İstanbul Barosu'nun özgürlükçü adayı: Sezin Uçar
Özgürlükçü Avukatlar Grubu (ÖDAV)'nun adayı Avukat Sezin Uçar mevcut İstanbul Barosu başkanlığına yönetmeye talip oldu.
Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu İstanbul Barosu için adayını açıkladı. Avukat Sezin Uçar, baro yönetimine talip oldu. Seçilirse İstanbul Barosu'nun ilk kadın başkanı olacak olan Sezin Uçar, bu konuda da baroların tekçi düşünceye sahip olduğunun altını çizdi.
Gazete Duvar'dan Hacı Bişgin; Uçar'la neden aday olduğunu, seçildiği takdirde neleri yapacaklarını ve mevcut baroyla ilgili düşüncelerini konuştu. İşte Bişgin'in o röportajı:
'AVUKATLIK SERMAYENİN İHTİYAÇLARINA AÇILMIŞ DURUMDA'
İstanbul Barosu’na neden başkan adayı oldunuz?
Özgürlükçü demokrat avukatlar olarak 2014 yılında, ilk defa İstanbul Barosu seçimlerine katıldık. O dönem bir program hazırladık ve programımızın içeriğinin en belirgin özelliği şuydu:
Mevcut siyasal iktidarın karşısında bir baroya ihtiyacımız vardı. Hem özgürlükçü, hem demokrat, hem de avukatlık mesleğinin temsil ettiği kesimlerin yani yönetenlere karşı yönetilenlerin, egemenlere karşı ezilenlerin temsil ettiği bir meslek ve bu mesleği yürüten kişilerin meslek odası olarak konumlanması gerektiğini düşünüyorduk.
Mevcut baro yönetimlerine çok uzun zamandır hakim olan inkarcı, ulusalcı, şoven ve milliyetçi yaklaşımdan azade olması gerektiğini düşünüyorduk. Aynı zamanda eşitlikçi bir baro, kadın özgürlük mücadelesine paralel hem yönetim organlarında kadın temsiliyetini önceleyen bir baro, hem de kadın özgürlük mücadelesinin farklı sorunlarına dair duyarlılık göstermesi gereken bir baro olması gerektiğini düşünüyorduk. Dolayısıyla 2014 yılından bu yana İstanbul Barosu seçimlerine katılıyoruz.
'SADECE İKİ BARO BAŞKANI KADIN'
Seçildiğiniz takdirde en çok üzerinde duracağınız konular ne olacak?
Şu an mesleğimize dönük çok kapsamlı bir saldırı var. Bunlar, sadece en çıplak haliyle görüldüğü biçimde, avukatlar hakkında soruşturmalar ve davaların açılması, ruhsat gaspları ve savunmaya dönük bir dizi sayabileceğimiz saldırılar. Bunların yanı sıra da işçi avukatlara dönük, aslında mesleğin serbest olarak yapılması fikrinden uzaklaşan ve sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen bir avukatlık var.
Bugün neoliberal politikalar nasıl sağlık, eğitim alanlarında karşılığını gösteriyorsa aynı biçimde avukatlık da sermayenin ihtiyaçlarına açılmış durumda. Pek çok meslektaşımız avukatlık ofislerinde adeta parça başı iş yaparak mesleği öğrenmeye çalışıyorlar. İşçi avukatlar sosyal ve ekonomik haklardan da yoksun bir şekilde mesleğini yapıyor.
Kendileriyle aynı mesleğe sahip kişiler tarafından sömürülüyorlar. Bugün mevcut İstanbul Barosu'nun işçi avukatlık gerçekliğiyle doğru ilişki kurmadığını düşünüyoruz. Çünkü adını bile doğru tanımlamıyorlar. Bizler "işçi avukat" diyoruz. Mevcut baro yönetimi bu gerçekliği kabul etmiyor.
"Bağlı çalışan avukat" olarak kabul ediyor. Ancak gerçeklik bu değil. İstanbul'da 50 binin üzerinde meslektaşımız var. 50 binin büyük bir çoğunluğu mesleği işçi avukatlık olarak sürdürüyor. Özellikle genç avukat meslektaşlarımız... Dolayısıyla bu gerçekliği kabul edip işçi avukatların sorunlarını çözmek gerekiyor. Aynı zamanda mesleğin bu biçimiyle, sermayenin ihtiyaçlarına açılmasına da karşı çıkmak gerekiyor. Bir diğer husus da cinsiyet temsili.
