Hüsnü Mahalli: 'Bağnazlık, ilkellik ve vahşetin sınırı yok'
Hüsnü Mahalli, "İktidarlar ve onlara bağlı yapı ve kurumlar çare aramak yerine tutum ve davranışlarıyla bu hastalıkların yaygınlaşmasına zemin hazırlıyorlar." ifadeleriyle Orta Doğu'da kadınlara uygulanan iktidar destekli şiddeti yazdı.
Korkusuz Gazetesi yazarı Hüsnü Mahalli, bugünkü köşe yazısında 12 yaşındaki kız çocuğunun sözde tarikat şeyhi tarafından istismara uğramasını ve Orta Doğu'daki kadınların yaşadıklarını yazdı.
Mahalli, "İktidarlar ve onlara bağlı yapı ve kurumlar çare aramak yerine tutum ve davranışlarıyla bu hastalıkların yaygınlaşmasına zemin hazırlıyorlar. Batı ise bu durumdan memnun. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, nesillerin yok olduğu” toplumlar er ya da geç cahilleşir, iradesini kaybeder ve sonunda köleleşir." ifadelerini kullandı.
Hüsnü Mahalli'nin yazısı şöyle oldu:
Daha öncesi de var ama son günlerde herkes bir tarikat şeyhinin 12 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel tacizini konuşuyor ya da yayın yasağından dolayı açıkça konuşamıyor.
Bu tür olaylar dünyanın birçok yerinde yaşanır ama bizim gibi geri kalmış, cahil, yoksul ve bağnaz dinsel öğretilerin baskısıyla yaşayan toplumlarda fazlasıyla yaşanıyor.
Konunun iğrenç olan tarafı ise bu işlere bulaşanların bir çoğu “dinin sözcüleri ya da temsilcileri’ gibi davranmaktadır.
Daha doğrusu “en hakiki Müslüman benim” diyenlerdir.
Onlara göre dinde kadının yeri yok.
Kadının bir seks objesinin ötesinde adı bile yok.
Onlara göre sekiz yaşına gelen kız çocuklar evlendirilir.
Bu dünyada yetmezse Ahirette Huriler ve onların cariyeleri devreye girer.
Irak ve Suriye’de İslam Devleti’ni kurduğunu ilan IŞİD öyle diyordu.
IŞİD kafasında olan herkes buna inanıyor.
Dünyanın dört bir yanından atlayıp Türkiye’ye gelen ve buradan da Suriye ve Irak’a geçen on binlerce “İslamcı” öyle düşünüyordu.
Adamlar Şii, Alevi ve Hıristiyan kadınlara tecavüz edip sonra da şehit düşerek cennette binlerce Hurilerle sonsuza dek seks yapmayı hayal ediyorlardı.
Öyle de davrandılar.
9 Haziran 2014’te Musul’u ele geçiren IŞİD’in ruh hastaları Ağustos başında Şenkal/ Sincar bölgesine saldırarak 3548’i kadın ve 2869’u erkek toplamda 6417 Ezidi’yi kaçırdı. Farklı dönemlerde bunlardan 1201 kadın, 339 erkek, 1043 genç kız ve 954 erkek çocuğu kurtarıldı.
Ezidi derneklerine göre 2880 Ezidi halen kayıp.
Kurtarılanların anlatımları tüyler ürpertici.
Genç kızlara ve kadınlara her gün onlarca IŞİD’çi yüzlerce kez tecavüz ediyordu.
Bazıları da bunun din adına bir “cihat” olduğunu söylüyordu.
Onlara inanan yüzlerce genç kız birçok ülkeden gelerek bu “Mücahitlere” seks hizmeti verdi ve buna “cihat” dediler.
IŞİD’çileri tecavüz ettikleri kadınlar yaşına ve güzelliğine göre bin ile iki bin dolar arasında fiyatla köle pazarlarında satılıyordu.
Akıl, vicdan ve insanlık dışı dramlar yaşandı.
Bu düzeyde olmazsa da radikal İslamcı grupların kontrolündeki bölgelerde bugün bile durum bundan farklı değil.
Bağnazlık, ilkellik ve vahşetin sınırı yok.
Kadınlar her zaman kurban.
Adamların işi gücü cinsellik ve sapkınlık.
Aşmak, atlatmak ve bunlardan kurtulmak olanaksız gibi.
İktidarlar ve onlara bağlı yapı ve kurumlar çare aramak yerine tutum ve davranışlarıyla bu hastalıkların yaygınlaşmasına zemin hazırlıyorlar.
Batı ise bu durumdan memnun.
“Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, nesillerin yok olduğu” toplumlar er ya da geç cahilleşir, iradesini kaybeder ve sonunda köleleşir.
Birileri de gelir onları istediği gibi yönetir.
Tecavüzler dahil.
Her konuda ve her şekilde.
Örneğin Fransa’nın Türkiye düşmanlığı.
Merak etmeyin Haçlılar’dan ya da Sykes-Bicot Anlaşması’ndan ya da Anadolu’nun işgalinden söz etmeyeceğim.
Perşembe günü Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu “Her yerde karşımıza Fransa çıkıyor” dedi.
Yunanistan, Kıbrıs, AB, Lübnan, Irak ve başka yerlerde.
Peki nasıl?
Cumhurbaşkanı Macron; Dış İstihbarat Başkanı Bernard Emie’yi bu işlerle ilgilenmesi için görevlendirmiş.
Müthiş bir seçim.
Doğru adamı en doğru yerde kullanmak.
Emie; 2004-2007’de Beyrut Büyükelçisi idi.
2005’te eski Başbakan Hariri öldürüldü, Suriye ordusu Lübnan’dan çıkarıldı ve Temmuz 2006’da İsrail, Lübnan’a saldırdı.
Emie; AKP’nin Arap ülkelerine açılmasıyla 2007’de Ankara Büyükelçisi oldu ve Arap Baharı’nın başına kadar burada kaldı.
Sonra da Fransa ile birlikte Ortadoğu’yu dizayn eden İngiltere’ye büyükelçi olarak gitti.
Bir ara Fransa Dışişleri Bakanlığı’nda Kuzey Afrika Dairesi Başkanı idi.
Yani AKP’nin yakın ilgi gösterdiği Libya, Tunus, Cezayir ve o bölgeleri çok iyi biliyor.
Türkçe ve Arapça’yı bildiği gibi.
Uluslararası kavga böyle yapılıyor.
Büyükelçiler ve diplomatik misyon görevlileri böyle seçiliyor.
Bir zaman Türkiye’nin yaptığı gibi.
Peki ya şimdi!
Ben bilmem herkes bilir.
“Dayın varsa her şey olabilirsin”.