28 Şubat davasından tutuklanan askerlerin ailelerinden milletvekillerine mektup
19 Ağustos’tan bu yana tutuklu bulunan ve çeşitli sağlık sorunları olan generallerin aileleri, milletvekillerine ve Meclis'te yer almayan bazı parti genel başkanlarına bir mektup gönderdi.
28 Şubat davasında aldıkları müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından onanmasının ardından 14 emekli general tutuklanarak cezaevine gönderildi.
19 Ağustos’tan bu yana tutuklu bulunan ve çeşitli sağlık sorunları olan generallerin aileleri, milletvekillerine ve Meclis'te yer almayan bazı parti genel başkanlarına bir mektup gönderdi. Aileleri mektuplarının yanına Emekli Albay Alican Türk’ün “Bitmeyen Sömürü - 28 ŞUBAT Yalanlar - Gerçekler – Belgeler” başlıklı kitabını da eklediler.
Mektupda, 28 Şubat soruşturmasının dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın ölümünden hemen sonra başlatıldığı, soruşturmada olan savcı, bilirkişi, Genelkurmay Adli Müşaviri gibi kritik konumdaki kişilerin hakkında FETÖ’den işlem yapıldığı belirtildi.
“YAŞ VE SAĞLIK SORUNLARI HEPİMİZİ KAYGILANDIRMAKTADIR”
28 Şubat davasının da Balyoz, Ergenekon gibi kumpas davalardan birinin olduğu kaydedilen mektupta, tutuklu bulunan askerlerin sağlık sorunları yaşamasında dikkat çekildi:
“Eşlerimiz şu anda 74 - 90 yaş aralığındadır ve her biri gerçekten ciddi sağlık sorunları yaşamaktadır. Asker olmaları hasebiyle belki her türlü güçlüğe yakınmadan göğüs gerebilirler, ama ileri derecedeki yaş ve sağlık sorunları hepimizi kaygılandırmaktadır. Yakın geçmişimizde yaşanan bazı elîm olaylar, cezaevlerinde yaşamını yitirip sonradan suçsuz oldukları anlaşılan kumpas mağdurlarının varlığı endişe ve kaygılarımızın haklılığını ortaya koymaktadır.”
28 Şubat davasıyla ilgili yargı sürecinin bitmediğinin kaydedildiği mektupta, Anayasa Mahkemesi’nin dava dosyasını bir an önce ele alması talep edildi.
MEKTUBUN TAM METNİ
Milletvekillerine gönderilen mektubun tam metni şöyle:
"Bizler 28 Şubat kumpas davasında yargılanan ve Yargıtay'ın onama kararından sonra 19 Ağustos'tan bu yana cezaevlerinde tutsak olan bir kısım askerin eşleri ve aileleriyiz.
Yaklaşık 10 yıl önce, 28 Şubat döneminin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın vefatının hemen ardından başlatılan soruşturma Nisan 2012'de eşlerimizle birlikte 76'sı tutuklu 103 sanıklı bir davaya dönüştürüldü.
Mahkeme Eylül 2013 yılında başladı.
8 yılı aşkın bir süre devam eden Yerel Mahkeme, İstinaf ve Yargıtay süreci sonunda eşlerimize verilen müebbet hapis cezaları 30 Haziran 2021'de onandı.
Bütün o süreçte bizler ve eşlerimiz ülkemizde hukukun ve bağımsız - tarafsız bir yargının var olduğunu düşündük. O nedenle yargıya güvenimizi ve inancımızı hep koruduk. 28 Şubat'ın darbe ile ilgisi olmadığını, "İddianame" denilen "şey"in sırf sanıkları suçlu çıkarmak üzere kin, nefret ve husumetle hazırlanmış bir kumpas çalışması olduğunu ve TSK mensuplarına yönelik bütün diğer kumpas davalardakilere çok benzer sahteliklerle kurgulandığını, dolayısıyla her halükârda yargıçların bu hukuk rezaletlerini göreceklerini sandık.
Yanıldık! Görmediler... Daha doğrusu görmezlikten geldiler. Bazı hâkim ve savcılar durumu görür gibi olunca hemen yerlerinden alındılar; üç kez başkan değiştirildi. Dahası, mahkeme sürecinde de daha pek çok hukuksuzluğa, usulsüzlüğe alenen göz yumulduğuna tanık olduk. Erbakan'ın vefatı beklenerek başlatılan ve savcılara evrak taşıyan "bavulcu"sundan soruşturmayı açan savcılara, eşlerimizi tutuklayan ve her ay tutukluluğun devamı kararı veren hâkimlerden Genelkurmay'daki destekçilerine, TÜBİTAK'çı bilirkişilerden bir kısım polislere kadar soruşturma sürecinde yer alan zevatın neredeyse tamamının FETÖ'cü çıkmasına, hatta Genelkurmay Adlî Müşaviri gibi bir kısmının 15 Temmuz ihanet kalkışmasının "beyin takımında" rol aldıklarının anlaşılmasına rağmen, üstelik söz konusu şahısların büyük bir kısmının halen cezaevinde, bazılarının ise firarî olmasına rağmen bu davayı sanki her şey olağanmış gibi sürdürdüler.
8 yıllık dava sürecinde hukuk adına hukuk lekelendi, kirletildi.
