Nesil araştırmacısı Evrim Kuran, Türkiye'den gidenleri yazdı
Nesil araştırmacısı Evrim Kuran, Türkiye'de göç yaşının giderek düştüğünü, hatta lise düzeyine indiğini söyledi.
"Her insanın gitmeye hakkı vardır, onu kalmak için ikna etmesi gereken ülkesidir" der Amin Maalouf.
Bu cümle, Türkiye'de son yıllarda artan yeni nesil göç hareketini tam anlamıyla anlatıyor. Nesil araştırmacısı Evrim Kuran da "Onlar Göçtü Buradan" adlı araştırma kitabına Maalouf'un bu sözüyle başlıyor.
Independent Türkçe'den Müjgan Halis'in haberine göre, Kuran'ın 3 Şubat 2020 ila 6 Temmuz 2020 arasında yaptığı ve 118 ülkenin 728 kentinde Türkiye'den göç eden 3 bin 253 katılımcıyı dahil ettiği araştırması, Türkiye'nin yetişmiş gençlerini kendi bağrında tutmaya çok da ikna edemediğinin kanıtı.
Kuran'ın araştırmasına konu olan gençlerin yüzde 71,7'si üniversite mezunu. Katılımcıların yüzde 47,2'si şu anda yaşadıkları ülkeye 2016-2020 yılları arasında yerleşmiş, yoğunluklu yerleşim yılı ise 2019.
Evrim Kuran, 2011-2015 yılları arasında Türkiye'nin göçmen oranının yüzde 17,2; 20006-2010 arası oranımız yüzde 10,6 ve 2000-2005 yılları arasındaki oranımız ise yüzde 10,3 olarak ortaya çıktığını belirtiyor ve bu dağılımın Türkiye'nin son 20 yılındaki beyin göçü eğilimini ortaya koyduğunu söylüyor.
Türkiye'den Vietnam'a…
Araştırmaya imza atan Evrim Kuran da bir göçmen. Beş sene önce Türkiye'den ayrılıp Kanada'ya yerleşmiş.
O dönemde de halihazırda yürüttüğü gençlik araştırmalarında genç yeteneklerin Türkiye dışında yaşama gibi motivasyonları olduğunu gözleyen Kuran, kendisinin neden gittiğini şu sözlerle anlatıyor:
Çocuğumun eğitimiyle ilgili kaygılarım oluşmaya başlamıştı. Onun eğitime daha iyi yatırımlar yapmıştım, dünya vatandaşı olabileceği, gerçekten uğraşması gereken dertlerle uğraşabileceği bir hayatının olmasını istedim. Birinci motivasyonum buydu. Açıkçası ne idüğü belirsiz bir eğitim sisteminde, hangi amaçla değiştiği belli olmayan sınav sistemleriyle ve akabinde karşılaşacağı istihdam sorunlarıyla mücadele etmek yerine, hayatı keyifli yaşasın, daha çağdaş daha demokratik bir ortamda büyüsün istedim. Kendi adıma da işlerimi daha küresel bir perspektife taşımak istiyordum zaten.
Resmi veriler de Kuran'ın ortaya çıkardığı verileri doğruluyor. Son üç yılda 10 bin milyoner ile 13 bin girişimci ve iş insanı, toplam 23 bin kişi Türkiye'yi terk etti.
Böylece Türkiye, Çin ve Hindistan'ın ardından dünyada en çok milyoner kaybeden üçüncü ülke oldu.
Türkiye'den yurt dışına göç eden kişi sayısı da üç yılda yüzde 97 arttı. 2016'da 609 bin 326 olan yurt dışına giden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayısı, 2018'de 136 bin 740'a yükseldi.
TÜİK'in açıkladığı göç istatistiklerine göre 2019 yılında en fazla 25-29 yaş arası nüfusun Türkiye'den göç ettiği görüldü. Bu yaş aralığı göç eden nüfusun yüzde 41'ini oluşturmaktaydı.
İstatistiklere göre, 2018 yılında da göç edenlerin en büyük bölümü 25-29 yaş grubundaydı.
Onlardan biri 1986 doğumlu Sema. 2016 yılında Vietnam'a yerleşmiş.
Türkiye'de bir fen lisesinde İngilizce öğretmeni olarak çalışırken, Vietnam'da öğretmenlik yapma fırsatıyla karşılaşınca kendisini bir haftada orada bulmuş.
