Prof. Kaya'dan 'Sansür yasası'nın psikolojik etkilerine karşı uyarı: Endişeler daha da çoğalacak
Türkiye Psikiyatri Derneği Üyesi, Psikiyatrist Prof. Dr. Burhanettin Kaya, 'sansür yasası' nın sosyal medya kullanıcılarının psikolojileri üzerindeki etkileri ile ilgili ANKA Haber Ajansı’nın sorularını yanıtladı.
Psikiyatrist Prof. Dr. Burhanettin Kaya, “Sansür Yasası”nın ifade özgürlüğü konusunda sosyal medya kullanıcılarının ve gazetecilerin psikolojileri üzerinde olumsuz etkileri olabileceğine dikkat çekti. Kaya, “Bu ülkede yaşayan insanların özellikle son 10 yılı kapsayan süreç içinde hayatlarını kaplamış olan kendilerini özgürce ifade edebilme ile ilgili yasaklar, demokratik bir hak olarak sahip oldukları ifade özgürlüğündeki engeller, bu yeni düzenlemenin korkularını daha da artıracağını, endişelerini daha da çoğaltacağını göstermektedir” dedi.
Kamuoyunda “Sansür Yasası” olarak tanımlanan 7418 sayılı “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 13 Ekim’de TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
Türkiye Psikiyatri Derneği Üyesi, Psikiyatrist Prof. Dr. Burhanettin Kaya, bu kanunun sosyal medya kullanıcılarının psikolojileri üzerindeki etkileri ile ilgili ANKA Haber Ajansı’nın sorularını yanıtladı. Prof. Dr. Kaya, şunları ifade etti:
“YENİ YASAL DÜZENLEMELER KORKUNUN, RUHSAL ETKİLENMENİN DÜZEYİNİ DAHA DA ARTIRACAK, KATMERLENDİRECEK”
“Bu yasanın toplum üzerindeki psikolojik etkilerinin neler olacağını, bireylerin psikolojilerini nasıl etkileyeceğini anlamamız için sanırım yasanın yürürlüğe girmesi ile yaşanacak deneyimlere bakmamız gerekecek. Fakat yasanın hazırlık ve çıkma sürecinde konuşulanlar ve kamuoyuyla paylaşılanlara bakıldığında bu haliyle bile insanlarda son derece belirgin bir korku, kaygı, tedirginlik ve öfke yarattığı aşikâr. Bu ülkede yaşayan insanların özellikle son 10 yılı kapsayan süreç içinde hayatlarını kaplamış olan kendilerini özgürce ifade edebilme ile ilgili yasaklar, demokratik bir hak olarak sahip oldukları ifade özgürlüğündeki engeller, bu yeni düzenlemenin korkularını daha da artıracağını, endişelerini daha da çoğaltacağını göstermektedir. Belirgin bir biçimde ülke insanların yaşamını çevreleyen, saran, varoluşlarını biçimleyen, baskıcı, ayrımcı, ötekileştirici, liyakatten uzak, medyayı da dönüştüren siyaset biçimi ve onun yarattığı korku iklimi, bu yeni yasanın oluşturduğu örselenmelere daha duyarlı kılacak, genel olarak toplumu, toplumun bazı kesimlerini ve özel bireyi daha çok incitecek bir zemin yaratıyor. Böyle bir durumda yeni gelen yasal düzenlemeler bu korkunun, bu ruhsal etkilenmenin düzeyini daha da artıracak, katmerlendirecek diyebiliriz.
“İNSANLAR KENDİ İSİMLERİ İLE DÜŞÜNCELERİNİ İFADE ETMEKTEN ÇEKİNDİĞİ İÇİN SAHTE HESAPLARLA BİR ŞEYLER SÖYLEMEYE ÇALIŞIYOR”
Ülkemizde insanların önemli bir kısmı kendi adıyla kendilerini ifade etmekten, zarar görmekten korktukları ve çekindikleri için sahte isimlerle, sahte hesaplarla bir şeyler söylemeye çalışıyorlar. Bu hesapların ürettiği içeriğin büyük çoğunluğunun belki öfkeli ama çoğunlukla evrensel anlamda suç tanımına girmeyen, iddia edildiği gibi hakaret, aşağılama, ayrımcılık, nefret söylemi vs. içermeyen, siyasal iktidarın suç saydığı, kendilerine yönelik eleştiri ve hoşnutsuzlukları içeren söylemleri barındırdığını söyleyebiliriz. Burada da bir ikilik var. İktidar denetimindeki açık hesaplar, yandaş hesaplar ya da yaygın adıyla troller olarak tanımlanan sahte hesaplardan üretilen nefret söylemi içerikli iletiler değerlendirmeye alınmadığı gibi, suç duyurusunda bulunulanlar da ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiriliyor ve herhangi bir işlem yapılmıyor.
“BU YASA GAZETECİLER İÇİN DE RUHSAL TEPKİYE ZEMİN HAZIRLAYABİLİR”
Bu yasa teklifinin siyasal iktidarı eleştiren, hoşnutsuzluklarını ifade eden ülke insanlarının, kurum ve kuruluşların, derneklerin, örgütlerin sesini daha da kısmaya yönelik bir politik tutum olduğunu söyleyebiliriz. Henüz yürürlüğe girmeden bile insanları içe çeken, durağanlaştıran, boyun eğici kılan, seslerini kendi içlerinde hapseden bir eğilim yaratacağını, bunun yarattığı gerginliğin dolaylı olarak sosyal medya dışındaki alanlarda kendini gösterebileceğini, iş ve sosyal ortamlarda yansımalarının ortaya çıkabileceğini öngörebiliriz. Zaten çok örselenen, incinen, doğrudan ve dolaylı birçok travmanın mağduru olan, yoğun iş stresi ile karşı karşıya kalan bir meslek grubunun, gazetecilerin, medyanın çeşitli mecralarında çalışan basın emekçilerinin ruhsal durumunu nasıl etkileyeceği önemli. Bu etkilenmenin daha da artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Onlarda birçok ruhsal tepkiye yol açabileceğini, ruhsal bozuklara zemin hazırlayabileceğini, var olan ruhsal sorunları daha da ağırlaştırabileceğini söyleyebiliriz.”