AYM: ‘Çarşaf giyme ısrarı’ sonrası boşanma, din özgürlüğü ihlali değil
AYM'den çarşaf giyme ısrarı nedeniyle boşanan çift için emsal bir karar çıktı.
AYM'nin kararında, boşanma kararını veren yerel mahkemenin çarşafı çağdaş bir kıyafet olarak değerlendirmemesine ilişkin ‘negatif ton' eleştirisi yapıldı ancak ‘evlilik birliğinin çekilmez hale geldiği' tespiti yapılarak boşanma kararı verildiği için bir ihlal oluşturulmadığı belirtildi.
'ÇARŞAFI ÇIKARMA SÖZÜNÜ TUTMADI'
AYM kararına göre, başvurucu A.Y ile M.Y., 2010 yılında evlendi. M.Y., 2012 yılında boşanma davası açarak eşinin evlenmeden önce giyindiği çarşafı evlendikten sonra giymeyeceğine söz vermesine rağmen sözünü tutmadığı ve bu durumun evlilik birliğini çekilmez bir hale getirdiğini ileri sürdü.
A.Y. de açtığı karşı davada, kocasından şiddet gördüğünü, hakaret ve baskılara maruz kaldığını, eşinin evi terk ettiğini belirterek nafaka ve tazminat talebinde bulundu.
Diken'den Kemal Göktaş'ın haberine göre, davaya bakan Kocaeli 3'üncü Aile Mahkemesi çok sayıda tanık dinledikten sonra kocanın açtığı davayı kabul etti.
'ÖRF ADETE AYKIRI, ÇAĞDAŞ DEĞİL'
A.Y.'nin kocasına dair ileri sürdüğü iddialarını ispatlayamadığını belirten mahkemenin kararında şöyle dendi: "Taraflar görücü usulü ile evlenmişlerdir. A.Y, evlenmeden önce tarikat faaliyetlerine katılmış, dini eğitim almış ve buna bağlı olarak da çarşafla gezmektedir. Davacı ise devlet memuru olduğunu, evlendikten sonra eşinin çarşafla gezmesini istemediğini ve kapalı olarak hayatına devam etmesi ile birlikte daha çağdaş, sosyal hayata uyumlu bir şekilde giyinmesini istediğini belirtmiştir. Evliliğin başında davacının bu talebi davalı A.Y tarafından da kabul edilmiş, ancak davalının daha sonra kılık kıyafetini değiştirme konusunda verdiği sözü tutmadığı anlaşılmıştır. Taraflar arasında da bu nedenle tartışmalar yaşanmış, bir kaç kez ayrılıp barışmışlar, ancak taraflar arasındaki anlaşmazlık çözülememiştir.
Davalının ailesi bu konuda katı davranmış ve kızlarının evliliğini bu şartlarda devam ettirmesini istememiştir. Davalı, çok küçük yaştan beri dini eğitim almış ve buna göre sosyal hayatı yaşamayı benimsemiş, davalının ailesi de bu davranış biçimini benimseyip desteklemiştir. Devlet memuru olan davacının ise buna katlanması beklenemeyecektir. Davacının sosyal durumu itibariyle evlilik öncesi anlaşmaları da dikkate alındığında çağdaş özelliklere dayalı giyinme dışında geleneklere, örf ve adete uygun olmayan giyinme şeklinde davalının ısrarı sosyal şiddete yönelik bir davranıştır. Davalının giyim şeklini değiştirmeme konusundaki ısrarının geçimsizlik kaynağı olduğu anlaşılmıştır. Davalının inatçı ve dış etkenlere dayalı direnişi eşler arasında ortak hayatı çekilmez bir hale getirmiştir.
Davalının çarşafla dolaşmak konusundaki ısrarı, çok küçük yaşlardan beri dini eğitim alan davalının eşinin yaşam biçimine ayak uydurma konusunda istekli olmadığı, kendi değer ve inançlarına göre yaşama konusunda ısrarlı olduğu ve bu konuda ailesinden aldığı destekle birlikte, evlilik öncesi verdiği sözü yerine getirmemesinden kaynaklanan davranış biçiminin boşanma sürecini başlattığı, davalının bu nedenle daha ziyade kusurlu olduğu kanaatine varılarak davacının dava açmakta haklı olduğu, taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, tarafların yeniden bir araya gelerek evlilik birliğini bu şartlar altında devam ettirmelerinin mümkün olmadığı kanaatine varılarak davacının davasının kabulüne karar verilmesi gerekmiştir."
'ÇARŞAF KUSUR GİBİ GÖSTERİLDİ'
Mahkemenin kararına A.Y.'nin yaptığı temyiz başvurusu Yargıtay 2'nci Hukuk Dairesi'nce reddedildi.
Bunun üzerine A.Y., AYM'ye bireysel başvuruda bulundu. A.Y.'nin başvurusunda yaşam tarzının ve bu kapsamda çarşaf giydiğinin davacı tarafından evlilik birlikteliği öncesinde bilindiğini belirterek ‘davacının kıyafetini yönlendirmesinin derece mahkemelerince de benimsendiğini ve giydiği kıyafet kusur gibi gösterilerek davacının davasının kabulü ile kendi davasının reddine karar verilmesinin' Anayasa'nın 24'üncü maddesinde korunan din ve vicdan hürriyetinin ihlali olduğunu ileri sürdü.
MAHKEMEYE 'NEGATİF TON' ELEŞTİRİSİ'
AYM'nin 2015/6064 başvuru numarası ve 13 Eylül 2018 tarihli kararında ilk derece mahkemesinin kararında yer alan ‘daha çağdaş, sosyal hayata uyumlu bir şekilde giyinmesini', ‘davalının çok küçük yaştan beri dini eğitim aldığı ve buna göre sosyal hayatı yaşamayı benimsediği… devlet memuru olan davacının ise buna katlanmasının beklenemeyeceği', ‘çağdaş özelliklere dayalı giyinme dışında geleneklere, örf ve adete uygun olmayan giyinme şeklinde… ısrarının sosyal şiddete yönelik bir davranış olduğu', ‘sosyal ve çalışma hayatını zorlaştıran bu tutum ve davranışın ısrarı' şeklindeki başvurucunun dini inancı gereği giymekte olduğunu belirttiği kıyafete ilişkin değerlendirmelerin negatif bir ton taşıdığının kabul edilebileceği belirtildi.
'DİN ÖZGÜRLÜĞÜ İLE İLGİSİ YOK'
Kararda şu ifadelere yer verildi: "Bununla birlikte başvurucu şikayetlerini söz konusu değerlendirmelere karşı değil, kendisinin giydiği kıyafetin evlilik birliğini eşlerin ortak hayatı sürdürmelerini kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsan bir olgu olarak kabul edilmesine karşı ileri sürmüştür. Bu kapsamda başvurucu, dini inancı gereği giydiği çarşafın boşanma davasının kendi aleyhine sonuçlanmasında esas alındığı iddiasındadır. Mahkememiz —derece mahkemelerinin bu kıyafete yönelik negatif tonlu değerlendirmelerine karşın- boşanma kararının başvurucunun giyim tarzı ile doğrudan bir ilgisinin olmadığını değerlendirmiştir. Mahkememize göre derece mahkemeleri, boşanma kararını evlilik birliğinin eşlerin ortak hayatı sürdürmelerini kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılması olgusuna dayandırmıştır. Davanın tarafları arasındaki anlaşmazlığın bazı dinsel sebeplere dayanması otomatik olarak din özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin bulunduğu şeklinde bir sonuca ulaşmaya imkan vermez."
Karar, oybirliğiyle alındı.