Çevik Bir: Benim annem de türbanlı, 28 Şubat darbe değil

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 28 Şubat davasının 104'üncü, aynı zamanda son celsesi bugün yapıldı.

Çevik Bir: Benim annem de türbanlı, 28 Şubat darbe değil

Davanın son celsesi dönemin Genelkurmay Başkanlığı Muhabere Elektronik ve Bilgi Sistemleri (MEBS) Başkanı olan Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Hayri Bülent Alpkaya'nın savunmasıyla başladı. Soruşturmayı yapan Mustafa Bilgili ve yardımcısı Kemal Çetin için "Sabık savcılar" ifadesini kullanan Alpkaya, özetle şunları söyledi:

"MEBS Başkanlığı tamamen teknik bir birimdir. İrticayla ilgili görev ve sorumluluğu yoktur. Ne 28 Şubat süreci ne BÇG ile hiçbir bağı olmamıştır. 23 Şubat-7 Mart 1997 tarihleri arasında izinli ve karargah dışındaydım. MGK kararlarını da izindeyken basından öğrendim. Genelkurmay 2. Başkanının yazılı emriyle BÇG'de teknik destek için görev yapmak üzere bir subay görevlendirmek dışında BÇG ile hiçbir ilgim olmamıştır. Kaldı ki, bu personel hakkında da beraat talep edilmiştir. Ayrıca başkanlığıma hiç gelmeyen belgelerden sorumlu tutulmaktayım. Esas hakkında mütalaada yer verilen 5 adet belgenin hazırlanması ve dağıtımı ile de hiçbir ilgim yoktur. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller hakkında dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'a 'onbaşı' dediği için kampanya katılım formu göndermekle suçlanıyorum. Bu kampanya tamamen Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emriydi. Ayrıca Eylül 1997'de ben Genelkurmay'da, Çiller de hükümette değil. Bu davaya sahte delillerle dahil edilmiş bulunuyorum."

BAŞKAN’DAN TALİMAT

Alpkaya savunmasını yaparken mağdur müştekilerin sık sık içeri girip çıkması üzerine Mahkeme Başkanı Mustafa Yiğitsoy, "Beyler, bayanlar, çıkmak isteyen çıksın. Telefonları kaldırın, doğru düzgün oturun. Sürekli girip çıkmanızdan dinleyemiyoruz. Çıkmak isteyen çıksın, dinlemek isteyen otursun" dedikten sonra görevlilere kapıyı kapatmaları talimatını verdi.

“BİZE KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ”

Alpkaya’nın avukatı Erol Aras savunmasında, siyasilerin açıklamalarını hatırlatıp, mahkeme üzerinde baskı olduğunu tekrarlayınca şu tartışma yaşandı:

Başkan Yiğitsoy: Burası Türk mahkemesi. Bize kimsenin gücü yetmez, kimse de bize baskı yapamaz. Bizden tereddüdünüz varsa yapacağınız belli. Mahkemeye baskı diyorsunuz!..

Av. Aras: Yok mu?

Başkan Yiğitsoy: Ne baskısı ya?!.

Av. Aras: Oh be, bunu duyduğuma çok sevindim.

Başkan Yiğitsoy: Millet yanlış anlıyor. Ben mahkemeye baskı kurdum diyen yiğit varsa, çıksın. O yüzden biraz daha dikkatli olursanız sevinirim.

Av. Aras: Aksine bu açıklamayı yapma fırsatını verdiğim için teşekkür etmeniz lazım.

Başkan Yiğitsoy: Sizin kalbiniz kötü ya!..

Av. Aras: Siyasiler en ağır cezayı alacaklar diyorsa... Aslında bu açıklamayı geçen sefer beklemiştim. Basın toplantısı yapamazsınız. Ben söyleyeyim ki, siz cevap verebilin.

Başkan Yiğitsoy: Her söze cevap verirsek, burası mahkeme olmaktan çıkar, dava daha 10 yıl devam eder.

Av. Aras: İçimiz rahatladı. Sağolun.