Özgürlükçü Demokrat Avukatlar, çıkışından bu yana İstanbul Barosu'na eş başkanlıkla ya da kadın başkanlarla katılmış oldu. Hem bağımsız olarak hem de başka gruplarla ittifak yaptığı seçimlerde böyle oldu. Aynı bakış açısı yönetim mekanizmalarında da geçerli. Bizim listemizde de yüzde 65 oranında kadın temsiliyeti var.
Bugüne kadar İstanbul Barosu'nun hiç kadın baro başkanı olmadı. Türkiye Barolar Birliği'nin hiç kadın başkanı olmadı. Türkiye'deki toplumsal mücadele içerisindeki kadınların geldiği durum, kadınların öznelleştiğini gördüğümüzde bu kabul edilecek bir tablo değil. Sadece iki baronun başkanı kadın.
Esasta bizim sadece bir mesleğe mensup kişilerin özlük haklarını savunan ve kendini bu derece sınırlayan bir baro tasavvurumuz yok. Biz iktidara ve yönetenlere karşı alternatif olan, hukuk üreten bir baro tasavvuru içerisindeyiz.
'AKP BAROLARDA HEGEMONİK KURAMADI'
Artık çoklu baro sistemi hayata geçti. Siz bu düzenlemeye nasıl bakıyorsunuz?
Yukarıda da ifade ettiğim gibi mesleğe dönük saldırılardan bir tanesi bu sistem. Bugüne kadar AKP'nin egemen olamadığı ender sahalardan birisi baroların yönetimi; barolarda hegemonik kuramadı. Demokratik yollarla, seçim yoluyla yönetim organlarının içinde yer alamadı. Böyle olunca da antidemokratik, gayrı meşru yollarla bir baro sistemi inşa etmeye çalıştılar.
80 baronun itirazına rağmen bu yasa Meclis'ten geçti, AYM'de onayladı. Şu an matematik olarak sadece Ankara, İstanbul ve İzmir'de yeni baro kurulabilir. Bu esasında çok karmaşık bir yapıya da dönüşecek. Sonuçta barolar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve kamu hizmeti niteliğindeki bazı niteliklerle de donatılmış. Baro seçimlerinin ertelenmesine yönelik girişim de düşünüldüğü zaman baroların yönetimleriyle ilgili hukuksuz birçok şey yapılacağı belli.
Bu nedenle bizler çoklu baro sistemini avukatlara dönük bir saldırı olarak gördük. Bunu da iktidarın baro konusunda ısrarcı ve saldırgan olmasının altında başka nedenler de var. Yeni bir rejim inşa edildi. Özellikle 2015'ten bu yana KHK'lerle OHAL'le avukatlıkla ilgili pek çok değişiklik yapıldı. Bunların hepsi de rejimin kendi organizasyonunu yargısal faaliyet içerisinde hayata geçirdiğinin de bir göstergesiydi. Nitekim böyle de oldu. Biz bugüne kadar yapılan hiçbir saldırıyı mesleğimize dönük saldırı olarak algılamadık. Bütün vatandaşlara, ezilenlere dönük bir saldırı olarak gördük.
'AYRI DÜŞÜNEBİLİRİZ AMA...'
2 bin imza toplayanlar baro kurabiliyor artık. Neden böyle bir girişiminiz olmadı?
Biz özgürlükçü demokrat avukatlar bir baro kurmayı asla düşünmedik. Çoklu baro sistemine karşı çıkan avukatlar da böyle bir girişimimizin olması düşünülemez. Mevcut baro yönetiminden ayrılmak isteyenler olur.
Sadece özgürlükçü demokrat avukatlar olarak bir baro kurma düşüncemiz olmadı, bu yasadan sonra böyle bir girişimimiz olmayacak. Diğer avukat gruplarıyla örtüştüğümüzü söyleyemeyiz. Ama bu yeni bir baro açmamız için bir neden değil.
'KAPSAYICI BİR PROGRAM YAPMAKTAN YOKSUNLAR'
Mevcut baro yönetimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mevcut baroyu çokça eleştiriyoruz. Özellikle tek adam rejimine karşıymış gibi görünüyor. Devletin bekası söz konusu olduğunda resmi ideolojinin sözcüsü haline gelebiliyor. Azerbaycan ile ilgili açıklamasına bakalım. Adeta o rejimin sözcüsü gibi davranabiliyor. Böyle bir gelişme karşısında evrensel hukuk normları çerçevesinde barışı üst perdeden savunabilir, adeta Türkiye devleti adına açıklama yapabiliyor.
