“Üretimde açık büyüyor, iktidarın buğday üreticisini tarımda tutmak gibi bir planı yok”
Buğday Derneği Strateji Kurulu üyesi, çiftçi Mehmet Gürmen, Gerçek Gündem’e, Rusya'nın Ukrayna'ya başlattığı savaşın ardından buğdayda yaşanan krizi ve Türkiye'nin üretimdeki durumunu anlattı.
GERÇEK GÜNDEM - Türkiye’nin de aralarında olduğu birçok ülkenin Ukrayna’daki savaşın ardından buğday alımları için yöneldiği Hindistan buğday ihracatını yasaklarken, G7’den ‘açlık kriz’i uyarısı geldi.
Coğrafi bakımdan geniş buğday alanlarına sahip olması gereken Türkiye’de 2022 yılı itibariyle 6 milyon hektar alana buğday ekimi yapılıyor. Yaklaşık 20 milyon ton buğday üretiminin yapıldığı Türkiye buğday açığını gidermek için Ukrayna ve Rusya’dan ithalat yapıyor.
Peki olası krizden Türkiye nasıl etkilenecek? Türkiye buğday tarımında nasıl bir politika izliyor. Çiftçiler ne durumda?
Tüm soruların yanıtını Buğday Derneği Strateji Kurulu üyesi, çiftçi Mehmet Gürmen, Gerçek Gündem’e verdi.
Gürmen, mazottan gübreye kadar birçok şeyin zamlandığına dikkat çekerek, çiftçinin maliyetinin kat kat arttığını söylüyor.
“İTHALATTA MİKTAR AZALACAK, FİYAT ARTACAK”
Gürmen Rusya Ukrayna savaşının etkilerinin buğday ithalatına etkisinin ise nasıl olacağını şöyle anlatıyor:
“Ukrayna ve Türkiye şu anda arayı iyi tuttuğu için bu ticarette bir sıkıntı yaşayacağımızı düşünmüyorum. Ancak miktar azalacak ve fiyat artacaktır. Dolayısıyla yılbaşına doğru geldiğimizde gıda ile ilgili bütün fiyatların tekrar tetikleneceğini düşünüyorum. Özellikle tahıl bakliyat grubunun.”
Gürmen, buğday fiyatlarındaki yükselişin vatandaşa etkisinin nasıl olacağını şöyle yanıtlıyor:
“Aradaki farkı hep devlet destekler. Devletin sübvanse payı artıyor. Gittikçe de artacak. Çünkü yüksekten alıp düşükten vermeye çalışıyor. Aradaki sübvansiyon oranını neyle ödeyecek? Hazine müsait olmadığı zaman yine bir para basımı, genişleme, enflasyon… Aslında gıdayı sübvanse edeceğim derken basacağım parayla diğer alanların da hayatında enflasyon yaratıyor olacak.”
Gerçek Gündem’e Türkiye’nin buğday tarımı politikasını ve olası buğday krizini değerlendiren Gürmen ile söyleşinin tamamı şöyle:
“GÜBREYE HER AY 3 KERE ZAM GELDİ”
-Türkiye’de buğday tarımı nasıl işliyor?
Buğdayla ilgili 12 aylık döngü şöyle oluyor. Çiftçi sonbahar aylarında ekim yapmaya başlıyor. Mayıs ile Ağustos arasında hasat ve satış işlemi ile bitiyor. Çiftçi ekim ayı gelmeden traktörünü hazırlıyor. Yıllık bakımlarını her sene yaptırmak zorundasınız. Maliyet burada başlıyor. Ardından yağmurlar başlayınca ‘toprak hazırlığı’ dediğimiz süreç başlıyor. Sürmek, işlemek, zehir atıyorsa onu alması ve atması ki burada da dışa bağımlı ithal bir girdiden bahsediyoruz. Yine bir maliyeti var. Sürmenin maliyeti, mazot fiyatı nedeniyle 3 katına çıktı.