“OKUMAMIN ANLAMI KALMADI”

Bu diyalogların ardından savunmasının başlangıcında Soner Yalçın'ın 6-7 Mart'taki yazılarını okuyacağını söyleyen Av. Aras, "Sizin açıklamanızdan sonra bu davayı çok analitik anlayışla ortaya koyan bu yazıları okumamın anlamı kalmadı" dedi ve Yalçın'ın yazılarını Mahkeme Başkanı Yiğitsoy’a verdi.

“EL BAB VE AFRİN'DE SERGİLENEN OPERASYONLAR O ÇALIŞMALARIN ÜRÜNÜ”

Sanıklardan Sincan'da tankların yürütülmesinden sorumlu tutulan isimlerden olan İzzettin İyigün savunmasının başlangıcında 1994'te 15. Kolordu Komutanlığı Kara Kuvvetleri Eğitim Komutanlığına atandığında üst komutanların da onay vermesiyle bir avuç arkadaşıyla TSK'yı geleceğin savaşlarına hazırlamak üzere "Vizyon 2020" isimli dökümanı hazırladıklarını vurgulayıp, şunları söyledi:

"2020'lerin muharebe alanı, 2020'lerin liderleri, 2020'de muharebe alanının temeli olan asker donanımı, ateş gücü, manevra kabiliyeti, komuta kontrol sistemleri, doğanın, kültürel değerlerin, suçsuz insanların korunması, insan hakları ve savaş hukuku vs. şu an El Bab ve Afrin'de sergilenen operasyonlar o çalışmaların ürünü olan güçlerdir. Bu çalışmalar bugün semeresini vermiş ve dünya kamuoyunun şaşkın bakışları altında icra edilmektedir."

AKTULGA İLE ARASINDA GEÇEN KONUŞMAYI AKTARDI

İyigün savunmasına, Sincan'da tankların yürütülmesi konusunda dönemin KKK Kurmay Başkanı Doğu Aktulga ile arasında geçen şu konuşmaları anlatarak devam etti:

“Doğu Aktulga: İzzet Paşa seni atlayarak Kara Kuvvetleri Komutanının emrini Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığı Komutan Vekiline aktardım. Biliyorsun Tümen Komutanı izindedir. Tümen yarın sabah sekseni tank sekseni de zırhı araç ve tekerlekli araçtan oluşan 160 araçlık konvoyla Akıncı'lar bölgesine bir yürüyüş yapacaktır. Seni emirden sonra üzülmesin diye arıyoruz. Atladığımızı başka bir şeye yorma.

İyigün: Başkanım bu imkansız bir görev. Tümen'in komutanı yok, ısı eksi 17 derece tankların paletleri buzla kaplı, personel evlerine gitmiş bu şartlar altında bunu yerine getirmek çok büyük can ve mal kaybına neden olur. Müsaade ederseniz beni Sayın Komutanla görüştürünüz.

Doğu Aktulga: Komutan bugün katarak ameliyatı oldu evde dinleniyor, konuşturmam.”

İyigün ısrarı üzerine Aktulga'nın 3-4 dakika sonra telefon ettiğini ve komutana ulaşamadığını söylediğini belirtti. İyigün, Aktulga ile arasında geçen konuşmayı aktarmaya şöyle devam etti:

İyigün: Biliyorsunuz bu Tümenin Akıncılar üssünde Özel Mühimmatı korumak için bir görevi var. Her sene Şubat ayının ilk haftasında bu görev yapılır. Bu sene de Perşembe günü 50 araçla Tabur Görev Kuvveti bir yürüyüş yapacaktır. Komutanın emrettiği yürüyüşü o gün yapalım, böylece Tümen hazırlık zamanı kazanmış olur veya bu teklifim kabul edilmez ise ya kendileri miktarı indirsinler ve yapılabilecek boyuta indirsinler veya bana yetki versinler.

Doğu Aktulga: Peki aktarayım.

Sordu mu sormadı mı bilmiyorum, bana sadece "ulaşamadım" dedi.”

