Danıştay'dan talan yönetmeliğine durdurma
Tarım arazilerini yapılaşmaya açan yönetmeliğe durdurma kararı geldi .
DANIŞTAY 10’uncu Dairesi’nce ’Tarım Arazilerinin Korunması, Kullanılması ve Planlanmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’e karşı, tarım arazilerine inşaat yapılmasının önünü açacağı endişesiyle açılan davada, yürütmeyi durdurma kararı verildi.
TARIM ve Orman Bakanlığı tarafından 24 Ocak 2018 tarihinde ’Tarım Arazilerinin Korunması, Kullanılması ve Planlanmasına Dair Yönetmelik’te değişiklik yapıldı. İllerde vali başkanlığında 9 üyeden oluşan Toprak Koruma Kurulu’nca karar alınması konusunda, ’Kurulun üye tam sayısı ile toplanması esastır, ancak zorunluluk halinde en az altı üye ile toplanabilir.
Kurul, kararları en az beşte üç çoğunlukla ve en az altı üyenin aynı yönde oy kullanması şartı ile alır. Ancak kamuya ait enerji ve ulaşım yatırım projelerinde Kurul, kararları toplantıya katılan üyelerin çoğunluğu ile de alabilir’ hükmü getirildi.
Düzenlemenin tarım arazilerine inşaat yapılmasının önünü açacağı ileri sürülürken, Foça Belediye Başkanlığı ile Kıyı Ege Belediyeler Birliği’nce yürütmenin durdurulması ve iptali istemiyle dava açıldı.
Davaya bakan Danıştay 10’uncu Dairesi tarafından düzenleme için yürütmenin durdurulması kararı verildi. Kararın gerekçesinde, nispeten daha az tarım toprağının amacı dışında kullanılmasına sebebiyet verecek daha basit kararlarda toplantı ve karar yeter sayılarında nitelikli çoğunluk aranmaktayken, daha geniş alanların tarım dışına çıkarılmasını gerektiren bir kısım yatırımlar yönünden adi çoğunluğun yeterli bulunmasının çelişkili olduğu belirtildi. Enerji ve ulaşım yatırımlarının kamusal niteliği dikkate alındığında ’kamuya ait’ ve ayrıca ’zorunluluk halinde’ ifadeleriyle belirsiz durum oluşturulmasının ve toplantı yeter sayısının 6 üyeye, enerji ve ulaşım yatırımları yönünden ise karar yeter sayısının 5’te 3 çoğunluktan niteliksiz çoğunluğa düşürülmesinin, kanunun, tarım dışı kullanımda kamu yararı olsa dahi toprak bütünlüğünü ve verimliliğini korumaya yönelik amacına ve açık şekilde 13. maddesine aykırı bulunduğu kaydedildi.
Kararda, "Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri arasında sayılan hukuk devletinin en önemli unsurlarından birisi ’hukuki güvenlik ilkesi’dir. Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Anayasa Mahkemesi, 16/06/2011 tarih ve E:2009/9, K:2011/103 sayılı kararında hukuki belirliliği, ’Belirlilik ilkesi yalnızca yasal belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği ifade etmektedir. Erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla yasalar, mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Aslolan muhtemel muhataplarının mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini öngörmelerini mümkün kılacak bir normun varlığıdır’ şeklinde ifade etmiştir. Dava konusu düzenlemenin ise yukarıda belirtilen gerekçelerle, hukuki belirlilik ve hukuki güvenlik ilkeleriyle bağdaşmadığı sonucuna varılmaktadır" denildi.