Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, 'yeni tehdidi' açıkladı: Alınması gereken tedbirler...
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, aşı tereddütünü ve hakikat gevezeliği olarak isimlendirilen kavramı değerlendirdi.
Hürriyet gazetesi yazarı Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, koronavirüs salgınında beklenen 4. dalgayı ve toplumdaki aşı tereddütünü köşesinde değerlendirdi.
Osman Müftüoğlu'nun "Yeni bir sorun ‘hakikat güvenliği" başlıklı yazısı şöyle oldu:
Varlığını giderek hissettiren “4. dalga tehdidi” ve “aşı tereddütü” meselelerimize bir de “yangın felaketi” eklenince “hakikat güvenliği” konusu son günlerin en önemli sorunlarından biri oldu.
Bu nedenle 28 Temmuz 2021’de BBC News’de yayımlanan bir yazıyı sizinle de paylaşma ihtiyacı duydum. Yazıyı hazırlayan Cambridge Üniversitesi’nin bir araştırmacısı: Elizabeth Seger. Yazar daha en baştan en vurucu cümlesini kullanmış:
“COVID-19 PANDEMİSİ BİR ŞEYİ NETLEŞTİRDİ: Ölüm kalım meselelerinde bile toplumun tamamının davranışını eşgüdüm içerisine sokmak çok zor.”
Yazar bu kanaatinin nedeni olarak da “aşı tereddütü” meselesini göstermiş ve yazısına şu cümlelerle girmiş: “Dünyanın koronavirüsü yenebilmesi için nüfusun büyük bir bölümünün aşı olması gerekiyor ve çok az sayıdaki demokratik ülkede hükümetler aşıyı ‘zorunlu’ hale getirmeyi tercih ediyor. Bunun yanında dünya çapında ciddi düzeyde bir ‘aşı tereddütü meselesi’ -maalesef- mevcut...”
YENİ TEHDİT HAKİKAT GEVEZELİĞİ
Araştırmacı Elizabeth Seger’e göre, “En kötü yeni senaryolardan biri de ‘hakikat gevezeliği’dir. Bu senaryoda, gelecekte, toplumların genelinde gerçek ile kurgu arasındaki farkı ayırt etme yeteneği tümüyle ortadan kaybolabilir. Her ne kadar bilgiye erişim çok kolay olsa da insanlar gördükleri, okudukları ya da duydukları şeylerin güvenilir olup olmadığını -net ve açık olarak- söyleyemez hale bile gelirler ki bu tüyler ürpertici bir olasılıktır.”
Anlaşılan o ki yazarın gündeme getirdiği “hakikat gevezeliği” kavramını da önümüzdeki günlerde çok sık kullanacağız.
YAZARA GÖRE ÇÖZÜM NE
Araştırmacı Elizabeth Seger, “Küresel çaptaki bir krize verilen farklı tepkiler ileride ortaya çıkabilecek yeni pandemilerden iklim değişikliğine kadar, karşılaşabileceğimiz muhtemel krizler için de endişe verici yeni bir eğilime işaret ediyor... Başka bir ifadeyle, dünyanın kurtuluş reçetesinin ayan beyan ortada olduğu durumlarda bile ‘çarpık ve güvenilmez bir bilgi ekosistemi’ doğrunun hayata geçirilmesinin önünde önemli bir engel teşkil edebiliyor” diyor.
Yazar bu kanaatinin nedeni olarak da “aşı tereddütü” meselesini göstermiş ve yazısına şu cümlelerle girmiş: “Dünyanın koronavirüsü yenebilmesi için nüfusun büyük bir bölümünün aşı olması gerekiyor ve çok az sayıdaki demokratik ülkede hükümetler aşıyı ‘zorunlu’ hale getirmeyi tercih ediyor. Bunun yanında dünya çapında ciddi düzeyde bir ‘aşı tereddütü meselesi’ -maalesef- mevcut...”
