8 yaşındaydı: 'Bir daha gelmediler'
Ankara Gar katliamının üzerinden 3 yıl geçti.
3 yıl önce bugün IŞİD, sivil toplum kuruluşları ve sendikalar ve siyasi partilerin düzenlediği 'Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi'ne iki ayrı canlı bomba ile saldırdı. 103 insanımızın öldüğü yüzlerce insanımızın yaralandığı katliam takvimlerde her '10 Ekim'de hesap vermeyen iktidarı, katliamın ardından ekranlarda gülen bakanları, 'oyumuz yükseliyor', 'eylem yapmadan canlı bombaları tutuklayamayız' diyenleri hatırlatıyor...
Euronews'e konuşan Nezahat Atılgan, 10 Ekim katliamının en küçük kurbanı Veysel’in annesi. Sekiz yaşındaki çocuğundan ayrı kaldığı yılları özlemle, fotoğraflarla konuşarak ve her anında bir eksiklik hissederek geçirdiğini ama üç kızı için yaşamaya devam ettiğini söylüyor.
BABA OĞUL HAYATINI KAYBETTİ
10 Ekim’de 103 kişinin ölümüne neden olan Barış Mitingi’ne yönelik bombalı saldırıda, sadece Veysel’i değil; 30 yıllık eşi İbrahim Atılgan’ı da kaybetti. “Her gidişimde orada bir oyun oynanıyormuş, film seyrediyormuşum gibi hissediyordum” dediği duruşmalar neticesinde adalet gelse bile, “Artık çocuğuna eşine kavuşamadıktan sonra, her şey boş” diyor..
BABASI İSTEMEDİ AMA VEYSEL DE GİTMEK İSTEDİ
“9 Ekim gecesi Veysel biraz rahatsızdı. Babası Barış Mitingi’ne gideceğini akşamdan söyledi. Veysel nereye gideceğini sordu. Babası da, ‘arkadaşlarım gelecek, onları göreceğim’ dedi. İlacını verdim, uyuttum. Normalde okula giderken sabah sekizde zor uyandırdığım çocuk o gün erkenden gözlerini “babam nerede” diye açtı.
“İki kere kontrol etti babasını. O esnada babası uyandı. Veysel tekrar sıçradı yataktan. ‘Babam nerede?’ Uyuyor dediysem de inanmadı, ‘Benim babamı görmem lazım. Babam gidiyor’ diye fırladı.
“Babasıyla gitmek için tutturdu. Olmaz dedik. Kahvaltısını yaptı. Oyalamaya çalıştım. ‘Baba ben seni bırakmayacağım bugün’ dedi. Babası biraz sinirlendi. ‘Götürülecek bir yer değil. Ben gideyim, arkadaşlarımı göreyim. Sonra geleyim, birlikte dışarı çıkalım’ diye ikna etmeye çalıştı.
“Mümkünü yok. Gitti dışarının kapısını kilitledi. Anahtarı saksının altına sakladı. O gün Veysel’e ne oldu anlayamadım... Babası yedek anahtarla kapıyı açtı. Veysel kapının sesini duymasıyla ağlamaya başladı. Ağlayınca babası tamam dedi. Gözlerinden yaş akınca... Veysel o kadar duygusal davrandı ki...”
10 Ekim’de 103 kişinin ölümüne neden olan Barış Mitingi’ne yönelik bombalı saldırının en küçük kurbanı Veysel Atılgan’ın annesi Nezahat Atılgan o sabahı böyle anlatıyor.
Sekiz yaşında hayatını kaybeden Veysel, o gün anne ve babasını ikna etmeyi başardıktan sonra babasına saçlarını taratıyor; annesine montunu giydiriyor. Babasına benzemiş olma umuduyla, onunla el ele kapıdan çıkıyor.
'BİR DAHA GELMEDİLER'
Nezahat Atılgan “Gittiler, en son böyle gördüm. Bir daha da gelmediler” diye sonlandırıyor o güne dair hatırladıklarını.
Günün bundan sonrasına dair diğer anımsadığı son şey ise evi derleyip topladıktan sonra çalan telefonlar, televizyonu açışı ve haberleri görüşü...
Nezahat Atılgan, o gün sadece dört çocuğunun en küçüğünü değil, yaklaşık 30 yıllık eşi İbrahim Atılgan’ı da kaybetti. Şimdi geride kalan kızları ile “orada yaşamak bana artık iyi gelmiyordu” diyerek ayrıldığı Ankara’dan sonra taşındığı Muğla’da yaşıyor.
VEYSEL: ÇÖPÇÜLER İNSAN DEĞİL Mİ?
