'Ağzı olan konuşuyor' diyen Prof. Baskın Oran'dan Lozan Antlaşması'na dair 10 yalana 10 yanıt
Prof. Dr. Baskın Oran, Lozan Antlaşması'nın 99'uncu yıl dönümünde açıklamalarda bulundu. "Lozan 2023'te bitecek" ve "Lozan'ın gizli maddeleri var" gibi yaygın mitlere yanıt verdi.
Yıllar boyu Lozan Antlaşması'nı bütün boyutlarıyla incelemiş olan Prof. Dr. Baskın Oran, imzaların 99. yılı vesilesiyle T24'ten Metin Kaan Kurtuluş'un sorularını yanıtladı.
Lozan'ın 'Türkiye'nin kurucu antlaşması olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti'ne egemenlik sağlayan belge olduğunu' vurgulayan Oran, antlaşmanın birçok farklı boyutta önemi olduğunu belirtirken "Belki de günümüz açısından en önemlisi şudur ki Lozan, o gün de bugün de gelişmişliği ve hatta uygarlığı simgeleyen Batı dünyasına Türkiye'nin kalıcı biçimde katılımının belgesidir" dedi.
Lozan'a bazı çevrelerde düşmanlık beslenmesinin gerekçesinin de antlaşmanın bu vasfından kaynaklanıyor olabileceğine işaret eden Oran, "Kötü niyet, Lozan'ın Türkiye'yi kesin ve kalıcı biçimde Batı kampına sokmuş olmasına ideolojik tepkiden kaynaklanır ki, ilginçtir, bunlar birbirine zıt iki kamptan oluşur: İslamcılar ve ulusalcılar. Ortak noktaları, ‘yerli ve milli olmayan' Lozan'a karşı oluşlarıdır" görüşünü dile getirdi.
Oran'ın "Lozan 2023'te bitecek" ve "Lozan'ın gizli maddeleri var" gibi yaygın mitlere karşı verdiği yanıtlar şöyle:
"Lozan 100 yıl için yapıldı, 2023'te kendiliğinden sona erecek."
Bunu internette dolaştıranlar ticaret, savunma, dostluk vs. gibi antlaşmalarının aksine, bir savaşı bitiren barış antlaşmalarının süresinin olamayacağını, olsaydı savaşın yeniden başlaması gerektiğini düşünmüyorlar. Herhalde Lozan'ı süpermarket ürünlerinin raf ömrüyle karıştırıyorlar.
Buna eklemlenen bir başka saçmalık: "Lozan'ın gizli maddeleri var."
Yani 8 devlet tarafından imzalanmış bir uluslararası metin 99 yıl içinde "gizli"liğini koruyabilmiş oluyor. Burada bu ulusalcıların söylemek istedikleri, antlaşmada Türkiye'nin yeraltı zenginliklerinin çıkarılmasını yasaklayan gizli maddeler bulunduğu. Herhalde TPAO'nun 1950'lerden beri petrol çıkarıp, rafine edip, sattığını duymamış olacaklar.
"Lozan'da sadece Ermeni, Rum ve Musevilere haklar getirilmiştir."
Yanlış. Bunların isimleri sayılmamıştır. Azınlık hakları "Gayrimüslimler"e getirilmiştir.
"Lozan'da sadece Gayrimüslimlere haklar getirilmiştir."
Bunu söyleyenler biraz önce anlatılan Madde 39/4 ve 5'i hiç duymamış olsalar gerek.
"1926'da Medeni Kanun çıkınca bazı Gayrimüslim cemaatleri Lozan'daki haklarından feragat etmişlerdir."
Uluslararası bir barış antlaşması hükümlerinden cemaat liderlerinin feragati mümkün değil, çünkü azınlık hakları cemaatlere değil "cemaate mensup bireyler"e verilir.
"Türkiye Lozan'da o dönemde azınlık tanımında geçerli üçlü kriterden (ırk, dil, din azınlıkları) sadece din kriterini kabul etmiştir."
Yanlış. "Din" kriteri de kabul edilmemiş, sadece "Gayrimüslimler" denmiştir. Din kabul edilseydi, görüşmeleri yürüten Dr. Rıza Nur'un anılarında yazdığı gibi, Aleviler de uluslararası güvenceye sahip olacaklardı.
"Lozan Madde 45 Yunanistan'la mütekabiliyet maddesidir."
