Suudilere devredilen Cemal Kaşıkçı dosyasıyla ilgili yeni gelişme: 'Adalet Bakanlığı'nın itirafı ortaya çıktı'
T24 yazarı Tolga Şardan, Adalet Bakanlığı'nın Cemal Kaşıkçı dosyasındaki 'itirafını' köşesine taşıdı; özetle "Suudi Arabistan talepleri yerine getirmedi ama dosyayı devrettik" dendiğini aktardı.
Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın 2018 yılında Suudi Arabistan'ın İstanbul başkonsolosluğunda öldürülmesiyle ilgili Türkiye'de yürütülen dava, geçtiğimiz aylarda Suudilere, yani 'ölüm emrini verenlere' devredildi.
Başta AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere uluslararası kamuoyu, ilk günden beri Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ı işaret ediyordu.
Türk yargısının kararında, bir süredir devam eden ekonomik krizin ve Suudi Arabistan'la ikili ilişkilerin geliştirilmesi çabalarının etkili olduğu ileri sürülüyor.
Suudi gazetecinin nişanlısı Hatice Cengiz, kararı 'iptal talebiyle' İdare Mahkemesi'ne taşıdı. Avukat Gökmen Başpınar, Bölge İdare Mahkemesi'nin talebe ret görüşü vermesi sonrasında bu kez İstinaf'a başvurdu.
T24 yazarı Tolga Şardan, "T24, Adalet Bakanlığı'nın Kaşıkçı dosyası hakkındaki itirafını açıklıyor: Suudi Arabistan talepleri yerine getirmedi ama dosyayı devrettik" başlıklı yazısında yeni gelişmeleri okurlarıyla paylaştı.
Buna göre Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi Başkanlığı, davacı Cengiz'in isteğini görüşmek amacıyla davalı taraf olan Adalet Bakanlığı'ndan görüş aldı.
Adalet Bakanlığı Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün bu amaçla geçtiğimiz perşembe beş sayfadan oluşan resmi görüşü mahkemeye gönderdiğini belirten Şardan, şöyle devam etti:
'HİÇBİR BİLGİ VE VERİ TÜRKİYE'YE GÖNDERİLMEDİ'
"Bakanlık görüşünde dava dosyasının süreciyle ilgili ilginç bilgilere yer verilmesi dikkati çekti. Mahkemenin değerlendirmeye aldığı görüşte; henüz olayın hazırlık soruşturması aşamasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca talep edilen hiçbir bilgi ve verinin Türkiye'ye gönderilmediği açıklandı.
Yazıda şöyle denildi:
'Ülkemizden gönderilen adli yardımlaşma taleplerine cevaben gönderilen Suudi makamlarının 01/11/2019 tarihli yazısında ise; Suudi mercilerce devam eden soruşturmanın güvence altında kalmasını sağlamak adına İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın adli yardımlaşma taleplerinin soruşturma süreci tamamlanmadan ortaya çıkarılmasının soruşturma, adli işlem ve prosedürlerle bağdaşmadığı ve sürecin yürütülmesine zarar vereceği gerekçesiyle Suudi Arabistan'da görülen ve Türk makamları tarafından da takip edilen dava kapsamındaki istemlerimiz yerine getirilmemiştir.
Yazıda, Suudi Arabistan vatandaşlarının Türkiye'ye teslim edilmeyecekleri de vurgulanmıştır.'
Suudi Arabistan'ın Türkiye'de devam eden soruşturmaya hiçbir yardımda bulunmadığını açıklayan görüş devam ediyor:
'Suudi Arabistan adli makamları, ülkemizden iletilen adli yardımlaşma ve iade taleplerinin hiçbirini yerine getirmemiş, delillerin yalnızca kendi ülkelerinde görülen davada oryaya konulacağını ve vatandaşlarını Türkiye'ye iade etmeyeceklerini açıkça belirtmiştir.
Dolayısıyla, sanıkların ülkemize iade edilmemesi ve adli yardımlaşma taleplerine olumsuz yanıt verilmesi nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanunu çerçevesinde yargılamanın sonuçlandırılması mümkün olmamıştır.'