Hikayesini şöyle anlatıyor:
Vietnam'da mutluyum. Profesyonel olarak tatmin olmamın ötesinde bir kadın olarak da burada kendimi Türkiye'de hissettiğimden daha farklı, daha rahat hissediyorum… Artık benim için ev Vietnam…
Ben bir göçmen miyim, bilmiyorum. Ya da gurbetçi miyim? Hayır, sanırım değilim. Ben Türk'üm. Bayramda kolonyamı, şekerimi, baklavamı alıyorum. Çevremdekilere ritüellerimizi anlatıyorum, Türk yemekleri yapıyorum. Türk kültürünü, Atatürk'ü anlatmak hoşuma gidiyor. Bununla gurur duyuyorum ama artık kendimi Türkiye'de bir yabancı gibi hissediyorum.
Evrim Kuran, Türkiye'de göç yaşının da giderek düştüğünü, hatta lise düzeyine indiğini söylüyor.
UNESCO verilerine göre, Türkiye'den her yıl 50 bin öğrenci yurt dışına okumaya gittiğini söyleyen Kuran, şu tespiti yapıyor:
İstanbul Erkek Lisesi'nden 2019'da mezun olan gençlerin yüzde 52,6'sı, Alman Lisesi'nden mezun olanların yüzde 94,7'si, Galatasaray Lisesi mezunlarının da yüzde 32,6'sı yükseköğrenim için Almanya, ABD, Kanada ya da Fransa'ya gitti.
Ekonomik nedenlerle gidip siyasi nedenlerle kalıyorlar
Araştırmada katılımcılara pek çok soru yöneltmiş elbette Evrim Kuran. İlk ve en önemli soru ise, göçmenlerin Türkiye'den ayrılma kararı vermelerindeki en önemli etkenin ne olduğu.
Cevaplar ilk iki sırada ekonomik etkenler ile ülkenin siyasi ikliminin yer aldığını gösteriyor. Bu iki yanıtı, iş olanaklarının yetersizliği, eğitim ve gelişime dair kısıtlamalar izliyor.
Evrim Kuran gidenlerin en önemli kaygısının gelecek kaygısı olduğunu vurguluyor:
Bunu sadece gidenlerle yaptığımız görüşmelerde değil, kalanlarda da görüyoruz. Türkiye'nin gençlerinin en büyük derdi, umutsuzluk ve yakın geleceğe dair karamsarlık. Ama gitmeyi tetikleyen bir numaralı unsur, ekonomik kaygılar. Fakat orada kalmayı tetikleyen en önemli unsur ise demokrasiyle ilgili. Yani ekonomik nedenlerle gidiyorlar sosyal refah, özgür ortam, düşünce özgürlüğü gibi nedenlerle de kalmayı tercih ediyorlar.
Türkiye'den göçen gençler, halen yaşadıkları ülkelerde en çok özgürlük, demokrasi ve insan haklarının varlığından mutlu olduğunu söylüyor.
Onları mutlu eden diğer sebepler ise, gelişmiş ekonomi ve yüksek kazanç gibi etkenler.
Peki, Türkiye'yi ardında bırakan bu gençlerin mutsuzlukları?..
Evrim Kuran, yanıtların kendisini şaşırtmadığını söylüyor ki, ilk sırada memleket hasreti geliyor.
Ayrıca sosyal hayat ve insan ilişkilerinin de Türkiyeli göçmenleri zorladığını, ardından coğrafya ve iklim koşullarının da başka zorlayıcı etkenler olduğunu vurguluyor.
Kendisi de bir göçmen olarak duygusunu şu sözlerle ifade ediyor:
Türkiye'ye daha sık gelsem de ben dahil görüştüğüm tüm göçmenlerde temel özlem konusu elbette ki arkadaşlar, dostlar, aile. İnsan insanı özlüyor.
Peki, gittikleri ülkelerin yaklaşımı nasıl:
Ülkeden ülkeye değişiyor ama genelde gidilen ülkelerde kapsayıcı şartlarla karşılaşılıyor. Ama yine de kültürel olarak dünyanın en gelişmiş ya da en göçmen dostu ülkesinde bile göçmen olduğunuzu hissetmemeniz mümkün değil. Ah o ait olamama hissi.
"Türkiye evim değil, bir boşluğun içindeyim"
1992 doğumlu ve 2016'dan beri Kanada'nın Toronto şehrinde yaşayan Seray, Türkiye'ye dönmeyi düşünmeyenlerden ve ait olamamayı şu sözlerle anlatıyor:
Ben kimim? Göçmen miyim? Nereliyim? Torontolu değilim. Ankaralı değilim. Ev benim için hiçbir yer değil artık. Türkiye evim değil. Kanada da değil. Ortada uzayan bir boşluğun içindeyim.
