Emekli Tuğgeneral Er'den Yunanistan uyarısı: Birliklerimiz konvensiyonel harbe hazırlanmalı
Emekli Tuğgeneral Ali Er, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki adımlarını ve gelişmeleri Cumhuriyet’e değerlendirdi.
Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de sonu belirsiz ve 2023’te hiç de beklemediği sonuçlarla karşı karşıya kalabilecek bir tırmanmanın içine girdiğine vurgu yapan Er, “Stratejinin 3 temel faktörüyle bunu açıklamak mümkün: Zaman, kuvvet ve mekan. Zamana bakarsak, Türkiye, böyle karmaşık bir şiddet sarmalının içine en zayıf olduğu zamanda girdi. Çünkü ekonomik buhranla karşı karşıya. Ayrıca, çok cepheli angajmanlar içinde. Hem Libya’da, hem Suriye’de, hem de Irak’ta. İç güvenliğe kuvvet ayırmak zorunda ve Kafkaslarda da Türkiye’nin kendini ayıramayacağı bir problem ortaya çıktı. Türkiye, böyle bir zamanda Doğu Akdeniz’de olmayı kendisi seçti” dedi.
‘İRADİ YALNIZLIK İÇİNDEYİZ’
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki adımları en yalnız olduğu dönemde attığına dikkat çeken Er, şunları kaydetti: “Türkiye, 2003’te GKRY-Mısır’la MEB anlaşmasını imzaladığı zaman; Mısır’ı, İsrail’i, Suriye’yi, Lübnan’ı doğrudan etkileyebilecek bir diplomatik güce sahipti. Neden o zaman ses çıkarmadı? Tek yaptığımız 2004’te Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizi BM’ye tescil ettirmek oldu. Ama bu yetmez. 2007’de benzer durum Lübnan’la oldu. Lübnan, GKRY ile MEB anlaşması imzalamadan önce, Lübnan’a ‘Lübnan’la Türkiye arasında MEB anlaşması imzalamadan, GKRY ile imzalayamazsın. Çünkü benim kıyıdaş olduğum sahil, GKRY’den fazla” diyebilirdik, onu da demedik. 2008’e gelindiğinde ise ekonomik kriz bütün dünyayı vurdu, zamanın başbakanının deyimiyle ‘Türkiye’yi teğet geçti’.
NİYE ÜZERİNE GİDİLMEDİ?
Krizde biz pozitif ayrışma gösterdik. Yunanistan dibe vurmuşken, biz kontrol edilebilir bir krizle karşı karşıyaydık. Yunanistan’ın en zayıf olduğu dönemde niye üzerine gidilmedi?
GKRY’nin, daha AB üyesi olmadan Mısır’la anlaşma imzaladığını da atlamayalım. Bunlar göz göre göre geldi. Tüm birikenlerin üstüne, İsrail’le ilişkilerinizi bozdunuz. Bölgeye deniz ablukası uygulayan devletin alanına girdiniz ve o sizi vurdu. Ardından, GKRY ile MEB anlaşması imzaladı. Ondan sonra da İsrail-GKRY-Yunanistan savunma işbirliği mekanizmaları geliştirilmeye başlandı. Şimdi, içeride sıkışıldı ve yıllardır süren dış politika, içeride bir manivela olarak kullanılmaya başlandı. Şu anki yalnızlığımız söylenilenin aksine ‘değerli’ değil, iradî yalnızlıktır. Türkiye bunu kendi seçti.”
Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’deki en büyük yumuşak gücünün Kıbrıs olduğunun altını çizen Er, şu değerlendirmelerde bulundu: “Yavru vatan tabiri yalnızca soydaşlık üzerinden değil, jeostratejik konum üzerinden de tanımlanır. Türkiye çok cılız ses çıkarıyor. Kıbrıs’a ABD gemileri gelemez. GKRY, Fransa’ya üs veremez. Bunlar, Londra ve Zürih Anlaşmaları’na aykırıdır. Türkiye, bunlar üzerinde güç kullanmak dahil kendisini ortaya koyabilmeli. Kıbrıs’ı kaybetmiş olan Türkiye’nin savunma açığını kapatması için, bugünkü bütçenin en az iki katı kadar harcama yapması gerekir. Kapanmayacak bir savunma açığı ortaya çıkar.”
TÜRKİYE NE YAPMALI?
Er, TSK’nin, Suriye sınırındaki tanklarını Yunanistan sınırına taşımasına ilişkin ise, “Tanklar, Trakya’da olması gereken tanklar zaten. Tüm mekanize tank birliklerini İdlip’e girmek için Suriye’ye taşıdılar. Aslında o birlikleri şu anda kendi kışlalarına götürüyorlar. Tankların oraya gidişi kontrollü kriz yönetiminin bir parçasıdır. Yapılan doğrudur ama geç kalınmıştır” diye konuştu.
“Türkiye Cumhuriyeti, Suriye’deki 4 harekât alanında kullandığı kuvvetlerini, bölgedeki güvenlik ve emniyeti sağlayacak birlikleri bırakarak, Trakya’ya ve stratejik kullanım alanlarına geri çekmelidir. Çekilen birlikler, konvensiyonel bir harp için hazırlanmalıdır. Çünkü Türkiye operasyonel değil, konvensiyonel bir harple karşı karşıyadır” görüşünü dile getirdi.