Yanlış. İnsan haklarında mütekabiliyet yasaktır (1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi, Madde 60/5) çünkü yurt dışındaki soydaşı uğruna yurt içindeki vatandaşını helak etmek anlamına gelir. O madde "paralel yükümlülük" maddesidir.
"Musul ve Kerkük, şu veya bu şekilde Irak dışında bir devletin egemenliğine geçerse, Lozan'a göre Türkiye'nin ilhak hakkı doğar."
Bunu söyleyenler herhalde Musul-Kerkük'ü Nahcivan'la karıştırmaktalar. Ama Nahcivan konusunda da Türkiye'nin böyle bir hakkı yok (1921 Moskova Antlaşması Madde 3).
"ABD, Lozan'ı onamayı reddetti."
ABD Lozan Barış Konferansı'nda sadece "gözlemci" idi; nasıl onasın veya reddetsin?
Özetle, hani diyorlar ya, "Ağzı olan konuşuyor." Lozan için bu özellikle böyle.
İsmet Paşa nasıl seçildi, Lozan müzakereleri sırasında Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa arasında nasıl bir temas vardı, Türkiye'nin Lozan heyeti konusunda ne söylenebilir?
Şöyle başlayalım:
İsmet Paşa'nın M. Kemal Paşa açısından üç önemli niteliği vardı. Sırayla:
1) Kurtuluş Savaşı'ndaki diğer komutanlardan çok daha "sivil" ve yetenekli olması;
2) Lider M. Kemal'e rakip olmaya kalkışmaması;
3) Herhangi bir devlete yakın olarak algılanmaması.
İsmet Paşa, dışişleri bakanı yapılarak, Mudanya silah bırakışmasına da, Lozan'a da heyet başkanı olarak gönderildi. Lozan'da yanına iki delege daha verildi: Eski maliye bakanı Hasan Bey (Saka) ve çok sıkı bir Türkçü olan Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur. Tabii, Osmanlı'nın büyükelçileri de danışman olarak götürüleceklerdir.
Lozan'a giderken, yol temizliği yapıldı: 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırılarak, Lozan'a katılmak isteyen İstanbul devreden çıkarıldı. Bunların yanı sıra Heyet'e 14 maddelik kısa bir talimat verildi: Burada iki "olmazsa olmaz" koşul vardı:
1) "Ermeni yurdu" söz konusu olamaz;
2) Kapitülasyonlar kesinlikle kaldırılacaktır; öyle ki, gerekirse görüşmeler kesilir ve geri dönülür. Zaten bu yüzden Konferans 2 buçuk aylık bir "ara" verecektir.
Ayrıca, azınlıkların mübadelesi sağlanacaktır ve Düyun-ı Umumiye borçları Osmanlı'dan ayrılan diğer ülkelere de paylaştırılacaktır.
Bunların dışında, koskoca Lozan görüşmeleri 25-30 satırlık bir talimatla yürütülemeyeceği için, hep Ankara'dan talimat almak gerekiyordu. Bu nedenle, Lozan-Ankara arasında çok yoğun bir telgraf bağlantısı kuruldu.
Bu bağlantı İstanbul üstündendi ve İngilizler şifreleri çözdüler. Fakat sürüyle bürokratik aşamadan geçen çözülmüş mesajlar Lozan'daki Müttefik heyetine ulaşana kadar iş işten geçiyordu, o da ayrı.
Osmanlı'dan müdevver büyükelçilerin danışman olarak yaptıkları katkılar da yaşamsal olmuştur.
Lozan heyetinde Hasan Bey ile İsmet Paşa arasında herhangi bir sürtüşme olmadı. Ama Dr. Rıza Nur, kendi anılarında da yazdığı gibi çok ciddi psikolojik sorunlar sahibi birisiydi, ayrıca müzakerelerde TBMM heyetine zarar verecek aşırı "milliyetçi" bir tutum sergiledi. Bunları Hayat ve Hatıratım adlı anılarında yazar ve mesela orada İsmet Paşa'nın kafatası biçiminin Türk standartlarına uymadığını söyler.
Lozan'a giden heyet konusunda özet olarak şunu söylemek lazım:
Lozan'a giden ve 24 Temmuz 1923'de barış antlaşmasını imzalayan heyetin adı 'TBMM Heyeti' idi. Dönerken, artık 'Türkiye Heyeti'.