Türkiye'deki Ermeniler nefret söylemine maruz kalıyor: Can güvenliğimden endişe duyuyorum
Türkiye’deki Ermeniler, Dağlık Karabağ çatışması üzerinden hedef alınıyor ve nefret söylemine maruz bırakılıyor...
Türkiye’deki Ermeniler, Dağlık Karabağ çatışması üzerinden hedef alınıyor ve nefret söylemine maruz bırakılıyor. 25.-26. Dönem Milletvekili Selina Doğan, “Akil olan herkes, müsabakada taraf tutar gibi davranmak yerine tüm taraflara itidal çağrısında bulunmalı” diyor.
Duvar'dan Aynur Tekin'in haberine göre, Ermenistanlı gazeteci Varduhi Balyan, “Yaşamaya karar verdiğim, evim gibi gördüğüm şehirde kendimi güvende hissetmemeye başladım” diye konuşuyor. Kuyumculuk yapan Sarkis Bey ise göç etmeyi düşünüyor.
Ermenistan ve Azerbaycan arasında bulunan Dağlık Karabağ bölgesinde pazar günü sabah saatlerinde başlayan çatışmalar, Türkiye gündeminde büyük yer tutuyor. Acil ateşkes çağrısı yapmak yerine Azerbaycan’ı desteklediğini açıklayan Türkiye, taraf tutmakla eleştiriliyor. Politikacıların ve sivil toplum örgütlerinin müzakere ve diyalog zemini oluşturma çabasında olmadığı, aksine savaşı körükleyen açıklamalar yaptığı vurgulanıyor.
Dağlık Karabağ’da yaşanan çatışmalar, sosyal medyada üzerine en çok konuşulan konulardan biri haline geldi. Türkiye’de yaşayan Ermeniler, bu çatışmanın bir tarafıymışçasına sosyal medyada hedef alınıyor ve nefret söylemine maruz kalıyor.
Öte yandan, dün akşam saatlerinde Ermeni Patrikhanesi’nin bulunduğu ve Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Kumkapı’da, Azerbaycan bayraklarıyla gösteri yapan bir araç konvoyu Ermeni toplumunun endişesini artırdı.
‘ERMENİLER HEP TOPUN AĞZINDA BEKLETİLİYOR’
Hrant Dink Vakfı tarafından hazırlanan “Medyada Nefret Söylemi 2019” raporuna göre, Ermeniler en çok nefret söylemi üretilen gruplar arasında birinci sırada yer alıyor. Tüm ulusal gazetelerin ve sayısı 500’ü bulan yerel gazetenin hafta içi sayılarının taranmasıyla hazırlanan raporda, 2019 yılında Ermenilerle ilgili tam 803 kez nefret söylemi üretildiği belirtiliyor. TBMM 25. ve 26. dönem milletvekili avukat Selina Doğan’a göre bu sonuç bir tesadüf değil.
Türkiye’deki azınlık toplumlarının geçmişten beri kaygı ve tedirginlik içerisinde yaşadığını belirten Doğan, nefret söyleminin cezasız kaldığı bir hukuk düzeninde topluluk üyelerinin kendilerini korumasız hissettiklerini belirtiyor.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2010 yılında BBC Türkçe’ye verdiği mülakatta, Türkiye’de yaşayan 100 bin Ermenistan vatandaşına ilişkin “Gerekirse sınır dışı edebiliriz” sözünü hatırlatarak şöyle devam ediyor:
“Geçmişte de benzer durumlar yaşandı. Mesela Türkiye’de bin bir zorlukla yaşayan Ermenistanlıların, hep topun ağzında bekletilerek sınır dışı edilmekle tehdit edildiklerini biliyoruz. Nitekim dün medyaya düşen Ermeni Patrikhanesi’nin önündeki kafileyi de gördünüz.”
Selina Doğan’a göre Ermenilere yönelik nefret söyleminin son günlerde artmasının nedenlerinden biri de yalnızca tek bir görüşün temsilcilerine yer veren medya düzeni. “Meseleye bir başka açıdan yaklaşabilme ihtimali olan hiç kimse yer bulamıyor medyada. Bu husus dahi meselenin nasıl kısır bir ortamda kamuoyuna sunulduğunun ve belli bir ideolojinin empoze edildiğinin kanıtı.”
“Ne yazık ki şu anda gerek iktidar gerekse muhalefetin büyük bölümü dünya medyasında bölgeyle ilgili yayımlanan haberleri görmezden gelerek adeta refleksif ezbere dayalı tepkiler vermekte. İktidarın bir süredir yaşadığı kan kaybı ve ekonomik gelişmeler nedeniyle çeşitli girişimlerle -Ayasofya ve Akdeniz’deki gelişmeler gibi- milliyetçi refleksi kışkırtmaya çalıştığını biliyoruz.
Sıra şimdi Kafkasya’ya geldi. Ancak ne yazık ki siyasi aktörler kendi iktidarlarının muhafazası uğruna tüm insanlığı, insani değerleri hiçe saymaktalar. İç siyaset yoluyla ellerinde bulundurdukları medya ve yargı gücüyle bunu manipüle etmek daha da kolaylaşıyor.”