Bu tip konularda milliyetçi ve ulusalcı açıklamalarından dolayı mevcut baro yönetimini eleştiriyoruz. İşçi avukatlık meselesine doğru bir adım attığını düşünmüyoruz. Çoklu baro yasası ile ilgili aldığı tavır da eleştirel bir konu. Bu saldırıyı avukatlara ve temsil ettiği yurttaşlara bir saldırı olarak görmediler. Sanki sadece baro başkanlarına ve baro yönetimine bir saldırı yapılmış gibi gördüler. Ankara'da gerçekleşmesi planlanan avukat mitingini yasakladılar.
İstanbul Barosu bu yasaklama karşısında aciz kaldı. Zaten beş yıldır her şey yasakalanıyor. Avukatların yapacağı mitingin yasaklanmamasını düşünmek bu siyasal atmosferde doğru analizler yapmamak, doğru politikalar geliştirmemek anlamına gelir. Bütün avukatları ve yurttaşları kapsayacak bir eylem programından yoksun olması İstanbul Barosu'nun eleştirdiğimiz en temel şeylerden biri.
Kadınların etkin bir şekilde yönetime dahil olmadığını da söyleyebiliriz. Kadınların politikada, dernekte ve birçok alanda yönetmek kapsamında birçok kazanımları var. Ama bunların hiçbiri mevcut baro yönetimine sirayet etmiş değil.
Sadece başkandan ibaret bir yönetim algısı söz konusu. Diğer baro yönetimine aday gruplarda da bu var. Özgürlükçü demokrat avukatların seçim politikasının bir göstergesi olarak da biz başkan adayıyla birlikte tüm kurul adaylarımızı da kamuoyuna açıkladık. Ama diğerleri sadece başkan adaylarını açıkladılar.
Bugün nasıl tek adam rejimi söz konusuysa İstanbul Barosu yönetimi ve diğer adayların gruplarında da bu böyle. Yönetme işinin sadece başkanın olduğu değil kollektif bir yönetim olduğunu düşünüyoruz. Sadece iki yılda bir seçime gelerek yönetme işine gelen bir baroyu kabul etmiyoruz.
'İKTİDAR KENDİ PROFİLİNDE AVUKAT İSTİYOR'
OHAL dönemi ve sonrasında birçok avukat üstlendikleri davalarla ilgili 'örgüt' suçlaması ile karşılaşarak gözaltına alındı, tutuklandı. Bunlardan yola çıkarak Türkiye'de savunmanın engellendiğini düşünüyor musunuz? Eğer böyle bir sorun tespitiniz varsa bu konuda girişimleriniz olacak mı?
Aslında bu daha öncesinde olan bir durum. Mevcut rejim avukatlık makamından sorgulayan, itiraz değil daha çok mahkeme salonlarında onay veren, itiraz etmeyen aeta bir noter makamı gibi çalışmalarını istiyorlar. Kendi profillerinde bir avukatlık istiyorlar. Pek çok stajyer arkadaşımız soruşturma nedeniyle ruhsatlarını alamıyorlar. Hukuk Fakültesi'nde okuyan gençler hak alma mücadelesinde yer alır. Artık yemekhane ücretlerini eleştiren bir öğrenci soruşturmayla karşı karşıya kalabiliyor ve sonrasında ruhsat alamayabiliyor. Meslektaşlarımıza dönük gözaltılarda şu kişinin avukatlığını neden yaptınız gibi sorulmaması gereken sorular soruluyor. Bu gözaltı saldırıları sonrasında avukat müvekkil gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gereken yazışmalara el konuluyor. Müvekkillerinin davalarına katılamıyorlar. Böylece temsil ettiğimiz kişilerin de haklarına el konulmuş oluyor. Eğer bir avukat şu kişinin avukatlığını yapmadan önce bir kaygı hissediyorsa orada zaten savunma hakkının engellendiğini söyleyebiliriz. Bugün Türkiye'deki avukatların en çok yaşadığı kaygılardan birisi bu. Tehlikedi Avukatlar Günü'nün iki kez Türkiye'de avukatlara ithaf edildiği her şeyin göstergesi. Bu çok önemli bir sorun. Bununla ilgili hukuksal girişimlerimiz oluyor hem de baroların politika oluşturmasıyla ilgili girişimlerimiz oluyor.