O nedenle - bu davadaki kumpasın ayrıntılarını görebilen kamuoyu ile birlikte - bizler onların "mahkûm" değil, "tutsak" olduklarını, "esir alındıklarını" düşünüyoruz.
Aslında bu davanın bir hukuk davası olmadığını anlamak için çok da uzman olmaya gerek yok! İddianameye bakıldığında bile Cumhuriyet'in temel değerlerine ve o değerleri savunanlara karşı açılmış bir dava olduğu öyle açık ki...
Sayın Vekilim;
Şunun çok iyi bilinmesini isteriz ki; çocuk yaştan itibaren giydikleri Türk Silahlı Kuvvetleri üniforması eşlerimizin tenlerinin bir parçasıydı. Onlar, ettikleri yemin çerçevesinde bir ömür süren meslek yaşamlarında Türkiye Cumhuriyeti'ne hiçbir zaman ihanet etmediler. İhanet etmeyi asla düşünmediler. Onlar vatan, millet, bayrak, sancak ve vazife gibi kavramları kendi canlarından ve hatta ailelerinden bile daha önemli, daha değerli gördüler. Nitekim bu çerçevede PKK terörü ile mücadelede çok önemli görevler yürüttüler, yaralandılar, ölümlerden döndüler; Kıbrıs Barış Harekâtında roller üstlendiler. Aynı şekilde Atatürk'ün yolunda, onun işaret ettiği ilkelerden güç alarak ve onun gösterdiği çağdaş, uygar Türkiye hedefine doğru hiçbir fedakârlıktan taviz vermeyerek yürüdüler. Bunu yaparken Anayasa ve yasalardan da ayrılmadılar. Emin olun ki onların demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne olan bağlılıkları ve inançları, onları cezaevlerine atan iradeden çok daha ileri, çok daha üstün ve çok daha içtendi(r).
Mamafih 28 Şubat 1997'de MGK'da tavsiye niteliğinde alınan kararların Başbakan dahil bütün hükûmet üyelerince Bakanlar Kurulu'nda görüşülüp kabul edilmesine ve hemen ardından Uygulama Direktifleri yayınlanmış olmasına rağmen; bugün tek yanlı yoğun propagandalarla 28 Şubat'ı bir darbe gibi gösterme ve eşlerimizi bu milletin gözünden düşürme çabaları kâr etmeyecektir. Aziz Türk Milleti, yaşamını bu millete adayan komutanların kadrini, kıymetini mutlaka bilecektir. Dolayısıyla onları küçültmeye, değersizleştirmeye, onursuzlaştırmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.
Öte yandan şu konuda derin endişe içindeyiz: Eşlerimiz şu anda 74 - 90 yaş aralığındadır ve her biri gerçekten ciddi sağlık sorunları yaşamaktadır. Asker olmaları hasebiyle belki her türlü güçlüğe yakınmadan göğüs gerebilirler, ama ileri derecedeki yaş ve sağlık sorunları hepimizi kaygılandırmaktadır. Yakın geçmişimizde yaşanan bazı elîm olaylar, cezaevlerinde yaşamını yitirip sonradan suçsuz oldukları anlaşılan kumpas mağdurlarının varlığı endişe ve kaygılarımızın haklılığını ortaya koymaktadır. ZARARIN TELÂFİSİ VARDIR, AMA ZAMANIN TELÂFİSİ YOKTUR!
Sayın Vekilim;
Sizler bu ülkenin yönetimine yön veren seçilmiş kişilersiniz. Siyaseten kendi partinizin ilkeleri çerçevesinde hareket etmeniz çok doğaldır. Ancak hak, hukuk ve adalet söz konusu olduğunda parti ilkelerinin ve oy kaygılarının hükmü olamaz, olmamalıdır.
Yargıtay kararından sonra eşlerimiz cezaevine girmişlerse de yargı süreci henüz tamamlanmamıştır. Bu çerçevede, tam anlamıyla bir kumpas olan 28 Şubat Davası dosyasının bir an önce Anayasa Mahkemesi'nce ele alınması konusunda ciddi, samimi ve kararlı desteklerinizi bekliyoruz.
Tarih er geç doğruları yazacaktır. İşte elinizdeki bu kitaptaki gibi şimdiden yazılmaya başlandı bile... 28 ŞUBAT SÜRECİ VE 28 ŞUBAT KUMPAS DAVASI HAKKINDAKİ BÜTÜN GERÇEKLERİ DOĞRU BİÇİMDE ÖĞRENMEK İÇİN - yazarı da bu davanın sanıkları arasında yer alan - BİTMEYEN SÖMÜRÜ 28 ŞUBAT (Yalanlar - Gerçekler - Belgeler) kitabını önemle bilgilerinize sunuyor, okumanızı ısrarla öneriyoruz.
2022'nin önce ülkemize, sonra dünyamıza sağlık, barış ve huzur getirmesini ve bilhassa da yaklaşık 5 aydır tamamen haksız bir cezanın infazıyla demir parmaklıklar ardında yaşam mücadelesi veren eşlerimizi özgürlüğüne kavuşturmasını diliyoruz.
Her koşulda sonuna kadar eşlerimizin yanında olduğumuzun da altını çizerek saygılarımızı sunuyoruz.
BUCA - SİNCAN ve SİLİVRİ'DEKİ BİR KISIM ASKER AİLESİ”