Bugünlerde okullar açıldığı için ayrıca buruk. Ne zaman zil sesi duysa sabah Veysel’i okul için uyandırışı, okula birlikte gidişleri, dönüşleri, yoldaki sohbetleri aklına geliyor.
Üstelik katliamdan birkaç hafta önce başladığı okula da iyiden iyiye alışmış Veysel. “Başta böyle değildi, okula gitmek istemezdi ama öğretmeni o yılın başında derslerde çok atik davranmaya başladığını söylemişti” diyor Nezahat Atılgan.
Okul yollarında Veysel’in ne olmak istediğinden, o gün okulda yaptıklarına, evde onu ne yemeğin beklediğinden, arkadaşlarına almak istediği çikolatalara kadar her şey konuşulurmuş...
En çok pilot olmak istediğini söylese de, henüz 8 yaşında bir çocuk nihayetinde. Sürekli fikir değiştirirmiş. Hatta bir gün sorulunca çöpçü olmak istediğini söylemiş de, annesiyle babası “aa hiç olur mu” diye olumsuz fikir belirtince onlara kızmış, “Niye öyle diyorsunuz, çöpçüler insan değil mi? Onlar da iş yapmıyor mu!”
Peki nasıl bir çocuktu Veysel? Bu soruyu yanıtlarken sesi gülüyor Nezahat Atılgan’ın. “Oyuncuydu. Çok oyuncu bir çocuktu. Sürekli de oyun oynamak isterdi. Arkadaşlarını eve çağırır, oyuncaklarını onların önüne sererdi. ‘Anne bahçeye çadır kursam ne olur’ dedi bir gün. O kadar çok severdi arkadaşlarıyla birlikte olmayı, oynamayı.”
'BEN SİZİN YAŞLANMANIZI İSTEMİYORUM'
Küçük yaşına, oyunu bu kadar sevmesine rağmen etrafına, annesine, ailesine karşı çok duyarlı olduğunu da anlatıyor Nezahat Atılgan.
En küçük ablası da üniversiteyi kazanıp artık gündüzleri evde kimse kalmayınca “bu evin büyüğü artık benim” diyerek market poşetlerini taşımaya talip olan da o... En büyük ablasının eve geç geleceği bir gün gözleri yollarda, ya başına bir şey gelirse diye uyumadan bekleyen de.
Annesinin gözünden bir damla yaş aksa, “ben seni üzgün görmeye dayanamıyorum, üzülme, ağlama” diyen de o... Anne babasının yaşlanmasından korkan, “ben sizin yaşlanmanızı hiç istemiyorum, sizi yorgun görmek istemiyorum” diyen de.
Annesi, 10 Ekim saldırısının en küçük kurbanı Veysel Atılgan tablosuyla
Kimse kıyamıyor onun üzülmesine. En küçük kızları Zelal’den tam 12 yıl sonra aileye katılan Veysel hep “çok özel bir çocuktu” diye anlatılıyor.
Doğumu, bebekliği, büyüyüşü hep neşe kaynağı olmuş aile için. Üç büyük ablanın arasında elden ele sevgiyle büyümüş. Nezahat Atılgan, “Bazıları yanlış anlıyor, erkek oldu diye değil. 12 yıldan sonra gelince, evin en küçüğü olunca... Bütün sevgi onun üzerinde oldu. O da ablalarına bayılıyordu” diyor.
'DURUŞMALARDA FİLM SEYREDİYORMUŞUM GİBİ HİSSEDİYORUM'
Nezahat Atılgan, Veysel’den ayrı kaldığı yılları özlemle, fotoğraflarla konuşarak ve her anında bir eksiklik hissederek geçirdiğini ama üç kızı için yaşamaya devam ettiğini söylüyor.
“Onları ayakta tutmak için Veysel’in acısıyla başa çıkmak zorundaydım. Bunu başarıyorum, inanıyorum daha da başaracağım. Tabii onun acısı geçmez. Ama üç çocuğumun mutluluğu için de elimden geleni yapacağım” diyor.
Son olarak iki yıl devam eden ve yakın zamanda karara bağlanan yargı sürecini soruyorum.
Nezahat Atılgan diğer pek çok aile gibi duruşmaları takip etmek için kilometrelerce yol gitti her defasında. “Ama” diyor, “kendimi hep bir oyunun, bir filmin içindeymiş gibi hissettim. Karşımdakiler gerçek kişiler değildi ki. Her gidişimde çok kötü oldum. Her gidişimde orada bir oyun oynanıyormuş, film seyrediyormuşum gibi hissediyordum.”
Adalet gelse bile, artık çocuğuna eşine kavuşamadıktan sonra “her şey boş bundan sonra” diyor...