Araştırmada katılımcılara yaşam standartlarını da sormuş Evrim Kuran. Ve yüzde 68,9'unun yaşam standartlarının yükseldiğini belirttiğini, bu yanıtı verenlerin yüzde 72'sinin ise üniversite mezunu olduğunun altını çiziyor.
Kuran, göç edilen kentler arasında yaşam standardı en yüksek lokasyonun ise Dubai olduğuna dikkat çekiyor.
Türkiye'de üniversite bitirip gittikleri ülkelerde vasıfsız işlerde çalışmayı kabul eden gençlerin duygusuna dair sorumuza şu yanıtı veriyor Kuran:
Vasıfsız işlerde çalışıyorlar ama bunun bir geçiş aşaması, bir faz olduğunu biliyorlar. Yani o vasıfsız işlerin kendi makus talihleri olmadığını bilerek katlanıyorlar. Kendi ülkelerinde diplomalı işsizler olarak yaşarken, gittikleri ülkelerde fırsat eşitliğine erişebileceklerini bilerek, umuda gidiyorlar aslında.
Hasrete, yalnızlaşmaya, iklime uyumlanamamaya, pandemi şartlarına rağmen, araştırmayı yaptığı dönemdeki duygu durumu da Kuran'ın peşine düştüğü bir başka soru.
Bu soruya Türkiye'nin yeni nesil göçmenlerinin yüzde 66,1'i 'Huzurluyum' yanıtını vermiş.
Kuran, "Göçmenin huzurunu korumak için taktiği şudur: Ülkesinden ayrılma nedenini her sabah kendisine hatırlatmak" diye yorum yapıyor.
Dönmenin koşulu: Siyasi iklim
Peki, çoğunluğu gittiği ülkede huzurlu, mutlu olan yeni nesil göçmenler bir gün Türkiye'ye dönmeyi düşünüyorlar mı?
Bu soruya katılımcıların yüzde 42,1'i 'Evet' yanıtını veriyor. Dikkat çekici olan yüzde 39,7'nin kararsızlığı.
"Belli ki epey yoğun oranda kararsızlık içeren bir gidiş ve kalış bu" diye yorumluyor bu oranı da Kuran.
Merak ettiğimiz bir başka detay, bu genç insanların hangi koşullar değişirse Türkiye'ye dönmeyi düşünebileceği...
Araştırmada bu sorunun da yanıtı var:
Katılımcıların ilk sıradaki yanıt siyasal koşulların değişmesi, yüzde 27,1. Hemen ardından gelen koşul ise ekonomik şartların değişmesi, yüzde 23,1.
Göçmenler "Bugün tekrar karar verme şansınız olsaydı, Türkiye'den göç eder miydiniz" sorusuna ise yüzde 70 oranında 'Evet' yanıtını veriyor.
Evrim Kuran bu oranları "Hiçbir çelişki yok, gitme sebepleri belli, kalma sebepleri belli, memleketi özledikleri belli. O yüzden Maalouf'un dediği gibi dönmesi için şartları oluşturması gereken ülkedir, bu gençler değil" diye yorumluyor.
1983 doğumlu Ela da onlardan biri. 2014'te Brezilya'nın Sao Paulo şehrine yerleşmiş, küçük bir Türk lokantası açmış ve her gün 'İyi ki geldim' dediğini anlatıyor. Üstelik Türkiye'de maddi anlamda daha rahat bir hayatı varken.
Buna rağmen Türkiye'ye dönmeyi düşünmüyor:
Kolaylıkla dost olabilen bir kültür gördüm. Türkiye artık böyle değil. Her fikre ve her bireye saygı duyulan bir ülkede yaşamaktan, özel sağlık sigortam olmamasına rağmen devletten çok kaliteli sağlık hizmeti almaktan mutluyum. Öyle ki, bugün ölsem, burada gömülmek isterim.
Evrim Kuran, 12 Eylül 1980 darbesinin apolitikleştirdiği söylenen sonraki kuşaklarla ilgili tespitin, şimdinin gençlerine uygun olmadığını, tam tersine bu kuşağın çok politik olduğunu ve bunun da 2023 seçimlerinde kendisini göstereceğini söylüyor:
80 sonrasının depolitizasyon etkisini tartışamayız ama son iki kuşak gençlik kesinlikle apolitik değiller. Sadece farklı bir politik anlayışları, farklı bir siyasal bakışları var. Önümüzdeki 2023 seçimlerinde ilk kez oy kullanacak gençlerle karşılaşacağız ve o zaman da apolitik olmadıklarını net bir şekilde göreceğiz.
