Avukat Can Atalay, Gerçek Gündem'in sorularını yanıtladı: Atanamamış bir AKP’li milletvekili bizi tutukladı
Can Atalay, Gerçek Gündem’in sorularını yanıtladı. Atalay, “O kadar acayip bir yargılama(ma) yaşadık ki ben karar altında imzası olan o iki kişinin kendileri, yakınları ile ilgili ‘dosya’ riski altında yaşadıklarını düşünüyorum" dedi.
GERÇEK GÜNDEM - FURKAN KARABAY
Avukat Can Atalay’ı Türkiye kamuoyu emek, insan hakları, çevre davalarının sözünü sakınmaz avukatı olarak tanıdı. Atalay, Türkiye’nin neresinde bir hak gaspı, bir mağduriyet varsa, düşüncesine, inancına, yaşam tarzına bakmaksızın insanların yanında olmayı tercih etti.
Soma’da ölen madencilerin yakınlarının, Hendek’teki patlamada yaşamını yitirenlerin yakınlarının, Aladağ’daki tarikat yurdunda yanan çocukların yakınlarının avukatı oldu.
Kent ve doğaya karşı işlenen suçlara karşı çıkan Can Atalay, Validebağ Korusu’nun talan edilmesine karşı kurulan Validebağ Dayanışması’nın da Gezi Parkı’nın talanına karşı çıkan Taksim Dayanışması’nın da bir parçası oldu.
Gezi davasında skandallarla dolu bir yargılama, kendi deyimiyle yargılama(ma) sonucunda 18 yıl hapis cezasına çarptırılan Can Atalay, 3 aydır hapis olduğu cezaevinden sorularımızı yanıtladı.
“BU TEPKİ VE SAHİPLENMEYE NE KADAR TEŞEKKÜR ETSEK AZDIR”
-Türkiye’de birçok hak mücadelesinde mağdurların yanında oldunuz. Kamuoyu sizi verdiğiniz mücadeleden tanıyor. Şimdi ise tutuklusunuz. Son iki aya baktığınızda sizi sizin gibi savunan Can Atalay’lar var mı?
Bu soruyu yanıtlamaya tutuklandıktan sonraki birkaç saati özetleyerek başlamak isterim. Biz Silivri’ye doğru yola çıktıktan bir süre sonra araçta bulunan rütbeli polislerin telefonlarının hiç durmamacasına çaldığını fark ettim. Dikkat çekici bir telefon trafiği vardı. Bir şeyler olduğunu düşündüm. Silivri Devlet Hastanesi’ne vardık. Polis ablukasını görünce, “Bu yığınak bizim için mi” diye sordum, yanıt “hayır” idi. Bunun üzerine “Acil servise giriş çıkış niye yok peki” sorum ise yanıtsız kaldı. Muayene odasının önünde telefonla konuşan rütbeli jandarmanın “topluluk/kalabalık” diye hattın ucundakini belki uyarması ve hastaneden Silivri 9 Nolu'ya kadar neredeyse her köşe başında gördüğüm jandarma robocoplar her şeyi anlatıyordu. Bizim tutuklanmamız sonrasında toplumsal tepki ve sahiplenme, kolluğu tedbirleri artırmak zorunda bırakmıştı. Bu tepki ve sahiplenmeye ne kadar teşekkür etsek azdır.
Öte yandan meslek hayatımın, tercihlerimin doğruluğunu bir kez daha gösteren Soma ve Hendekli işçilere ve ailelere, Aladağ‘da çocukları için adalet isterken bizi de sahiplenmeyi ihmal etmeyen müvekkillere, Çorlu’da gerçek sorumlular ile ilgili henüz iddianame bile yokken sözü ‘Gezi’ye getirenlere de teşekkür ederim.
Gazeteci arkadaşlarıma, beni utandıracak yığınla sözü de esirgememelerine karşın teşekkür ederim.
