedik” dedi.

“Maçlar seyircili oynansın ya da oynanmasın, şurası açılsın ya da açılmasın gibi kararları bugüne kadar hiç almadık” dedi.

“Sosyal medyadan bana yazıyorlar, niye şöyle şöyle kararlar aldınız diye soruyorlar, biz karar filan almadık, yetkimiz yok” dedi.

“Salgını kontrol altında görmüyorum” dedi.

Yani neymiş?

Bilim kurulu aslında “ne biliim abi kurulu”ymuş!

Teee mart ayında, işte tam olarak bunu anlatmaya çalışmıştım.

Açılımın akiller heyeti neyse, virüsün bilim kurulu odur.

Dolayısıyla…

Salgının hangi boyutlara varacağını iş işten geçtikten sonra anca merak ediyorsanız…

Testi kırılmadan önce sizi uyarmaya çalışanlara sormayacaksınız.

Ne biliim kuruluna soracaksınız!

Etiketler
Bilim Kurulu Sağlık Bakanlığı Yılmaz Özdil