ÇYDD'ye yapılan kumpasın yıl dönümünde anlattı: Türkan Saylan, hasta idi, eve çok sayıda polis girdi...
ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel, Prof. Dr. Türkan Saylan ve derneğe FETÖ kumpasıyla yapılan operasyonun yıl dönümünde dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel, Prof. Dr. Türkan Saylan ve dernek yöneticisi ile üyelerinin FETÖ kumpasıyla 13 yıl önce hapsedilmesinin yıl dönümünde yaşananları anlattı.
Cumhuriyet’te "13 Nisan’da ne olmuştu?" başlıklı bir yazı kaleme alan Ayşe Yüksel, 13 Nisan 2009’da ÇYDD’ye yapılan operasyon üzerine “Efsane genel başkanımız Prof. Dr. Türkan Saylan, hasta idi. O sabah kemoterapi öncesi kan tahlili için eve hemşire gelmiş, kan örneği alıyorken kapısı çalındı, eve çok sayıda polis girdi” dedi.
Yüksel yaşananları şöyle anlattı:
13 Nisan 2009, kapkara bir gün. Oysa hiçbirimiz böyle bir güne değil, sağlıklı, üretken, mutlu bir güne uyanmayı düşünüyorduk. Çoğumuz henüz uykuda iken, güm güm çalan kapı ile uyandı, kapıyı açtığında bir dolu polis ile karşılaştı, adeta şok oldu. Ne olmuştu, niçin çok sayıda polis kapıda bekliyordu? İnanması zor bir durum ama gerçekti.
Sonraki yıllarda, FETÖ terör örgütü olarak öğrendiğimiz bu yapılanma, Atatürk Cumhuriyeti’ni yok etmek için çalışıyordu, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’de (ÇYDD) Atatürk devrim ve ilkelerini yaşatmak, yeni nesillere aktarmak için gönüllü emek veren bir dernekti, onlara göre yok edilmesi gerekiyordu. Yirmi yıl boyunca, öncelikle kalkınmada öncelikli iller olmak üzere, ülkemizde ekonomik koşullar nedeni ile eğitimden yararlanamayan kız çocuklarının eğitime kazandırılması için burs desteği verilmiş, köyde yaşadığı için ilçedeki liseye gidemeyen kız çocukları için ilçelere kız öğrenci yurtları yapılmış, Yatılı İlköğretim Bölge Okulları fiziksel ve eğitim niteliği açısından desteklenmiş, okullar yapılmış, hepsi de Milli Eğitim Bakanlığı’na armağan edilmişti. Amaç “Ben okumak istiyorum ama ekonomik koşullarım buna yetmiyor diyen bir öğrenci kalmasın idi”. ÇYDD, çağdaş, laik, ücretsiz ve karma eğitimi savunmuş, bu konuda eğitime destek projeleri üretmiş idi.
ACI TANIKLIK
Medya aracılığı ile, 2007 yılında, “Ergenekon Terör Örgütü” diye bir haberi duymuş, dernek olarak olan biteni anlamaya çalışıyorduk. Bizim ilgimiz olamazdı. Hukuk devletine olan inancımız, hukuk kurallarına uygun tavrımız ile bu konunun içinde yer almamız asla mümkün değildi. 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi ile nasıl bir vatan haini olduklarına ülke olarak da tanık olduk.
YARGIDA YARGISIZ İNFAZ
Onlara göre ÇYDD yok edilmeli idi, 13 Nisan sabahı ÇYDD Genel Merkez ve şubeleri, yöneticilerin ev ve işyerleri polis baskınına uğradı, gün boyu süren aramalar yapıldı. Efsane genel başkanımız Prof. Dr. Türkan Saylan, hasta idi. O sabah kemoterapi öncesi kan tahlili için eve hemşire gelmiş, kan örneği alıyorken kapısı çalındı, eve çok sayıda polis girdi. Ben de, hafta sonu Türkan hocamızı görmeye gelmiş, o günün sabahında, Sabiha Gökçen Havalimanı’nda göz altına alınmıştım. Bu kara günde olanı biteni bana Avukat Ali Gürbüz telefon edip önceden anlattığı için, ben de aile bireylerini arayıp bilgilendirmiştim. Türkan Hocamızla da konuşurken kapının çaldığına geldiklerine tanık olmuştum.
Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde yalnız olmadığımı anladım, 37 kişi idik aramızda ÇYDD bursu alan gençler de vardı. Hepimiz masumduk, burada ne işimiz vardı.
Dört gün boyunca kara mizah örneği anılarla, birbirimizle tuvalet koridorunda görüşerek, şarkılar, türküler, marşlar söyleyerek, bulunduğumuz yerde birlikte spor yaparak, bir kere de zimmetlendiğimiz ikişer çevik kuvvet polisi ile Adli Tıp muayenesine götürülerek vakit geçirdik.
FETÖ iyi çalışıyordu, beni tutuklatacak planı da yapmıştı ama evdeki hesap çarşıya uymadı, hazırladıkları belgenin sahte olduğunu içine yazdıkları yanlış bilgilerle bize sunmuş oldular.
Dört gün sonra, Beşiktaş Adliyesi’nde idik. Çevresi ana baba günü idi, ailelerimiz bizlere kavuşmak için gelmişti heyecanla bekliyorlardı. Savcılara ifade verdik. Her şey Zekeriya Öz’ün kontrolünde idi. Geç vakit karar çıktı, Prof. Dr. Filiz Meriçli, Av. Nur Gerçel denetimli serbestlik ile serbest bırakıldı, bana ise tutuklama istemi ile mahkeme yolu göründü. Bekleme odası da bir mahkeme salonu idi. Rektörler, gazeteciler ve ben bir arada bekledik. Sabahın erken ışıklarında, hâkim karşısına çıktım, ne yazık ki dinlemek bile istemiyordu. Tutuklama kararı vermeyi görev edinmişti.
UNUTULMASIN DİYE
O sabah Bakırköy Kadın Tutukevi’nde devam eden süreç, avukatım Hüseyin Karataş’ın delilli itirazı sonucu sekiz gün sonra tahliye ile sonuçlandı. Bir buçuk yıl sonra üç kişi hakkında iddianame hazırlandı, 6.5 yıl boyunca yargılandık. Yapanların FETÖ olduğuna karar verildi, bir kumpasa uğradığımız ifade edildi, beraat kararı çıktı.
Bu metni, FETÖ’nün yaptıklarının asla unutulmaması, genç nesillere aktarılması, bir daha böyle acıların yaşanmaması için yazdım. Atatürk Cumhuriyeti ile yaşamak hakkımız. Atatürk’e saygımız sonsuz.