Türkiye'nin yaşlı nüfus oranı 2060'ta Avrupa seviyesine gelecek
Uzmanlar Türkiye'de 2060 yılında yaşlı nüfus oranının Batı Avrupa ülkeleriyle aynı seviyeye geleceğini öngörüyor.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, doğurganlık hızı 2001 yılında 2,38 çocuk iken 2020 yılında 1,76 çocuğa gerileyerek nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10'un altında kaldı.
Türkiye, 83 milyon 384 bin 680 kişiyle nüfus büyüklüğüne göre 235 ülke arasında 19'uncu sırada yer alırken, dünya toplam nüfusunun yüzde 1,1'ini kapsadı.
Doğurganlık hızı, 2001 yılında 2,38 çocuk iken 2020 yılında 1,76 çocuk olarak gerçekleşti. Bu durum doğurganlığın, nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10'un altında kaldığını gösterdi.
Yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve üzeri, 2015 yılında 6 milyon 495 bin 239 kişi iken son 5 yılda yüzde 22,5 artarak 2020'de 7 milyon 953 bin 555 oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2015 yılında yüzde 8,2 iken 2020 yılında yüzde 9,5'e yükseldi.
Öte yandan, TÜİK'in nüfus projeksiyonlarına göre yaşlı nüfus oranının 2025 yılında yüzde 11, 2030 yılında yüzde 12,9, 2040 yılında yüzde 16,3, 2060 yılında yüzde 22,6 ve 2080 yılında 25,6 olacağı tahmin ediliyor.
'NÜFUSUNU YENİLEYEMEYEN ÜLKE'
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Şehir Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Murat Şeker ise Türkiye'nin son yıllardaki demografik dönüşümüne bakıldığında artık nüfusunu yenileyemeyen bir ülke konumuna geldiğini belirtti.
Prof. Dr. Şeker, "Nüfus yenilenme düzeyi olan 2,1'in altındaki gerçekleşmeler, genç nüfusun giderek azalacağına projekte ediyor. Bu oran bu düzeylerde devam ederse Türkiye'de oranı giderek azalan bir genç nüfusla karşılaşacağız. Bu durum iş gücü piyasalarında zamanla yansıyacak, yaş bağımlılık oranı giderek artacaktır. Yani çalışma çağındaki nüfus oransal olarak azalmaya başlayacak, 65 yaş üstü nüfus giderek artacak böylece yaş bağımlılık oranı yükselecektir." diye konuştu.
Doğurganlık hızı azaldıkça, ortalama yaşam süresi de arttıkça toplumdaki ortanca yaşın da giderek arttığına dikkati çeken Şeker, 2015'de yüzde 31 iken, 2020'de yüzde 32,7 olan ortanca yaşın 2030'da yüzde 35'i, 2060'da ise yüzde 40'ı geçeceğinin öngörüldüğünü aktardı.
Türkiye nüfusunun giderek yaşlandığının altını çizen Şeker, şu bilgileri verdi:
"Öyle ki son 5 yıla bile baktığımızda yaşlı nüfusun yüzde 22,5 arttığını görüyoruz. Nüfusun yaşlanması şu demek, toplumda 65 yaş üstü insanların oransal payının yükselmesi. Bu diğer yaş gruplarının oransal olarak payının azalması sonucunda gerçekleşiyor. Burada da doğurganlık hızının düşmesi ana etken. Projeksiyonlara baktığımızda şu anda yüzde 10 düzeyinde olan yaşlı nüfus oranının 2030'da yüzde 13, 2040'ta yüzde 16, 2060'da yüzde 20'nin üstüne çıkması bekleniyor. Örneğin, 20 yıl sonra toplumdaki 0-14 yaş grubunun oranı yaşlı nüfus oranının altında kalacağı öngörülüyor."
'YAŞLI NÜFUS İÇİN KAMU POLİTİKALARI ÜRETİLMESİ GEREKİYOR'
Prof. Dr. Şeker, doğurganlık hızındaki gerilemenin Türkiye'yi AB ülkeleri ortalamasına doğru yaklaştırdığına işaret ederek, "AB ortalaması 1,5 düzeyinde seyrederken yakın zamanda biz de bu ortalamaya erişeceğiz. Doğurganlık hızındaki düşüş üssel olarak artıyor. Örneğin, 2000-2010'u kapsayan 10 yılın karşılaştırılması yapıldığında yüzde 12,6 oranında düşüş gözlenirken, 2010-2020 dönemindeki ikinci 10 yıla bakıldığında yüzde 15,4 oranında bir azalış var. Dolayısıyla önümüzdeki 10 yıl içinde AB ortalamasına ineceğimizi söyleyebiliriz. Yaşlı nüfus oranı da giderek artmakta, Türkiye artık istatistiksel olarak yaşlı ülkeler liginde yer alıyor. Hayatta kalma süresi yükseldikçe yaşlı nüfus oranı da yükselmeye devam edecektir." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin yaşlılık politikasını şimdiden geliştirmesi ve bu alandaki hazırlıklarını sürdürmesi gerektiğini belirten Şeker, şunları kaydetti:
"Yaşlı nüfus için kamu politikaları üretmemiz gerekiyor. Sosyal güvenlik politikaları burada büyük önem taşıyor. Belki de bundan 20 yıl sonra ilkokul ve kreş ihtiyacından daha çok sağlık kurumları, aile sağlık merkezlerine ihtiyaç duyulacak. Bunu dikkate alarak kamu kaynaklarını planlamamız gerekiyor. Doğurganlık hızının düşmesinde ekonomik koşullar önemli rol oynuyor. Giderek artan evlilik yaşı düzeyleri, tek çocuklu ya da çocuksuz aile yapısının yaygınlaşması nüfusun yenilenmesinin önündeki engeller olarak görünüyor. Ekonomiye güven, geleceğe güven ve beklentiler oldukça önemli. Tabii hayata bakış ve hayattan beklentiler de sosyolojik olarak bir dönüşüm içinde. Demografiyi yönetmek çok güçtür, nüfus politikaları ancak diğer ekonomik ve sosyal politikalarla birlikte desteklenirse başarıya ulaşılabilir. O yüzden bu süreci engellemek veya dönüştürmekten ziyade hazırlıklı olmanın çok daha önemli olduğunu düşünüyorum." (AA)