Susurluk skandalının 25. yılı: Siyaset-mafya ilişkisi, kayıp silahlar, soruşturulmayan dosyalar
Balıkesir'in Susurluk ilçesi yakınlarında 3 Kasım 1996'da meydana gelen, Abdullah Çatlı, Gonca Us ve Hüseyin Kocadağ'ın ölümü, dönemin DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'ın yaralanmasıyla sonuçlanan trafik kazasının üzerinden 25 yıl geçti.
FIRAT FISTIK/GERÇEK GÜNDEM
Balıkesir'in Susurluk ilçesi yakınlarında 3 Kasım 1996'da meydana gelen, Abdullah Çatlı, Gonca Us ve Hüseyin Kocadağ'ın ölümü, dönemin DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'ın yaralanmasıyla sonuçlanan trafik kazasının üzerinden 25 yıl geçti. Bu kaza, siyasetçi-polis-mafya üçgenindeki ilişkileri gözler önüne sermiş, derin devlet tartışılır hale gelmişti.
Kuşadası'ndan 3 Kasım 1996'da yola çıkan ve Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ'ın kullandığı 06 AC 600 plakalı Mercedes' marka otomobil, Balıkesir’in Susurluk ilçesinde bir benzin istasyonundan yola çıkan 20 RC 721 plakalı kamyona arkadan çarptı.
İlk başta bu olay “Ölümlü trafik kazası” diye haberleştirilse de hayatını kaybedenlerin kimliği ortaya çıkınca durum daha da büyüdü. 12 Eylül 1980'den önce Ankara'nın Bahçelievler semtinde 7 TİP'li öğrencinin öldürülmesi olayına karışmak ve Mehmet Ali Ağca'nın Malta Cezaevi'nden kaçırılmasına yardımcı olmak suçlarından aranan Abdullah Çatlı, Mehmet Özbay sahte kimliğiyle araçta hayatını kaybetmişti.
Çatlı yalnız da değildi. Araçta polis şefi Hüseyin Kocadağ, manken Gonca Us ve DYP Milletvekili Sedat Bucak da vardı. Bucak yaralandı, Kocadağ ve Us, Çatlı ile birlikte hayatını kaybetti.
Bu kaza, toplumdaki temiz siyaset, temiz toplum isteğini bir kez daha tetikledi ve derin devlet, siyasetçi, polis, mafya üçgenindeki ilişkiler daha fazla sorgulanmaya başladı.
Soruşturma kapsamında ilk iddianame, 13 Mart 1997'de açıklandı. Basında çıkan haberleri ihbar kabul ederek harekete geçen İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede, Ömer Lütfi Topal cinayeti, Tarık Ümit'in öldürülmesi olayı ve Dilek Örnek ile ilgili konulara değinilirken, Sedat Bucak, Abdullah Çatlı, İbrahim Şahin, Korkut Eken ve özel harekat polisleri arasındaki ilişkilere vurgu yapıldı.
YASADIŞI İŞLER İÇİN ÖZEL BULUŞMA
Susurluk kazasında birlikte olanların tesadüfi olarak bir araya gelmedikleri, bu kişilerin yasadışı bazı işler için buluştuklarına değinildi:
''Türkiye'de katliam sanığı olarak gıyabı tutuklama kararı ile yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığı ve cezaevi firarisi olarak İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan bir silahlı eylemciyle, bu kişiyi yakalamak veya bulunduğu yeri derhal güvenlik birimlerine bildirmekle görevli ve yükümlü bulunan üst düzey emniyet mensubu ve bir milletvekilinin aynı ortamda birlikte olmaları ve bu birliktelik Abdullah Çatlı'nın gerçek kimliği bilinerek, uzun süredir yakın ilişkiler içerisinde sürdürülmüş.
Bu kişilerin her üçünün de üzerinde ruhsatlı tabancaları, yanlarındaki korumaların ayrı ayrı zati silahlarının bulunmasına rağmen, ayrıca saldırı, suikast ve gizlice cinayet işlemekte kullanılabilecek vahim nitelik ve sayıdaki silahları ve mermilerle 34 NUL 63 sahte plakaları (koruma amaçlı olmadığı İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün yazı ve araştırmalarıyla ispatlanmıştır) ve birçok sahte belgeleri yanlarında bulundurdukları nazara alındığında, bu kişilerin son olaydaki beraberliğinin basit bir tatil gezisi veya başsağlığı ziyaretiyle izah edilmesi inandırıcı görülmemiştir.''