'BARONUN ETKİN BİR TUTUM ALMASI GEREKİYOR'
Size göre bütün bu sorunlar nasıl çözülür, barolar bu konuda nasıl bir rol izleyebilir?
Meslektaşlarımızın yanında olma, saldırılara karşı çözüm yapılmadı. Burada etkin bir mücadele izlenmesi gerekiyor. Halkın Hukuk Bürosu ve Çağdaş Hukukçular Derneği'ne üye olan avukat arkadaşlarımız hakkında toplam yüzlerce yıl hapis cezası verildi. Bu davada aklımıza gelebilecek her türlü hukuksuzluğun farklı biçimlerde yansımasını gördük. Adil yargılanma talebiyle bir meslektaşımız yaşamını yitirdi. İstanbul Barosu'nun meslektaşımızın talebine çok sorunlu yaklaştığını söyleyebiliriz. Meslektaşımızın fotoğrafının baro binasına asılması üzerine baro dönük saldırılara yanıt olarak baro adeta fotoğrafı asanları hedef gösteren bir tavır sergiledi. Baronun etkin bir tutum alması gerekiyor.
'GENELGENİN AMACINI HERKES BİLİYOR'
Baro seçimleri ile TBB Genel Kurulunun İçişleri Bakanlığının yayımladığı genelge ile 1 Aralık’a kadar ertelendi. Bu karara hukukçular tepki gösteriyor. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nedir?
Çoklu baro yasasına karşı İstanbul Barosu nasıl ikircikli bir tutum sergilediyse aynı şey burada geçerli oldu. Örneğin Van, İzmir Barosu genelgeye rağmen seçimini yapacaklarını söylediler. Ancak barodan henüz bu konuda net bir açıklama yapılmış değil. Türkiye'de yaşayan milyonlarca insan bu genelgenin ne anlam taşıdığını biliyor. 50 bin avukatı temsil eden bir meslek odasının başkanının bu hukuksuzluk karşısında daha etkin bir tutum karşılaması gerekiyor. Bu hukuksuzluğu tanımaması gerekiyor. Ancak sadece bir yazılı açıklama yapmak ve durum tespitinde bulunmak benim çözümö gücüm yok demek. Biz avuaktız. Kendimize dönük bu saldırıya etkili bir tutum sergilemezsek yarın temsil ettiğimiz insanların yaşadığı hukuksuzluk karşısında söz söyleyemeyiz. Bu nedenle meslektaşlarımızı hukuksuzluğa karşı çıkmaya çağırıyoruz.
İçişleri Bakanlığı'nın bu genelgesine Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da, “Pandemi gerçeği” var diyerek kararı savundu. Feyzioğlu'nun bu sözlerini nasıl yorumluyorsunuz?
Bu genelgenin bir sağlık sorunundan dolayı yayımlanmadığı çok açık. Mart ayından bu yana pandemi bütün yasaklamaların, hak ihlallerinin gerekçesi oldu. Toplum karamsarlık ve umutsuzluk içerisine sokuldu. Bu da aynı biçimde iktidarın pandemiyi bahane etmesinden başka bir şey değildir. Baroların seçimi yasayla belirlenmiştir. Bu erteleme yeni kurulacak barolara zaman tanımak anlamına geliyor. Devletin kayyum siyasetinin Türkiye Barolar Birliği'ndeki tezahürü de bu biçimiyle oluyor. Meşru belediyelere dönük bir kayyum siyaseti yürütülüyor barodaki görev süresi bitenlere görevleri devam ettiriliyor. Bu da bir kayyum siyasetinin bir başka göstergesi. Feyzioğlu'nun açıklamaları da gayrı meşru açıklamalar. Pandemi gerçeği ile hiçbir alakası yok. Teknik olarak bunun düzenlemesi var. Buna rağmen bu engellemenin Feyzioğlu'nun görev süresinin uzatılması anlamına geldiğini de herkes biliyor. Hiçbir avukatı da bu açıklamalarla da ikna edemez. Erdoğan avukatları nasıl hedef gösteriyorsa Feyzioğlu da bu açıklamalara kendince kılıf uydurmaya çalışıyor.