Daha sonra ise gübre atılıyor. Alt gübresi denilen ilk gübre atılıyor. Ham maddesi ithal olan bu gübre burada işlenerek çuvallarla çiftçiye satılıyor. Alt gübrenin fiyatı son 12 ayda 7 katına çıktı. Üst gübre 12 katına çıktı. Gübreye her ay 3 kere zam geldi.
Alt gübreyi attıktan sonra tohum satın alıyor çiftçi. Tarım kredi kooperatiflerinden borçlanarak tohum alıyor. Bu arada çiftçilerin hepsi bu işleri borçlanarak yapıyor. Tohumu atıyor tarlasına. Şubat-Mart aylarına gelindiğinde üst gübre dediğimiz bir gübre atılıyor. Bu da pahalanan gübrelerden bir tanesi.
Nisan-Mayıs aylarında traktörle girerek ilaçlama yapılıyor. Bunların hepsi verimi arttırmak adına. Haziran ayında artık biçer döverler tarlalara giriyor ve biçiyor. Biçtikten sonra ekinini alıyor kaç ton çıktıysa.
Bu aylarda Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) buğday fiyatını açıklar. Devlet burada ‘bana buğdayını getirdiğin zaman koşulsuz şartsız taban fiyattan alırım’ diyor. Devletin taban fiyatı çok düşük oluyor. Geçen sene 2.25 ile 2.45 arasındaydı. Bu yıl ki merakla bekleniyor. Bütün girdiler 3 ila 7 katına çıktı. Çiftçinin bütün maliyeti kat kat arttı.
“BUĞDAY EN DİRENÇLİ BİTKİLERDEN BİRİDİR”
-Türkiye’nin hangi noktalarında buğday tarımı yapılabiliyor?
Buğday tarımı için düz coğrafya lazım. Karadeniz gibi yamaç coğrafyalarda buğday tarımı çok küçük arazilerde yapılabilir. O da verimli olmadığı için yapılmıyor. Karadeniz bölgesi ve çok dağlık yerler dışında ova ve plato bölgelerde yapılıyor. Doğu ve Güney Anadolu, Akdeniz ve Ege bölgesindeki havzalar, İç Anadolu… Buğday en vahşi ve en dirençli bitkilerden bir tanesi. Eksi 30 dereceye kadar soğuktan etkilenmeyen 40 dereceye kadar sıcaktan etkilenmeyen bir ürün.
-Türkiye genelinde yıllık ne kadar buğday üretimi söz konusu?
18 milyon ton üretimi var Türkiye’nin. İhtiyacı da bunun birazcık altında. Yani 17,5 milyon da tüketimi var. Baktığınızda yetiyor gibi görünüyor ama o üretim bir kısmı yem sanayisine satılıyor. Üretilen buğday sadece gıda endüstrisine gitmiyor. Bir miktar ihraç ettiğimiz buğday var. Çünkü bazı üst kalite buğdaylar burada özel sözleşme ile ürettirilip yurt dışına satılıyor. Günün sonunda Türkiye’nin buğday açığı ortaya çıkıyor. Bu sefer de ithal etmek gerekiyor.
“BUĞDAY ÜRETECİSİ DAHA KARLI ÜRÜNLERE YÖNELDİ”
-2000’li yılların başında 9 milyon hektar buğday ekim alanı varken 2022 yılında 6 milyon hektar alana geriliyor. Bu gerilemenin sebebi nedir?
Birkaç sebebi var. Bunların başında ekili alanların azalması var. Tarım terk eden küçük üreticilerden kaynaklanıyor. Endüstriyel üretim yapan firmalar kalıyor ama küçük üretici başka bir fırsat gördüğü anda terk ediyor. Çok büyük bir rakam değil ama önemli bir rakam.