“YAPABİLECEK MİSİNİZ DİYE SORDUM, CEVABEN 'İMKANSIZ' DEDİ”

İyigün savunmasını şöyle sürdürdü:

“Bizim disiplin anlayışımızda yerleşmiş köklü bir uygulama vardır. Bir komutan doğrudan doğruya birkaç kademe aşağıdaki bir Birliğe görev verebilir. Çoğu zamanda bunu emir komuta yoluyla değil, komutanları atlayarak verir. Atlanan komutanlar ya hiç ses çıkarmazlar yahut tekli sunarlar işte burada ben komutanı olmayan bir ast birliğime bu zor anında kol kanat gererek ona sahiplenmek yolunu seçtim. Elbette bir riskti ama benim yapım buna müsaitti. Arkadaşlarıma çalışmamız bitti arkadaşlar dedim ve onların ayrılmasını sağladım, Tümeni aradım. Komutan vekili olan Eğitim Alay Komutanına kuvvetten bir emir alıp almadıklarını sordum. Cevap olarak 'aldık' dedi. Yapabilecek misiniz diye sordum, cevaben 'imkansız' dedi. Neden söylemediniz dedim. 'Çekindim' dedi. Hemen yanıma gel dedim.

20 dakika sonra konuşmamız şöyle oldu:

'Kaç araç çıkarabilirsin' diye sordum. 'Bu kadar çıkaramam' dedi. '80 çıkarabilir misin?' diye sordum 'Bu kadar da olmaz' dedi. 'Peki ya 40?' dedim. Sustu. "Tümeni zorlama, kazalardan kaçın, disiplini önce tut' diye nasihat ettim. Sakın M-74 tank kurtarıcıyı dahil etmeyin diye tavsiyede bulundum. Çünkü bu kurtarılmaya muhtaç bir araçtı (sözümün doğruluğu ortaya çıktı, bu araç yolda kaldı) Bir isteğinin olup olmadığını sordum. Yarın kumanya alamıyoruz, yarın açız dedi. Çünkü erzağın tamamı şu an pişmektedir. Bunun üzerine Akıncı üs komutanını arayarak onlardan yüz kişilik bir yemek takviyesi istedim ve memnuniyetle kabul etti. Tümen komutan vekiline yürüyüş tatbikatında başarılar diledim.”

“TANKLARIN AKINCI'YA GİTMESİ DAHA ÖNCE PLANLANMIŞ MIYDI?"

İyigün savunmasını, "21 senedir TV'lerden Sincan görüntüleri yayınlanıyor, acı çektim. Ne kadar hainmişim!.. Bu bir algı operasyonuydu" diyerek bitirdi.

Mahkeme Başkanı Yiğitsoy, "Tankların Akıncı'ya gitmesi daha önce planlanmış mıydı?" sorusunu yöneltti.

Duyma sorunu olduğu için avukatının yardımıyla soruları cevaplamaya çalışan İyigün, şunları söyledi:

"Hayır, o gün yok, Perşembe günü vardı. O gün ben risk alarak, komutanın emrini yapmamış olmak için Perşembe olan gidişi Salı'ya çektim. Bu yetkimdeydi.”

Başkan Yiğitsoy'un ikinci sorusu, "Bir Kara Kuvvetleri Komutanı o havada tankların gidip gidemeyeceğini bilir mi?" oldu. İyigün, "Atlamış olabilir. Sanmam ki, kötü niyetle versin bu talimatı" dedi.

Başkan Yiğitsoy, tatbikatın daha önceleri de öne alınıp alınmadığını sorunca İyigün, şu karşılığı verdi:

"Bunlar o kadar basit şeyler ki, bir komutan öne alır, arkaya alır. 1960'lardan beri devam ediyor. Hiç olmadı, ama o sene nedense oldu, anlayamadım."

İyigün'ün bu sözleri üzerine avukatı açıklama yapmak istedi, ama Başkan Yiğitsoy, "Savunmanızda açıklarsınız" diyerek, duruşmaya öğlen arası verdi.

“VERİLEN EMİR YASALDIR”

Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde İyigün'ün Avukatı Turan Karakuş, tankların yürümesi konusunda bu emri veren dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal'ın ifadesini okuyup, şunları söyledi:

"Bu her sene Şubat'ta yapılan bir tatbikat. İlk haftası veya ilk 15 günde yapılmış. Hangi güne denk geleceği hava şartlarına, imkanlara göre belirleniyor. Burada da yapılan budur. Verilen emir yasaldır. Müvekkilim de hukuka uygun bu emri almış, uygulamıştır. Tank sayısını indirme, karşı gelme, şüphelendiği için değil uygulamada sıkıntı olur mu, tank sayısı yetersiz vs. diye düşünüyor."

