Emin Çölaşan: Şimdi işin yoksa uğraş dur bakalım!
Sözcü Gazetesi yazarı Emin Çölaşan, Türkiye'de ev hapsinde bulunan Rahip Brunson üzerinden gerilen ABD-Ankara ilişkilerini köşesine taşıdı.
Sözcü Gazetesi yazarı Emin Çölaşan'ın "Al papazı ver Rıza'yı diyemedik!" başlıklı köşe yazısı şöyle:
"Sevgili okurlarım, İzmir'de tutuklu yargılanan ABD vatandaşı papaz Brunson yüzünden başımıza ne belalar açıldı…
ABD hükümeti açıklama yaptı:
Türkiye'nin İçişleri ve Adalet Bakanlarının ABD'de bulunan bütün mülklerine ve parasal varlıklarına tedbir konulmuştur!
Demek ki bizim iki Bakan Bey, her şeylerini oraya istiflemişler!
Böyle bir şey elbette yok.
Orada ne mülkleri var, ne de paraları.
O halde bu karar sembolik olmaktan öteye gidemez.
ABD tarafından Türkiye'ye uygulanmasına başlanan ceza yaptırımlarının ilk adımıdır.
* * *
Dün aynı doğrultuda bir açıklama Recep Bey'den geldi.
Biz de karşılık olarak ABD İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanının Türkiye'deki malvarlığına el koyma kararı almışız!
Oysa o şahısların da Türkiye'de herhangi bir varlığı, para hesabı olmadığı biliniyor.
Dolayısıyla iki taraf ta birbirine oyun oynuyor, bu yolla güç gösterisi (!) yapmaya kalkışıyor.
Dostlar alışverişte görsün!
* * *
Bu süreçte önemli olan, ABD'nin bundan sonra atacağı yaptırım adımlarıdır.
ABD öncelikle bir tek şey istiyor:
“ABD vatandaşı olan papazı serbest bırakın, ülkesine dönmesini sağlayın.”
Aslında bu diplomasiyi biraz daha sessiz ve sabırla götürselerdi, bu iş zaten olacaktı.
Ancak bizim iktidarın burada çok önemli bir açmazı var.
Hem Türkiye'de, hem de bütün dünyada, işlerine geldiği zaman nutuk atıyorlar:
“Türk yargısı bağımsızdır. Kararını sadece yasalara göre verir. Türk yargısı hükümet dahil hiçbir yerden talimat
almaz!”
Bunun böyle olmadığını hem biz biliyoruz, hem de bütün dünya biliyor.
* * *
ABD işte bu konuda aceleci davrandı ve papazın bir an önce, hükümetin vereceği talimatla serbest bırakılmasını yüksek sesle istemeye başladı.
Aslında papaz tek başına biri olsaydı, bırakılması işten bile değildi.
Ama bizim de karşı taraftan isteklerimiz vardı:
“Siz önce Fetullah'ı bize verin, sizin ülkede görülmekte olan Halkbank davasını bizim lehimize çevirin. Hapis cezası verdiğiniz genel müdür yardımcısı Hakan Atilla'yı da Türkiye'ye iade edin…”
* * *
Dikkat ediniz, bu kanlı pazarlık (!) sürecinde Türk vatandaşı olan ve ABD'de hapis yattığı iddia edilen Rıza Zarrab'ın ismi hiç geçmiyor.
Bazıları onun zaten serbest bırakıldığını, keyfinin son derece gıcır olduğunu savunuyor.
Bizim iktidar geçmişte çok büyük hizmetlerinden yararlandığı Rıza'yı neredeyse unuttu, defterden sildi!
Oysa o adam çok önemliydi…
Türkiye'de milyarlarca dolara hükmetmiş, bazı bakanlara ve banka genel müdürlerine nice rüşvetler yedirmişti.
O rüşvetleri yiyenlerin, paraları evlerinde ayakkabı kutularında saklayanların, para sayma makinelerinde sayanların, evlerine gönderilen çikolata kutularından çıkan paracıkları afiyetle yiyenlerin “Marifetleri (!)” gerçi çok büyüktü…
Ama onları Türkiye'de yargılayacak bir güç hiçbir zaman ortaya çıkmadı.
Şimdi hepsi ellerini kollarını sallaya sallaya aramızda “Onurlu vatandaşlar” olarak dolaşıyor.
* * *
Rıza derseniz, günün birinde hiç umulmadık bir biçimde ABD'de tutuklanıp içeri tıkıldı…
Şimdi ise sesi soluğu çıkmıyor, nerede olduğu ve işler çevirdiği bilinmiyor.
Bir hata yapıp ABD'ye gitmeseydi, o da aynı biçimde şimdi aramızda dolaşıyor olacaktı.
* * *
Hiç kuşkum yok…
Bizimkiler papazı bırakma karşılığında Fetullah'ın iadesini ısrarla istemeseydi, Rıza'yı kurtarma şansı yüksek olurdu!
“Biz papazı bırakalım… Sen al papazı, karşılığında bize Rıza'yı ver…”
ABD Fetullah'ı nasıl olsa vermeyecek.
Bunu bütün dünya alem biliyor.
Hiç değilse Rıza'ya kavuşmuş olurduk yani, fena mı olurdu!
* * *
Şimdi ise iş gereksiz yere büyütüldü, İçişleri ve Adalet Bakanlarının olmayan mallarına mülklerine karşılıklı olarak, göstermelik el konuldu!
ABD'den yaptırımlar geldi, yenilerinin eli kulağında.
Ekonomimiz zaten kan ağlıyor, çökme aşamasında.
İşin şakası kalmadı.
Durup dururken başımıza iş açtık…
ABD vatandaşı bir papaz uğruna değer miydi bütün bunlara canım, değer miydi?
“Ver Rıza'yı al papazı” diyemedik.
Deseydik bu iş olacaktı.
Şimdi işin yoksa uğraş dur bakalım!