Konda araştırması: Türkiye toplumu adalet, eşitlik, özgürlük istiyor
“Türkiye Toplumunda İnsan Hakları Algısı ve Farkındalığı” araştırmasına göre Türkiye toplumunun büyük bölümü insan hakları kavramını eşitlik, adalet, yaşama hakkı ve özgürlük ile ilişkilendiriyor
Araştırma şirketi KONDA, İsveç merkezli uluslararası insan hakları örgüttü Civil Rights Defenders için “Türkiye Toplumunda İnsan Hakları Algısı ve Farkındalığı” başlıklı bir araştırma yaptı. Araştırmanın sonuçları Taksim’de düzenlenen bir toplantıda gazeteciler ve STK temsilcileriyle paylaşıldı.
Civil Rights Defenders Kıdemli Program Yöneticisi İvana Randjelovic’in açılış konuşmasını yaptığı toplantıda, KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır araştırma sonuçlarını aktardı.
31 ilde 2 bin 402 kişinin katılımıyla yapılan araştırmada çarpıcı sonuçlar çıktı.
EŞİTLİK VE ADALET
Araştırmanın sonuçlarına göre insan hakları kavramı vatandaşlar tarafından ilk olarak "eşitlik" ile ilişkilendiriliyor. Türkiye toplumunun büyük kesimi, haklar temelinde eşitlik olduğunu net bir şekilde ifade ediyor. İnsan hakları, eşitlik ve adalet arasındaki ayrılmaz ilişkiyi, araştırma sonuçlarında insan haklarının ve adaletin tanımlandığı bölümlerde belirgin bir şekilde gözlemlemek mümkün.
İnsan haklarını tanımlamak için en fazla başvurulan diğer iki kavramın ise sırayla "yaşam hakkı" ve "özgürlük" olduğu görülüyor. KONDA tarafından Haziran 2012’de yapılan bir başka araştırmayla karşılaştırılacak olunursa, insan haklarını tanımlarken ilk olarak "özgürlük" diyenlerin sayısı azalmış, "eşitlik" diyenler ise önemli ölçüde artmış durumda.
İnsan haklarını, devletin kendilerine “bahşettiğini” düşünenlerin oranı hayli düşük ancak, ağırlıklı olarak, ileri yaştakilerin ve düşük eğitimlilerin oluşturduğu yüzde 12’lik bir kesim bu ifadeyi kullanıyor. Araştırmaya katılanların üçte ikisi, bireylerin doğduğunda insan haklarına sahip olduğunu düşünüyor.
BEYANNAMEDEN HABERLERİ YOK
Türkiye’nin de 27 Mayıs 1949’da kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin varlığının farkında olanların oranı hayli düşük. Üniversite mezunlarının bile ancak yarısından azının Beyanname ile ilgili bilgisi var. Her dört kişiden biri ise bu bildirinin var olmadığında hemfikir.
Araştırma sonuçlarına göre toplumun yarısı Türkiye’de en fazla kadınların haksızlığa uğradığını düşünüyor. Bununla beraber vatandaşlara en çok önemsedikleri insan hakları sorulduğunda, kadınların eşitlik hakkının da ilk üç sırada yer aldığı görülüyor.
Toplumda en fazla haksızlığa uğradığı düşünülen gruplar arasında kadınları, yoksullar, Kürtler ve gençler takip ediyor. En fazla LGBTİ+’ların haksızlığa uğradığını düşünenlerin oranı ise yüzde 14. Araştırmaya göre, en yüksek toplumsal mesafe eşcinsellere karşı oluşmuş durumda.
Bu araştırma bir kez daha Kürt meselesinin insan hakları algısının geliştirilmesi konusunda zihni bir engel olduğunu gösteriyor. Türkiye nüfusunun en az üçte ikisi Almanya’daki Türk çocuklarının anadilde eğitim almasını savunurken konu Türkiye’deki Kürtlerin anadilde eğitim hakkına gelince, bunu destekleyenlerin oranı yüzde 50’nin altına düşüyor.
Öte yandan Kürtler, insan hakları konusunda ülke geneline göre çok daha hassas bir grup olarak beliriyor. Kürtlerin yarısı, bu ülkede insanların etnik kimliğinden dolayı ayrımcılığa uğradığını ifade ediyor.
İnsan haklarını ihlal edenler arasında en çok işaret edilen grup, siyasetçiler. İktidar seçmenleri bile en yüksek oranda siyasetçilerin insan haklarını ihlal ettiğini savunuyor. Araştırmaya katılan vatandaşların yüzde 38’i Türkiye’nin insan hakları alanında bir ilerleme kaydedeceğini düşünmüyor.
Araştırmada insan hakları alanındaki sorunları mevcut hiçbir partinin çözemeyeceği algısının toplumun geneline hâkim olduğu görülürken, vatandaşların yalnızca yüzde 15’i Ak Parti’nin, yüzde 9’u CHP’nin yüzde 7’si İyi Parti’nin bu sorunları çözebileceği konusunda ümitli.
Bekir Ağırdır araştırmayı sunarken Türkiye’nin hızla artan genç nüfusunu hatırlattı ve şu örneği verdi: “Gölün üzerinde hala bir buz tabakası var. Bu tabakanın üzerinde kutuplaşma, kavgalar sürüyor. Ancak bu ince tabakanın altında bambaşka bir dünya var.” Ağırdır araştırma sonuçlarının umut verdiğini de sözlerine ekledi.
KONDA’nın araştırma hakkında sunduğu ‘özet bulgular’da şunlara dikkat çekildi:
-Toplum haklarını net bir şekilde tarif edebiliyor.
-Haklarını devletten almadığını, doğmadan bile hakları olduğunu biliyor.
-Toplum, Türkiye’de demokrasi ve insan hakları konularındaki zaafların da farkında.
-Toplum, ifade özgürlüğünün gereksinimi biliyor ancak Türkiye’de bu konuda eksiklikler olduğunun da bilincinde.
-Araştırmaya göre, ayrımcılık veya hak ihlali her kesimi etkiliyor.
-Hak ihlaline uğranması durumunda hukuk yollarına baş vurulacağı ifade ediliyor.
-Adaletin “herkese lazım olduğu” net bir şekilde ifade ediliyor.
-Hakların korunmasında devlet mekanizması veya hükümet işaret ediliyor.
-Hakların korunmasında ve geliştirilmesinde sivil toplum kuruluşları önem verilen bir aktör olarak belirmiyor. Ancak insan haklarının korunması alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarına, yabancı kaynaklı olsalar dahi, toplumsal bir karşı duruş görülmüyor.
-Tüm bu bulguları toplumsal çerçevede etkileyen en önemli unsur ise eğitim seviyesi olarak karşımıza çıkıyor.
-Son 10 yıl eğitimde Türkiye’nin niceliksel anlamda gelişme kaydettiği bir dönem. Daha eğitimli genç kuşak, daha geleneksel bir üst kuşağın insan haklarına bakışını etkiliyor. Evrensel Beyanname’den haberdar olmamakla beraber, bu metindeki çoğu ifadeye onay vermenin açıklamasını bu süreçle açıklayabiliriz.
-İnsan hakları ihlallerinin bilincinde olması, mevcut hükümeti bundan sorumlu görüp eleştiriyor olması ve toplumun yarıdan fazlasının, insan haklarını ihmal eden siyasetçiden oyunu esirgeyeceğini belirtmesi bu toplumda insan hakları konusunun muhtemel bir seçimde önemli bir unsur olacağını işaret ediyor.