Herkesi sağduyu, diplomasi ve diyalog çağrısı yapmaya çağıran Doğan, şu ifadeleri kullanıyor:
“Akil olan herkes, müsabakada taraf tutar gibi bir tarafı tutmak yerine tüm taraflara itidal çağrısında bulunmalı ve savaş kışkırtıcılığından kaçınmalı. İnsanlığın içinde bulunduğu hal bunu mecbur kılıyor.”
‘DAĞLIK KARABAĞ NE ZAMAN PATLAYACAĞINI BİLMEDİĞİNİZ BİR MAYIN TARLASI GİBİDİR’
2013 yılından beri kendi deyimiyle “evi gibi gördüğü” İstanbul’da yaşayan Ermenistanlı Gazeteci Varduhi Balyan, Dağlık Karabağ’daki çatışmaların bölgede barış isteyen ve bunun için çalışan kişiler için derin bir üzüntü kaynağı olduğunu ifade ediyor.
Türkiye ve Ermenistan arasında normalleşme süreci, çatışma çözümü ve kolektif hafıza üzerine çalışan Balyan, “Ermenistan’da büyüyen biri olarak Dağlık Karabağ’daki çatışmalara ‘alışık’ oluyorsunuz zira hiçbir zaman durmuyor. Ateşkes olsa dahi, o bölge ne zaman patlayacağını bilmediğiniz bir mayın tarlası gibidir” diyor.
‘ARKADAŞIMIN EVİNDE KALACAK KADAR ENDİŞELENDİRİYOR’
Balyan, Dağlık Karabağ’da yaşanan son çatışmaların birçok yönüyle önceki ateşkes ihlallerinden farklı olduğunu düşünüyor:
“Farklılaşan yönlerden biri de Türkiye’nin taraflı ve kışkırtıcı tavrı. Gerek devlet mercilerinden, gerek sosyal medya kullanıcılarından üç gündür komşu ülke Ermenistan’a ve Ermenilere karşı nefret yayılıyor ve bu, haliyle İstanbul’da yaşayanları endişelendiriyor. Sevdiğim için yaşamaya karar verdiğim, evim gibi gördüğüm şehirde kendimi güvende hissetmemeye başladım. Sosyal medya kışkırtmalarının Türkiye’de yaşayan Ermenilere karşı somut saldırılara dönüşebileceğini geçtiğimiz temmuz ayında Kumkapı’da Ermeni ailelere yapılan saldırılarda gördük. Bunun doğuracağı sonuçları gözetmeksizin kışkırtıcı açıklamaların devam etmesi ve kartopu gibi büyümesi -akşam arkadaşımın evinde kalmayı tercih edecek kadar- kendi can güvenliğim için de endişe doğuruyor.”
“İki ülkenin halklarının ne kadar benzediğini, Azerbaycanlı aile dostlarımız olduğunu duyarak büyüdüm. Bir gün gidip ailemin bırakıp kaçtığı evi görme, Azerbaycanlı arkadaşlarımla çay içme hayaliyle yaşıyorken, şimdi bölgedeki savaşı, diğer ülkelerin savaşı kışkırtmasını izliyorum. Ailem, her iki taraftaki dostlarım ve aileleri ve mevcut siyasetten dolayı onlarca yıldır bu cehennemi yaşamak zorunda kalan halklar için endişe ediyorum.”
‘TÜRKİYE ERMENİLERİNİ BİLMİYORLAR’
Kapalıçarşı’da kuyumculuk yapan Sarkis Bey, güvenlik endişesi ile soyadını paylaşmak istemiyor. Türkiye’de yaşayanların büyük bir bölümünün Türkiye Ermenileri hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığından yakınıyor ve bu sebeple iş ortamında siyasi meseleleri konuşmaktan kaçındığını belirtiyor.
“Mümkün mertebe böyle muhabbetlere girmemeye çalışıyoruz. Çünkü yüzümüze gülüyor arkamızdan küfür ediyorlar. Kimse ne olup ne bittiğini gerçekten öğrenmek istemiyor. Konuya dair hiçbir şey okumuyor, ne anlatabilirsin ki?”
Konu Ermeniler olunca sol, sosyalist değerlere sahip olduğunu ifade eden medya kurumlarının bile milliyetçi söyleme ayak uydurduğunu ifade eden Sarkis Bey, “Ulusal medyayla aynı başlığı attılar” diyor.
Türkiye Ermenilerinin önemli bir bölümünün yurt dışına göç etmeyi düşündüğünü ve son gelişmelerin bu düşünceyi kuvvetlendirdiğini belirtiyor. “Benim çevremdeki çoğu kişi gitmek istiyor. Nefret söyleminde hiç aşağı inmiyoruz, çünkü. Hep birinci sıradayız. İki çocuğum var. Mecburen onları düşünmek zorundayım. ‘Burada kalsam çocuklarıma bir şey olur mu?’ diye düşünüyorum, şu anda. Ebeveyn olmadan önce böyle bir durumum yoktu ama şimdi var.”