“MEMLEKETİN EN DİRENGEN DAMARLARINDAN BİRİ AVUKATLIK GELENEĞİMİZDİR”
Meclis kürsüsünde ve sokakta şahsen bizi değil ancak Gezi direnişini savunan tüm siyasetçilere de teşekkür ederim. Sorunuz, “savunma” diyerek özel olarak avukatlığı işaret ediyor. Başta Fikret abi (İlkiz) ve Evren (İşler) olmak üzere bu denli rezillik içinde haklarımızı, hukuku ve avukatlığı savundukları; Gezi’nin kirpiğini dahi yere düşürmedikleri için müteşekkirim. Tora’yı (Pekin) savunmaya fiilen saldırı ihtimalini gördüğünde gözlüğünü çıkartmış, kollarını sıvarken gördüm, o anı da hiç unutmayacağım.
Öte yandan, duruşma salonunda bize ceza yağdırıp tutuklayan ve sonra da yakınlarımızın, arkadaşlarımızın üzüntüsünü izlemek için kürsüde oturmayı sürdürenler karşısında hukuk öğrencisi ve stajyer arkadaşlarımızın gözyaşlarına engel olamadığı doğrudur. Ancak kıdemlilere ek olarak genç avukat arkadaşlarımın da dimdik durduğunu hiç unutmayacağım. Bir an boş bulunanlar ise Evren’in “Bunların önünde sakın!” deyişi ile hızlıca kendine gelmiş. Memleketin en direngen damarlarından biri avukatlık geleneğimizdir. Civanmert avukat kuşakların yolda olduğunu muştulamak isterim.
“CEZAEVİNDE AVUKAT OLARAK ARKADAŞINI ZİYARET ETMEK DAHA ZOR”
-Yıllarca cezaevlerinde tutukluları ziyaret ettiniz. Şimdi siz ziyaret edilen taraftasınız. Masanın diğer tarafında olmak size nasıl hissettirdi?
Cezaevinde olmak kötü bir şey. Buna hiç kuşku yok. Ancak avukat olarak cezaevinde müvekkilini, arkadaşını ziyaret mi daha zor, yoksa mahpus olarak avukat görüşüne çıkmak mı zor diye soruyorsanız ben ilkinde daha zorlandığımı söylerim. Tekrar edeyim, mahpusluk zor iş, Silivri 9 No'lu çok zor bir mekan. Ancak ‘görüş’ bahsi özelinde avukatlık da çok zor iştir.
“ATANAMAMIŞ BİR AKP’Lİ MİLLETVEKİLİ BİZİ TUTUKLADI”
-Davanıza bakan hakimin AKP geçmişini, Gezi dosyasındaki FETÖ izlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Atanamamış bir AKP’li milletvekili bizi tutukladı diye özetliyorum ben durumu. O kadar acayip bir yargılama(ma) yaşadık ki ben karar altında imzası olan o iki kişinin kendileri, yakınları ile ilgili ‘dosya’ riski altında yaşadıklarını düşünüyorum. Hukuksuzluk, hukuk devletinin tarumar edildiği bir dönem yaşıyoruz. Ama böyle bir ‘iş’e iştirak etmek için bir mecburiyet olmalı. Sorunuz da 'FETÖ izi' demişsiniz, katılmıyorum. AKP-Fethullahçı koalisyonunun gün ışığına çıkan en yeni suçu ‘Gezi davası’dır. Hukuka aykırı delil tartışıp okuru yormayacağım. Bu delilsiz, delile hiç ihtiyaç duyulmayan bir yargılama(ma)dır. Gezi’yi önce koalisyon olarak sonra ise Fethullahçı polis, savcı, hakim marifetlerini AKP’nin sahiplenmesi ile karalamaya çalıştılar. Sonuç, mutlak başarısız olduklarıdır.
-Cezaevinden çıkınca ilk ne yapmak istersiniz? Dışarıya dair planlar yaptınız mı?
Cezaevinden çıkar çıkmaz ailemle ve dostlarımla upuzun bir sofrada buluşmayı, muhabbete buz gibi bir bira ile başlamayı düşünüyorum. Sabahındaysa tüm dayanışma gösterenleri ziyaret için yola çıkacağım.