Yazıdan anlaşılacağı üzere; Adalet Bakanlığı, dosyanın neden Suudi Arabistan'a devredildiği gerekçesini mahkemeye açıklamaya çalışırken, aynı zamanda dosyanın şüpheliler tarafında yer alan Suudi Arabistan'ın İstanbul'daki yargılamaya hiçbir şekilde yardımcı veya destek olmadığını itiraf etti.
BAKANLIK TOPU YEREL MAHKEMEYE ATTI
Bakanlık yazısındaki görüşler bu bilgilerle sınırlı değil elbette. Devamı var. Bakanlık, dava dosyasının Suudi Arabistan'a devredilmesinde topu yerel mahkemeye atmayı tercih etti.
Dosyanın devrinin bakanlıkça 6706 sayılı yasanın 24. maddesi kapsamında ele alındığı belirtilirken, devire uygunluk görüşünün, mahkeme için 'bağlayıcı niteliği haiz değildir' değerlendirmesi dikkat çekti.
Yazıda şu görüş anlatıldı:
'(…) Zira, anılan kanun hükmünden ve gerekçesinden de anlaşılacağı üzere; yaptığı bir yargılamayı, kanunda aranan şartlar çerçevesinde yabancı devlete devretmek isteyen mahkemenin, devir talebinde bulunulmadan önce; bunun hukuken mümkün olup olmadığını, gerek ikili gerekse çok taraflı sözleşmelere göre devir imkanının bulunup bulunmadığını, ayrıca daha önce bu konuda yapılan talepler de göz önüne alınarak ilgili devletin bu konudaki tavrının nasıl olduğunu Merkezi Makam görevini ifa eden Adalet Bakanlığı'ndan görüş almak suretiyle araştırması gerekmektedir.
Bakanlığımızca mahkemeye iletilen görüş yazısı da, çerçevesinde söz konusu devrin, anılan kanun ve uluslararası hukuk açısından mümkün olduğunu belirtmekten ibaret olup, mahkemeyi bağlayıcı herhangi bir yönü bulunmamaktadır.
Zaten Bakanlığın uygun görüşüne rağmen mahkemece kovuşturmanın devrine karar verilmemesi halinde, Bakanlığımızca yapılabilecek veya başvurulabilecek bir yol bulunmamaktadır. Mahkemenin görüş yazısı üzerine vereceği her türlü kararlar yargısal nitelikte olup, CMK'da gösterilen kanun yollarına tabidir. (…) '
'ULUSLARARASI ANLAŞMA YOK, MÜTEKABİLİYET VAR'
Bakanlığın, Ankara Bölge İdare Mahkemesi'ne gönderdiği yazıda Türkiye ile Suudi Arabistan arasında herhangi bir ikili anlaşma bulunmadığı kaydedildi.
Buna karşın yazıda; 'bakanlığın görüş yazısında anlaşma olmayan durumlarda dahi mütekabiliyet ilkesine göre esasına göre kovuşturmanın devredildiği belirtilmektedir. Bakanlığımızca uygun görüş bildirilmiş olması, bu konuda mütekabiliyet esasına göre işlem tesis edilebileceğini göstermektedir' denildi.
İLGİNÇ GEREKÇE
Bakanlık savunmasında ilginç bir değerlendirme daha var. Bir üst bölümde iki ülke arasında herhangi bir adli yardımlaşma sözleşmesi olduğu bakanlık tarafından açık biçimde mahkemeye bildiriliyor. Fakat tuhaf bir yorum daha var aynı yazıda. Okuyalım.
'Kovuşturmanın devri kararı, uluslararası hukuka ve taraf olunan sözleşmelere uygun şekilde alınmıştır. Öte yandan, Suudi Arabistan, Ceza Kovuşturmalarının Aktarılmasına Dair Avrupa Sözleşmesine taraf olmadığından, bu sözleşme hükümleri somut olay bakımından uygulama alanı bulamayacaktır. Bu sebeple anılan sözleşmedeki kural ve şartların mevcut olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır.'
Yani değerlendirmeden anladığımız özetle; 'biz iki ülke, aramızda hiçbir anlaşma olmamasına rağmen kendi aramızda anlaştık, dosyayı muhatabına devrettik' görüşüdür."