Barış Akademisyenleri: Kamu görevimizi aldılar, vicdanımızı alamazlar
Son OHAL KHK'sı ile Barış Akademisyenleri de ihraç edildi.
Hakan Dirik/ Cumhuriyet- Açığa alınan Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki barış imzacıları da ihraç edildi. Eski Rektörün de kendileriyle birlikte ihracını ‘trajikomik’ diye nitelendiren öğretim görevlileri, ‘imzamızın arkasındayız, bir gün elbet döneceğiz’ dedi.
Seçim ayarlı KHK’nin kıyımı, baştan bu yana olduğu gibi “Barış Akademisyenlerine” uğramadan geçmedi.
Daha önce açığa alan Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki barış imzacıları son KHK’yle ihraç edildi. Ancak bu kez barış akademisyenlerine soruşturma başlatan eski Rektör Prof. Dr. Adnan Kasman da Prof. Dr. Cem Terzi, Prof. Dr. İzge Günal, Prof. Dr. Ayşen Uysal, Prof. Dr. Yeşim Edis Şahin, Prof. Dr. Halil Resmi, Doç. Dr. Halis Ulaş, Dr. Nuri Erkin Başer ile araştırma görevlileri Aydın Arı, Serap Sarıtaş, Emel Yuvayapan, Dilek Karabulut ve Özer Yersüven’le birlikte ihraç edildi. Ancak KHK kararı, akademisyenleri “barış” düşüncesinden caydırmış değil. Geri adım atmaya niyetlerinin olmadığını belirten Aydın Arı, “İmzamızın arkasındayız. Yaptığımız ‘eylemin’ sorumluluğunu üstleniyoruz. Hala barış istemeye devam ediyoruz. Demokrasi ve adalet isteğimiz buna ekleniyor. Bugünler geçecektir. Ülkenin bir süre sonra demokrasiye bir şekilde kavuşacağını umut ediyoruz. Kişisel olarak üzgünlüğüm yok, onları çok dert etmiyorum, ama memleketin en çok demokrasiye ihtiyacı olduğunu görüyorum” dedi. Kendilerini açığa alan rektörle birlikte aynı KHK kapsamında üniversiteden atılmalarını da “trajikomik” olarak değerlendiren Arı, “O kendi dramını yaşıyor. Bizimki dram değil, trajikomedi” ifadesini kullandı.
‘Vazgeçmeyeceğiz’
Barış akademisyenlerinden bazıları “medyatik” değil. Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Halil Resmi, ilk kez bir gazeteye demeç vermek zorunda kaldı, o da Cumhuriyet oldu: “Bu hukuksuz durumla karşılaşana dek hayatımda hiçbir gazeteye bir şey söylemişliğim yok. Yaşamının yeni bir yolunu bulacağız. Nasıl ki Türkiye düze çıkacak, biz de mesleğimize öğrencilerimize geri döneceğiz.” Dilek Karabulut, “vazgeçmeyeceğiz” mesajını yüksek sesle dillendirenlerden. Karabulut şunları söyledi: “Bizim sadece üniversiteki kamu görevimizi aldılar. Gerçeği araştırma, ifade etme, yazma gücümüzü; vicdanımızı; aklımızı elimizden alamazlar. Yalan, baskı, kötülük ve savaş hiç bir zaman doğru, özgürlük ve barış karşısında çok uzun süre direnemez. Yeter ki hep beraber bunlar için mücadele etmekten vazgeçmeyelim, biz vazgeçmeyeceğiz.”
Bir OHAL mantığı
Kararnameyle uluslararası alanda pek çok akademisyen de üniversiteden uzaklaştı. DEÜ Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. İzge Günal, uluslararası alandaki pek çok ödülün sahibi olmasının yanı sıra “Günal-Seber- Başaran Sendromu”yla tıp literatürüne geçen üç bilim insanından biri. Günal, daha önce Prof. Dr. Emin Alıcı’nın rektörlüğü sırasında üniversite işçilerinin yanında yer aldığı için de işinden olmuştu. 17 gün boyunca randevu vermeyen rektörle, özel muayene ücretini ödeyerek işçiler için görüşmüş ve “rektörü aşağılamakla” suçlanarak üniversiteden atılmıştı. Son KHK’yle de aynı akıbete uğrayan Günal, “Açığa alındıktan sonra zaten kendimi atılmış gibi görüyordum. Ancak şunu çok iyi biliyorum ki bu politik bir süreç. Elbette günün birinde geri döneceğim. Bu, Türkiye’nin politik anlamda değşimesiyle birlikte olacak. OHAL kalksa da mantığı devam ettiği sürece OHAL var demektir. Diktatörlüğün ortadan kakması lazım ki biz geri dönelim. 12 Eylül’de atılan 1402’likler de, zaman alsa da dönmüştü. Muhakkak geri döneceğiz” dedi. Akademik dünyanın kayıpları arasında Prof. Dr. Cem Terzi de yer alıyor. Tıp unvanının yanı sıra, bugüne dek 100 binin üzerinde mülteciye ulaşarak, onlara ‘sağlık’ götüren Halkların Köprüsü Derneği gibi sivil toplum örgütlerindeki çalışmalarıyla da tanınan Terzi, birlikte atıldığı arkadaşlarıyla ortak açıklama dışında şu anda konuşmama kararı aldığını söyledi. Açığa alındığı günden bu yana pasaportlarına da kısıtlama getirildiği için İsviçre’de Fribourg Üniversitesi’nde ders vermeye gidemeyen, Fransa’daki çeşitli üniversitelerin ders ve konferans davetlerine de katılamayan İktisat Fakültesi’nden Prof. Dr. Ayşen Uysal kararı öğrenince “İhraç listesine adımızı koyan zavallılar ve bunu uygulayanlar, annemin gözyaşının bir damlası etmezsiniz!” paylaşımında bulundu.