İkinci bir faktör ise, buğday ekili alanlarda başka ürün yetiştirme başladı. Mesela Kanola. Çünkü yağ endüstrisi tarımdan beslenmeye başladı. Trakya’da birçok yer kanolaya döndü. Ya da kozmetik ve ilaç sektörünün talebine karşılık aspir üretiliyor. Daha karlı çünkü. Buğday gibi bir ürünle uğraşıp 2 buçuk liradan satmaktansa çiftçi e daha karlı bir kazancın peşinde.
Bir diğer faktör de hayvanlık yem bitkileri ekilmeye başlandı birçok alanda. Hayvan endüstrisi gittikçe büyüyor Türkiye’de.
“TOPLAM REKOLTEDE YÜZDE 5 İLE 8 ARASI DÜŞÜŞ BEKLENİYOR”
-18 milyon ton buğday üretiliyor. Türkiye bu rekolte ile kendini döndürebilir mi?
Şu anki dengelerde hayvancılık sektörünün ve gıda sektörünün ihtiyaçlarını karşılamazsa döndürür. Ancak hepsi o kadar birbirine geçmiş durumdaki bu sefer de besiciler isyan eder. Onlar ithal etmek zorunda kalır. Bu miktardan fazlası Türkiye’de tüketiliyor. Şu anda rakamlarda gözükmese de gayri resmi olarak ithalat mecburiyeti var Türkiye’nin.
Bu sene çok daha büyük bir sıkıntı var. Gübre atamadan ekenler var. Ekmeyenler var. Bu sene çok özel bir sene yaşıyoruz. Toplam rekoltede yüzde 5 ila 8 arası düşüş bekleniyor.
-Çiftçiye devlet desteği nasıl sağlanıyor? Nelere ihtiyaç var?
Devlet her çiftçiye koşulsuz mazot ve gübre desteği veriyor. Bu seneki destekten bahsedersek; dönüm başına 50 lira verdi devlet. Çok kriz oldu Mart ayında. İnsanlar gübre alamadı. Cumhurbaşkanı ek bir kararname yayınladı, “bu seneye mahsus bir 50 lira daha veriyoruz” dedi. Ancak verdiği destek mazotu ya karşılıyor ya karşılamıyor. Bu işin ayrıca ekipmanı var. Araç gereç ve dolaylı hiçbir şey ile ilgili hiçbir desteği yok devletin. Kredilendiriyor. “Yeni makine al, seni borçlandırayım” diyor. Destekler bu yüzden yetmiyor.
-Türkiye ekim alanını genişletebilir mi?
Potansiyeli çok yüksek. Bu tamamen istemek ve bu tip politikalar tasarlamakla ilgili. Çok açık söyleyeyim; ilçe tarım, il tarım ve Tarım Bakanlığı bu konuda çok atıl ve herhangi bir vizyonu olmadığını görüyorum. Hiçbir bağ yok. Çiftçi kayıt için ve desteğini almak için Tarım Bakanlığı’nın kapısını çalıyor. Çiftçiyi kendi kaderine terk edilmiş halde görüyorum. Çünkü bir yanda endüstriyel tarım çok güçlü ve çok hızlı bir şekilde bu alanları ele geçiriyor. Son 5-6 yılda toprak tapulaştırma kanunu çıktı. Devlet diyor ki; Şu bölgede en ufak bir parsel en 150 dönüm olacak. Çiftçinin beşer onar dönüm arsalarının hepsini tek parsel yapıyor. İçlerinden birine bu arsayı al diyor. Ancak hiçbir çiftçinin öyle bir gücü yok, hiçbiri alamıyor. Dolayısıyla üçüncü şahıslara ihale yoluyla satılıyor. Büyük firmalar alıyor. Toprak tapulaştırma ile küçük üreticinin elinden toprak alınıyor. Bu çok bilinmiyor. Trakya ve Konya neredeyse bu uygulamayla bitti.
