Cemaat yurdundan bir çığlık daha: Yaşamak istiyorum
Cemaat yurdundaki baskıları ve gelecek kaygılarını anlattıktan sonra yaşamına son veren Enes Kara’nın yaşadıklarının benzerlerini yaşayanların olduğu bir mektup daha yayımlandı: "Bu bir intihar mektubu değil. Bu bir yaşamak istiyorum mektubu."
Yalnız Yürümeyeceksin Platformu, hayatlarının herhangi bir döneminde başörtüsü takmış ve başörtüsü baskısını türlü şekillerde yaşamış kadınların, aile ve çevreden gelen baskılara rağmen başörtülerini çıkarma hikâyelerinin yer aldığı ve benzer durumdaki kadınların birbirlerinin hikâyelerinden haberdar olmalarını hedefleyen bir sosyal medya platformu.
Ailelerinden, çevrelerinden baskı gören kadınların yaşadıklarının anlatıldığı platformda, “Bu mektup Yalnız Yürümeyeceksin öznelerinin ortak sesidir” başlıklı bir yazı yayımlandı.
Ailesinin zoruyla kaldığı cemaat yurdundaki baskıları ve gelecek kaygılarını anlattıktan sonra yaşamına son veren Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın yaşadıklarının benzerlerini yaşayanların olduğu belirtildiği yazıda, “Bu bir intihar mektubu değil. Bu bir yaşamak istiyorum mektubu. Yalnız olmadığımı biliyorum, yalnız yürümediğimin farkındayım. Yeni Enes Kara’lar ve Enes Kara’nın kız kardeşleri için inadına yaşamaya devam edeceğim. Çünkü güzel günler göreceğiz” ifadeleri yer aldı.
“ENES KARA’NIN HİKAYESİNİ İLİKLERİME KADAR HİSSETTİM, ÇÜNKÜ ONUN YAŞADIKLARINI VE BELKİ BİR KADIN OLARAK DAHA FAZLASINI YAŞADIM”
“Bu mektup bütün Yalnız Yürümeyeceksin öznelerinin ortak sesidir ve bir kişinin deneyimlerinden değil, binlerce insanın deneyimlerinden oluşmaktadır” notunun yer aldığı mektupda şu satırlar yer aldı:
“Bu mektubu isimsiz soyisimsiz yazmak zorundayım, çünkü yüzümü gösteremem, ismimi veremem. Şiddet görebilirim, eğitim hakkımdan mahrum bırakılabilirim, ekonomik şiddete uğrayabilirim. Telefonlarım, arkadaşlarım denetlenebilir. Bütün yaşam alanlarım kısıtlanabilir.
Enes Kara’nın hikayesini iliklerime kadar hissettim, çünkü onun yaşadıklarını ve belki bir kadın olarak daha fazlasını yaşadım. Size Enes Kara’nın ve bu baskıyı yaşayan bütün insanların hikayesini anlatmak istiyorum.
Cemaat yurtlarında kaldığım sürede, özel hayatım didik didik edildi. Çaresizliğin içinde, benim gibi binlerce insan olduğunu düşünerek çıldırdığım oldu. Ailesinden gizli şekilde başını açan bir arkadaşımın, halka açık bir ortamda müdür yardımcıları tarafından gizlice fotoğrafları çekilmişti ve bu fotoğraflar ailesine gönderildi. Sonrası epey karanlık, çünkü şiddete eğilimli bir abisi ve babası vardı. Arkadaşımızdan hala haber alamadık.
“BU DUVARLARI HAPİSHANEDEN AYIRAN TEK ŞEY GİRİŞİNDE CEZAEVİ YAZISI OLMAMASI”
Ben bir cemaatin yurdunda kalıyorum. Bu yurtta, medrese eğitimine yakın bir eğitim veriliyor. Bahçeye çıkmak, pencereden bakmak yasak. Telefon haftada birkaç saat veriliyor. Hocalar telefonları karıştırıyor. Bedenlerimiz, yaşamlarımız tutsak şekilde nefes almaya çalışıyoruz. Aynı Enes Kara’da olduğu gibi bu yurtta kalmak istemediğimi söylediğimde ailem kabul etmiyor. Yanımda bi akraba olmadan da yurttan tek başıma çıkamıyorum. Bu duvarları hapishaneden ayıran tek şey, girişinde cezaevi yazısı olmaması. Aynı eğitimi gören erkeklere ise bu yasakların birçoğu yok.