Örgütlü kötülük
Meseleye “kötülük” üzerinden baktığını kaydeden Uysal, şunları söyledi: “Böyle bir kötülükle nasıl mücadele edileceğini düşünmemiz gerekiyor. Bu örgütlü bir kötülük. Dozajı çok yüksek bir kötülük. Listeyi hazırlayanlardan, arkamızdan atılsın diye çalışanlara kadar, en tepeden, siyasal iktidardan başlayıp toplumun her zerresine kadar nüfuz etmiş bir kötülükten bahsediyoruz. ‘Aman bana dokunmasın’ diye düşünenler de bu kötülüğe destek vermiş oluyor. Biz barış akademisyenleri olarak 2.5 yıl boyunca sözümüzü söylemeye devam ettik. Mahkemelerde, soruşturmalarda yorulduk belki ama biz bireyler olarak sözümüzü söylemeye devam ettik. Tepkimizi örgütlü olarak ortaya koysaydık, böyle olmayabilirdi. ‘Son başbakan’ binlerce kişiyi ihraç edeceklerini söylerken muhalefet partileri mazbatalarını sergilemek dışında tek söz söylemedi. Tüm bu süreçte sergilemedikleri gibi. Bu ülkenin kötülük kadar önemli bir probleminin örgütlü muhalefet programı olduğunu düşünüyorum. Ses çıkarmayarak ve mücadeleyi örgütlemeyerek iktidarın suçuna ortak olan bir muhalefet söz konusu.”Mülteci çocukların gülüşüne de ihraç
Halkların Köprüsü Derneği Başkanı, barış imzacısı, hekim Prof. Dr. Cem Terzi, dün Resmi Gazete’de yayımlanan 701 sayılı KHK ile Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki görevinden ihraç edildi. Türkiye’nin önemli cerrahlarından biri olan Terzi, 1994-95 yıllarında Türk Tabipleri Birliği (TTB) Yönetim Kurulu Üyeliği görevini üstlendi. Terzi’nin pek çok bilimsel eseri, kitapları ve kitap bölümleri ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlandı. Terzi, 5 yıl önce kurulan Halkların Köprüsü Derneği ile 100 bini aşkın mülteciye ulaştı. Mültecilerin sağlık taramasından geçirilmesinde, mültecilere gıda ve barınak sağlanmasında gönüllü hekim olarak çalıştı. Terzi, özellikle Suriyeli mültecilerin yaşam koşullarını rakamlarla ortaya koyan konferanslar düzenledi. Prof. Dr. Cem Terzi, Haziran 2017’de barış bildirisini imzaladığı için Dokuz Eylül Üniversitesi’nce açığa alınan 12 akademisyenden biriydi. Terzi, rektörlüğü protesto etmek için düzenlenen eylemde, “İnsan olarak bizi değerli kılan tek şey; eşitlik, özgürlük, adalet ve barış için ödemeye gönüllü olduğumuz bedellerdir. barış talebi her tür bedeli ödemeye değer. Biz bedel ödeyelim, yeter ki analar ağlamasın” demişti. Daha önce gazetemize konuşan Terzi, Suriyeliler için sosyal uyum politikaları geliştirmek gerektiğini vurgulayarak da şöyle demişti: “Mültecilerle empati kurabilmek çok önemli. Bu insanların zorunda kaldıkları için vatanlarını, yerlerini yurtlarını, anılarını terk edip buraya geldiklerinin farkına varmamız lazım. 6 senedir bu ülkede domatesi toplayan, maden ocaklarında çalışan, bütün atölyelerde emek veren, aynı havayı aynı suyu paylaştığımız, mahalleli olduğumuz insanlardan bahsediyoruz. Artık onları kabul etmemiz ve içimize almamız gerekiyor.” Terzi, aynı zamanda Avrupa Cerrahi Derneği Başkanlığı da yapmıştı.
'Dava bile açılmadı!'
Dr. Nuri Erkin Başer henüz kendileri hakkında dava açılmadığını, ancak savunmasının İsmail Beşikçi gibi olacağını belirterek “Ben böyle düşünüyorum, bu suç olamaz” sözünü anımsattı. Kararın “kötü örnek” olarak ileride siyaset bilimi derslerinde okutulacağını dile getiren Başer, eski Rektör Kasman’la birlikte atılmalarını ise “Ağır baskıcı, totaliter rejimler, her şeyi sopayla çözmüyorlar. Bazen de demokrat gibi görünenlere işlerini yaptırıyorlar. İktidar güçlendikçe asıl sahipleri, maşa tutanları da devre dışı bırakıyorlar” sözleriyle değerlendirdi.