“9-10 LİRA BANDINDA BUĞDAY İTHAL EDEBİLİRİZ”
-Türkiye’nin buğday ithalatı yaptığı iki ülke Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş sürüyor. Bu savaş mevcut ithalatı da durma noktasına getirdi. Odessa açıklarında buğday yüklü gemiler bekliyor. Bu süreç Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
Savaşın gidişatını öngörmek zor. Bu gıda meselesi de akaryakıt gibi, enerji kaynakları gibi koz olarak kullanılabiliyor ve kullanılacaktır da. Hasat zamanı gelmediği için şu an tabloyu tam olarak görmüyoruz. Savaş çıktığında Ukrayna’da tarlalar ekiliydi. Orada bir fiziksel zarar, bir rekolte düşüşü illaki var. Ukrayna kendi içinde ne kadar bir hasat elde edecek? Ne kadar düşecek üretimi? Bu bağdayın ne kadarını kendine ayıracak ne kadarını başka ülkelere verip vermeme konusunda koz olarak kullanacak?
Ukrayna ve Türkiye şu anda arayı iyi tuttuğu için bu ticarette bir sıkıntı yaşayacağımızı düşünmüyorum. Ancak miktar azalacak ve fiyat artacaktır. Dolayısıyla yılbaşına doğru geldiğimizde gıda ile ilgili bütün fiyatların tekrar tetikleneceğini düşünüyorum. Özellikle tahıl bakliyat grubunun. Çünkü bunlar yılda bir kere hasadı edilen ürünler. O yüzden bu senedeki hasat sonrası başlayacak süreç çok ilginç olacak. Seçim atmosferinden dolayı mutlaka başka bir yerden baskılamaya çalışacak devlet ama yine de fiyatlar zıplayacak. Yılbaşından önceki dönemlerde 9-10 lira bandında buğday ithal edeceğimizi düşünüyorum.
-Ukrayna ve Rusya dışında Türkiye’nin alternatifi var mı?
Hindistan söz konusu oldu bir ara. Ancak yalanlandı. Aslında bir ön görüşme yapıldığı ortaya çıktı. Afrika’da bazı yerlerde sulamalı olarak bunun denemelerini yapıyor Tarım Bakanlığı. Oralardan arazi kiraladı bedelsiz. Buradaki bazı firmalara gitti “orada üretim yapın” dedi. Aslında kendi toprağı varken oradaki işçilik daha ucuz diye yurt dışında yapmaya çalışıyor.
“GIDAYI SÜBVANSE EDECEĞİM DERKEN ENFLASYON ARTIYOR”
-Yüksek fiyattan buğday alımının vatandaşa etkileri nasıl olacak?
Türkiye’nin tarım politikası şöyledir: Ekmek hiçbir zaman buğday maliyeti, un maliyeti ile yarışamaz. Hep daha aşağıdadır. Aradaki farkı hep devlet destekler. Devletin sübvanse payı artıyor. Gittikçe de artacak. Çünkü yüksekten alıp düşükten vermeye çalışıyor. Aradaki sübvansiyon oranını neyle ödeyecek? Hazine müsait olmadığı zaman yine bir para basımı, genişleme, enflasyon… Aslında gıdayı sübvanse edeceğim derken basacağım parayla diğer alanların da hayatında enflasyon yaratıyor olacak.
Seçimlerden, hükümetlerden bağımsız konuşursak böyle genişlemeci bir ortamı, enflasyonist bir ortamı kolay kolay dengelemek mümkün değil.
-Kriz kapıdayken Türkiye’nin nasıl bir önlem alması gerekiyor?
Bugün üretim yapsanız geri dönüşünü almanız en az 3 yıl sürer. O yüzden günü kurtaracak önlemler olarak ben devletin sübvansiyon oranını arttırmak ve para basmak dışına bir şey yapamayacağını düşünüyorum. Üretimi arttırmak gibi bir niyetleri olmadığını görüyorum. “Çiftçiyi destekleyeyim, tarımda tutayım” gibi bir niyetleri var mı emin değilim. Bu destek oranlarıyla pek mümkün değil.