SORU ŞU ‘HASIMLAR’ VE ‘BECERİKSİZLER’
Elizabeth Seger’a göre, “Sosyal medya platformları üzerinde aynı inanç ve değerler etrafında birleşen topluluklar oluşturmak ve bunlara katılmak şimdi hiç olmadığı kadar kolay... Bilgiyi dağıtmak ve bilgiye erişmek için de aynı şeyler söz konusu. Bu durumun dezavantajı ise insanların kasten ya da yanlışlıkla hatalı veya yanıltıcı bilgiyi yaymasının kolaylaşması. Bilginin ulaştığı kişileri kötü bir niyetle yanlışa yönlendirmek veya aldatmak amacıyla kasıtlı olarak bilgiyi manipüle eden aktörler (bunlar bireyler, kuruluşlar veya devletler olabilir) insanları yanıltıcı veya yanlış bilgilere dayalı olarak harekete geçmeye teşvik etmek için sık sık ‘karşı saldırılar’ düzenlerler...”
Yazar bu aktörleri “hasımlar” olarak tanımlıyor. Ayrıca yanlış veya temelsiz bilgileri art niyet olmaksızın ya da tesadüfen yayan aktörlerin de varlığına işaret ediyor, onları da “beceriksizler” olarak tanımlıyor. Yazara göre, “Aşının yan etkilerine karşı temkinli olan bir bilim insanı verdiği herhangi bir mülakatta her ne kadar iyi niyetli de olsa ‘biraz endişe verici bir yorumda’ bulunabiliyor ve bu ‘masum yorum’ daha sonra sosyal medyada müthiş bir hızla yayılarak yaygın bir ‘aşı karşıtı kampanya malzemesi’ne dönüşebiliyor.”
UNUTMAYALIM GÜVEN EROZYONU DA MÜHİM BİR MESELEDİR
Elizabeth Seger yazısında “güven erozyonu” meselesine de dikkati çekiyor ve şu önemli bilginin altını -ısrarla- çiziyor: “İnsanlar normalde başkalarına ne zaman -ve ne kadar- güveneceklerine karar vermek için doğal bazı teknikler geliştirir. Örneğin, bir kişiye ne kadar çok insan inanıyorsa o kişiye güvenmek de o kadar mümkün -ve kolay- hale gelir. Diğer taraftan kendi topluluğumuzda yer alanlara da daha fazla -ki bence daha çabuk ve kontrolsüz- inanma eğilimi gösteririz... Ama bilelim ki bu dönemdeki yeni bilgi teknolojileri bu yöntemleri de boşa çıkarabiliyor... Yeni bazı teknolojiler bilinç altımızda ses tonu ve beden dilindeki dürüstlük veya samimiyetsizlik izlerini aramaya yönelik eğilimlerimizi bile ele geçirebiliyor. Ayrıca ‘sanal ortamda oluşturulmuş konuşmalar’ veya ‘deepfake videolar’ biri yalan söylediğinde bizi uyaran ipuçlarını ortadan kaldırabiliyor.”
Anlaşılan o ki “güven erozyonu” meselesine de en az “hakikat gevezeliği” ve “hakikat güvenliği” kavramları kadar önem vermemiz gereken enteresan bir dönemden geçiyoruz.
NE YAPMALIYIZ KİRLİ BİLGİDEN KORUNMAK İÇİN...
Salgın, yangın deprem hangisi olursa olsun herhangi bir kriz anında özellikle internet aracılığıyla şu veya bu nedenle yanlış ya da yanlı kirli bilgiler müthiş bir hızla yayılabiliyor. Alınması gereken tedbirleri ise uzmanlar 3 başlıkta özetliyor...
- BİR/DOĞRULAYIN: Önünüze konan her bilgiyi özellikle de iddia düzeyinde olanları en az 2 farklı kaynaktan doğrulamaya gayret edin.
- İKİ/SORGULAYIN: Haberi veren bilgi kaynağını da araştırmayı ve sorgulamayı unutmayın.
- ÜÇ/UYARIN: Yanlış olduğundan emin olduğunuz bilgiler konusunda çevreniz ve paylaşım yapan herkesi uyarmayı vazife sayın.