'Marmara Denizi'ne yapılan tüm deşarjlar acilen durmalı'
Marmara Denizi'ni saran ve Kuzey Ege ve Karadeniz'i de hızla etkileyen müsilaja dair konuştuğumuz Hidrobiyolog Levent Artüz, "Ergene derin deniz deşarjı acilen durdurulmalı" çağrısı yaptı.
Marmara Denizi'nin yüzeyini kaplayan deniz salyası (müsilaj), Marmara Bölgesi'nde uzun yıllardan bu yana izlenen vurdumduymaz atık politikasının sonucu olarak karşımızda duruyor. Uzmanlar, Marmara Denizi'nin yıllardan beri alarm verdiğini belirtirken artık son noktaya gelindiğini de vurguluyor.
Evrensel'den Özgür Gültekin, Hidrobiyolog Levent Artüz’le Marmara Denizi'ni saran ve Karadeniz’le Ege'ye taşan müsilajı, sorunun kaynaklarını, bugüne dek yapılanları ve artık neler yapılması gerektiğini konuştu.
Artüz, Marmara Denizi’nin Bedrettin Dalan döneminde “Haliç’in temizlenmesi” operasyonuyla öldürülmeye başlandığını belirterek Ergene Nehri’ndeki atıkların yine Marmara Denizi’ne deşarj edilmesiyle son darbenin vurulduğunu aktardı. Artüz, “Ergene deşarjı hemen şu anda durdurulmalı” çağrısında bulundu.
“TEHDİT BODRUM KIYILARINA KADAR VARDI, BÜYÜK BİR YIKIMA DOĞRU GİDİYORUZ”
Marmara Denizi’ndeki müsilajın bir sonuç olduğu çokça ifade edildi. Peki bu sonucu ortaya çıkaran süreç neydi?
Marmara Denizi'nde 6 Ocak'tan beri çalışıyoruz. Marmara Denizi'nin kuzey kıyılarında, bu zamanda kadar yaptığımız çalışmalara göre beklenmedik balık ölümleriyle karşılaştık. Balıkçılar ve orada oturanlar bize videolar yolladı. Sanırım şubat ayı başlarıydı ve biz bir şeylerin olacağını sezdik.
Ölçüm sonuçlarında bir şeylerin anormal gittiği belliydi Marmara Denizi'nde. Bir iki örnekleme sonrasında çok kısa bir süre içerisinde bunun salyaya evrileceğini fark ettik. O zamandan beri diğer unsurları bir kenara bıraktık ve müsilajı yani deniz salyasını izliyoruz.
Bu olayı büyüten tetikleyici unsur, Ergene derin deniz deşarjının devreye girmiş olması. Şu anda ciddi anlamda Karadeniz ile Kuzey Ege’de ve hatta Bodrum'a kadar ciddi benzer olgulara rastlandı. Marmara’yla aynı değil fakat benzer olgular mevcut. Yani çok büyük bir yıkıma doğru gidiyoruz.
“DALAN’IN ‘HALİÇ’İ TEMİZLEME’ PROJESİ MARMARA’YI KİRLETTİ”
Yaklaşık beş sene evvel Barolar Birliği'nde bununla ilgili bir sunum yaptık. Yani Ergene deşarjı başladıktan sonra yedi ay içinde bu tür bir felaketle karşılaşacağımızla ilgili bir sunum yaptık ve ondan sonraki felaketler zincirini de anlattık. Ancak bu süreci ikiye ayırmamız lazım. Şu anda Marmara Denizi'nde olan olay, 1989 senesinde başlamış olan sürecin bir noktası. Sonu da değil başı da değil, bir noktası.
Neydi bu süreç, işte “Haliç'i gözlerimin renginde yapacağım” sloganıyla başlayan süreç. Marmara Denizi'nde Akdeniz yönünden gelip Karadeniz yönünde giden bir alt akıntı mevcut ki bunun %10’u Karadeniz'e ulaşıyor.
Bu o zaman da biliniyordu, bugün de biliniyor. Ancak, bugünkü tabirle yandaş bilimin yardımıyla, Kuzey Haliç ve Güney Haliç kolektörleriyle Haliç'in pislikleri toplandı ve Ahırkapı'nın önünden bir istasyonla Marmara Denizi'nin altmış üç metre derinliğine, "Karadeniz'e gidecek" denilerek arıtılmaksızın basıldı. Aradan birkaç ay geçti, temmuz ayında Marmara Denizi kıpkırmızı oldu.
O senenin ekim ayında da Marmara Denizi'nde dünyada görülmemiş boyutlarda balık ölümüyle karşılaştık. Adı balık ölümü tabii ancak balıkla birlikte diğer canlılar da öldü. Hatta İstanbul'da, Ankara'da ve Karadeniz'de birçok kentte balık satışı ve tutulması falan yasaklandı.
Ondan sonra biz buna benzer bir zincir halinde her biri birbirinden daha etkileyici olan olgularla karşılaştık. Marmara kıpkırmızı oldu, yemyeşil oldu, denizanaları adaları oluştu. Balık sayısı düştü, yeni türler ortaya çıktı. Yani birçok şey yapıldı bu süreç içerisinde bu kirliliğe bağlı olarak ve bugüne gelindi.
“ERGENE DEŞARJINI DURDURMAZSANIZ EGE VE KARADENİZ’İ DE RİSKE ATACAKSINIZ”
Kirliliğin üç temel fazı var. Birinci fazda kirletici unsuru alıcı ortama bıraktığınızda dayanabilen türler kalır, dayanamayan türler ya ölür ya da o ortamı terk eder. Biz bunu 1989 senesinde az önce bahsettiğim adı “balık ölümleri” olan canlıların ölümüyle yaşadık. Tabii ortamdaki tür çeşitliliği azaldığı zaman rekabet unsurları da ortadan kalktığı için mevcut olan türlerin fert adetlerinde ciddi artış olur. İşte o kırmızı sular, yeşil sular, denizanaları gibi bazı türlerin anormal derecede patlaması gibi olayları biz bu fazın içinde yaşadık.
Şu anda yaşadığımız olay da esasında mart ayında bir bitkisel planktonun anormal derecede üreyip sonra kırılması, yani ölmesiyle hücre içi sıvılarının ortama yayılması durumu. Yani şu anda gördüğümüz nihai ürün, mart ayında imalata başlandı, aşağı yukarı bir iki günde imalat tamamlandı ve biz şu anda nihai ürünle oynuyoruz.