SÜREKLİ AYDINLIK İÇİN BİR DAKİKA KARANLIK
Derin devlet iddialarının araştırılması ve suçluların cezalandırılması için "Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi" başlatıldı. Tüm Türkiye’de saat 21.00’de ışıklar bir dakika boyunca kapatılıp açıldı.
TBMM’de Susurluk Araştırma Komisyonu kuruldu. Bir süre sonra tartışmaların merkezine İçişleri Bakanı Mehmet Ağar geldi. Ağar istifa etti, ardından da DGM Ağar ve Bucak hakkında dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle fezleke hazırladı. Dokunulmazlıkları kaldırılan iki isim hakkında çete kurmak ve görevi kötüye kullanmak suçlamalarıyla dava açıldı.
Ağar, yargılamasında birçok soruyu cevaplamamasına rağmen davanın üzerine gidilmedi ve sonuçlanmadı. 2011’de Ankara Özel Yetkili 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi, hakkında suç örgütü yöneticisi olduğu iddiasıyla açılan davada Ağar'ın beş yıl hapis cezasına çarptırılmasına hükmetti. Ağar, Aydın'da bulunan cezaevinde 1 yıl 4 gün yattıktan sonra denetimli serbestlikle tahliye edildi.
MİT raporları da yayınlanmasına rağmen davalar ilerletilmedi. Dosyalar soruşturulmadan kapatıldı.
ARAÇTA BULUNAN SİLAH
Susurluk'ta kaza yapan araçta bir adet Beretta marka silah ve susturucu bulundu. Yapılan incelemelerde bu silahın Emniyet Genel Müdürlüğü envanterinde göründüğü ortaya çıktı. İnceleme derinleşince İsrail tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü'ne hibe edilen Uzi ve Beretta marka yaklaşık 30 silahın çok büyük bir bölümünün kayıp olduğu anlaşıldı.
Yapılan balistik incelemeler, kayıp silahlarla örtüşen silahların 1990'lı yıllardaki bazı suikastlarda kullanıldığını gösterdi.
KAMYON ŞOFÖRÜNÜN İFADESİ
Kazadan sonra gözaltına alınan kamyon şoförü Hasan Gökçe'nin yargılanmasına, 20 Kasım 1996'da başlandı. Hasan Gökçe, ısrarla Mercedes marka otomobili görmediğini ve olayın tamamen bir kaza olduğunu söyledi. Gökçe'ye göre, otomobil kamyonun hem sağından hem de solundan basit bir manevrayla geçebilirdi.
Hakim Yaşar Yetiş'in, ''Olay yerini neden terk ettin?'' şeklindeki sorusuna ise Gökçe, ''Otomobildeki ölüleri görünce şuurumu kaybettim'' cevabını verdi. 30 Aralık 1996'da yapılan ikinci duruşmada ise Cumhuriyet Savcısı İsmail Kantaş'ın, Gökçe hakkında dikkatsizlik, tedbirsizlik sonucu birden fazla kişinin ölümü ve bir kişinin yaralanmasına sebep olmak suçundan tutukluluk halinin devamını istedi.
Fakat hakim Yaşar Yetiş, Sedat Edip Bucak'ın şikayetçi olmadığı Gökçe'nin tahliyesine karar verdi. 26 Mayıs 1997'de yapılan beşinci ve son duruşmada Hasan Gökçe, İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Komisyonu'ndan gelen rapor doğrultusunda, 8/6 oranında kusurlu bulunması üzerine 4 yıl hapis ve 1 milyon 260 bin lira para cezasına çarptırıldı.
Mahkeme, daha sonra bu cezayı, 3 yıl hapis ve 945 bin lira para cezasına indirdi ve sanığın tutukluluk süresini dikkate alarak, hapis cezasını 6 milyon 420 bin lira para cezasına çevirdi. Gökçe, Hüseyin Kocadağ'ın eşi kıymet Kocadağ'a da 100 milyon lira tazminat ve mahkeme masrafları olan 35 milyon lirayı ödemeye de mahkum edildi.