Evrim Kuran, ilk kez oy kullanacak bu genç kitlenin sandığa gideceğini ve önemli kırılmalara neden olacaklarını da öngörüyor.
Evrim Kuran'a yönelttiğim bir soru da yine 12 Eylül darbesi sonrası özellikle eğitim sistemi üzerinden zerk edilen milliyetçi-muhafazakâr duygunun etkisiyle ilgili.
Milliyetçiliğin bu kadar pompalandığı son 40 yıla rağmen gençlerin gitmesini, milliyetçilik bağlamında yorumlamasını istediğimde ise şu yanıtı veriyor:
Bu kadar inanılmaz bir hızla küreselleşen dünyada, sadece Türkiye'de değil dünyanın gelişmiş ülkelerinde de pop milliyetçilik dediğimiz akımların aslında sürdürülebilir ve bir karşılığının olmadığı bu göçlerle bir kez daha kendini gösterdi. Yerel özelikler elbette korunabilir, ama bunun için anlamlı bir mozaik oluşturulmalıdır.
"Eğitim ve istihdam sorunları çözülmezse gidişler artar"
Evrim Kuran, gençlerin gitme eğiliminin artabileceğini de söylüyor. 2021 yılında 73 bin civarında üniversite öğrencisi gençle yaptıkları araştırmada, bu eğilimi tespit ettiklerini vurgulayan Kuran, "Gençlerin yüzde 82'si 'Türkiye dışında kariyer yapmak isterim' dedi, bence bu çok ciddi bir oran ve biz bu araştırmayı dikkatinizi çekerim 2021 yılında yaptık. O yüzden sistemik sorunlar böyle devam ederse, bilhassa eğitim ve istihdam sorunları sürerse, gidişler artar" diye konuşuyor.
Peki, bu vasıflı, yetenekli gençlerin gitme eğilimi sürerse ülkemiz nasıl bir yere dönüşür?
Evrim Kuran bu soruyu çok net bir şekilde yanıtlıyor:
Elbette ki ortalama vasatlık, liyakat problemleri, kayırmacılık her yana yayılır. Kadrolaşmalardan başımızı kaldıramayız. Dolayısıyla vasıfsızlık ülkenin her bir kurumuna, üstelik sadece devlette değil, özel sektöre de ince hastalık gibi yayılır.
Böyle bir ülkeden inovasyon çıkmaz, böyle bir ülke belini doğrultamaz, böyle bir ülkede sosyal refahtan bahsedilemez, genç işsizliğinin yüksek olduğu diğer ülkelerdeki gibi suç oranları artar. O yüzden ben bu konunun Türkiye için sahiden bir beka sorunu olduğunu düşünüyorum.
Bu sene Türkiye tarihinde ilk kez üniversiteli genç işsiz sayısının 1,1 milyona eriştiğini hatırlatan Evrim Kuran, "Peki çözüm ne, yöneticiler bunun farkında mı?" sorumuza ise şöyle yanıt vermeyi tercih ediyor:
Bence farkındalar ama şu anda Türkiye siyaseti her zaman olduğu gibi daha popülist, stratejik değil daha taktiksel konulara eğilmeyi tercih ediyor. Türkiye yetenek kıtlığında dünyanın en yüksek dördüncü ülkesi, yüzde 83 oranında. Yani kurumlar aradıkları yetenekteki insanlara erişemiyor. Üstelik 1,1 milyon üniversiteli işsiz ve 207 üniversite olmasına rağmen.
Yetkin insanlar göçüyorlar bu ülkeden ve bunun farkında olmamak mümkün değil. Bizim ivedilikle eğitim ve istihdam politikalarımızda gerekli düzenlemeleri yapmamız ve bilhassa da tüm kurumlarda liyakatsizlik meselesinin önüne geçmemiz gerekiyor.
Nepotizmin, kayırmacılığın son derece yüksek olduğu bir ülkede yetenekleri tutamazsınız. Kimi tanıdığınızla değil, hangi organizasyonun üyesi olduğunuzla değil gerçekten yeteneğinizle bir yere gelebiliyorsanız, o ülkede zaten beyin göçü vermezsiniz.
Bu Türkiye'nin bütün kurumlarını sarmış bir hastalık. Bu gençler Türkiye'de adalet olmadığını düşünüyor ve gidiyor. Biz okullarımızda 21'inci yüzyıl insanı yetiştirmiyoruz, o yüzden de gençlerimiz küresel dünyanın olanaklarından faydalanmak istiyor.