Eğer ekonomik gücüm olsaydı, bunu yaşamayabilirim. Ailem yetişkin olduğum halde ellerindeki maddi gücü beni tutsak kılmak için kullanıyor. Bir gün param olacağına da aynı Enes Kara gibi pek inanamıyorum. Geleceğim karanlık. Yine de asgari ücretle olsa da ailemden bağımsız bir yaşam kurmanın hayaliyle yaşıyorum. O gün ne olacak? Paralarına ihtiyacım olmadığında, beni nasıl tekrar tutsak edecekler? Fiziksel şiddet kullanarak mı, ölümle tehdit ederek mi? Yaşamadığım şeyler değiller çünkü.
“DÜNYANIN EN GÜNAHKAR İNSANI OLDUĞUMU DÜŞÜNÜYORDUM”
İlk cemaat yurdu deneyimimi yaşadığımda 5. sınıfa gidiyordum. Regl olmadığım halde erkeklerle dokunmam, göz göze gelmem yasaktı, çünkü günahmış. Yurttan dönünce, yaz tatilinde amcalara gittik. Erkek kuzenimle oyun oynarken ona dokundum diye cehenneme gideceğimi sanıyordum. Konuşurken cehennem korkusuyla gözlerimi kaçırıyordum. Küçücük bir çocuğun bedeni üzerinden cehennem korkusunu aşılayanlar ailem ve bu cemaat yurtlarıydı. Sonra kapanmazsak her saç telimiz için cehennemde ayrı ayrı ceza çekeceğimiz anlatıldı. Dünyanın en günahkar insanı olduğumu düşünüyordum ve Allah’a yalvarıyordum geceleri ağlayarak, beni affetsin diye. Bu kursların zihnimde bıraktığı travmaları keşke anlatabilsem, ama mümkün değil. Enes Kara gibi bunu yaşamış olmanız gerekiyor.
“BU BİR İNTİHAR MEKTUBU DEĞİL BU BİR YAŞAMAK İSTİYORUM MEKTUBU”
Ailem ağaç yaşken eğilir, diyerek beni erken yaşta gönderdi bu kurslara ve yurtlara, ama ironik şekide büyüdükçe katlanılmaz oldu. Kaldığım her gün cehennem gibi. Dış dünyayla bağlantımız yok, dünyadan izole bir yaşam sürüyorum. Arkadaşlarımla namazdan oruçtan kaçmak için sürekli regl olduğumuzu söylüyorduk. Gizlice banyo çeşmelerinden su içerdik. Bir neslin dinle ilişkisi bunlara indirgendi işte. Bazen bizi sorguya çekiyorlardı. Ne kadar uzun sürdü reglin, sen ne kadar sık regl oluyorsun diye. Utanmasalar kanlı ped göstermemizi isteyeceklerdi. Her yıl aileme gitmek istemiyorum diye ağlıyorum. Hiçbir şekilde dinlemiyorlar. Enes Kara, kendi bireysel deneyimlerini anlatmadı. Bu şiddete, bu baskıya uğrayan herkesin yaşadıklarını anlattı ve hatta belki bir parça eksikti. Kadınlar olarak daha katı şartlarda yaşıyoruz.
Bu bir intihar mektubu değil. Bu bir yaşamak istiyorum mektubu. Yalnız olmadığımı biliyorum, yalnız yürümediğimin farkındayım. Yeni Enes Kara’lar ve Enes Kara’nın kız kardeşleri için inadına yaşamaya devam edeceğim. Çünkü güzel günler göreceğiz.”