“DEMOKRASİYE AYKIRI BİR AMACI KESİNLİKLE TAŞIMADIĞI AÇIKÇA GÖRÜLMEKTEDİR”

İyigün'ün diğer Avukatı Muazzez Eda Kantarcıoğlu da aynı konuda şu açıklamayı yaptı:

"4 Şubat 1997'deki faaliyetin, 1996-1997 eğitim-öğretim döneminin sonunda yapılması gereken tatbikat görevinin yerine getirilmesi faaliyeti olduğu, bunun planlı ve düzenli olarak önceki ve sonraki yılların aynı dönemlerinde yapıla geldiği, görsel ve yazılı medyanın dönemin atmosferi içerisinde abartarak ortaya koymaya çalıştığı, demokrasiye aykırı bir amacı kesinlikle taşımadığı açıkça görülmektedir."

“BÇG'DE GÖREV YAPMAK BİR SUÇ DEĞİLDİR”

Dönemin Genelkurmay Genel Plan ve Prensipler Başkanı emekli hava pilot Korgeneral Vural Avar da savunmasına, "Benim için 28 Şubat süreci 28 Şubat 1997'de başladı, emekli olduğum 30 Ağustos 1998'de bitti" sözleriyle başladı. Mahkemeye getirilen mağdur/müştekiler ve avukatlarının BÇG'yi bir "şer yuvası" olarak gördüğünü vurgulayan Avar, Mahkeme Başkanına, "Müsaade edersiniz savcı Mustafa Bilgili'ye 'FETÖ'cü Bilgili' demek istiyorum" sözleriyle hitap etti. Avar, "BÇG'yi hatırlamadığını" bildiren dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve BÇG için şunları söyledi:

"Aradan uzun zaman geçmesi ve yaşı nedeniyle Komutanımızı mazur görebilir ve kendisine kırıldığımızı söyleyemeyiz. BÇG'de görev yapmak bir suç değildir. İlla bir suçlu aranıyorsa amir olarak benim olmam gerekir."

Avar "başörtü" değil "tesettüre" dair görüşlerini anlatırken, bir dönem rivayete göre para verilerek Kızılay'da kızların yerlere kadar uzun giysiler ve kafalarının arkasında tas gibi bir şeyle dolaştırıldığını söyleyince salon karıştı. Mağdur müşteki avukatları Avar'a "yalan söyleme" diye tepki gösterdi.

MAHKEME BAŞKANI’NDAN SAVCIYA: MÜDAHALE ETMEYİN

Başkan’ın, savunmaya müdahale edilmemesi uyarısına rağmen şu tartışmalar yaşandı:

Avar: Sayın Başkan, savcıdan bir söz gelirse, sizi beklemeden ağır bir cevap veririm. Mağdur/müşteki tarafı da dahil.

Bir izleyici: Burayı kışla sanıyor.

Başkan: Sanığın yalan söyleme hakkı var.

Mağdur avukatları: Hakaret ediyor.

Sanık avukatlarından Aykanat Kaçmaz: Oradan buraya Allahsızlar diye bağırdınız. El insaf.

Avar: Onların burada olması...

Başkan: Bir dakika. Duruşmada sona geldik. Bugüne kadar avukatları dışarı çıkarmadım. Sanığın yalan söyleme hakkı var. Hakaret varsa gereğini de yaparız.

Savcı Yıldırım müdahale etmek isteyince de,

Başkan: Hayır, müdahale edemezsiniz.

Savcı: Ederim. Soru sorma hakkım var.

Başkan: Kim müdahale ederse, dışarı çıkarırız.

Avar: Hakaret etmedim. Sizlerin de gördüğünü anlattım.

Başkan: Buraya bak, onlarla muhatap olma. Yeter ya!

Avar: Şayet bana müdahale olursa savunmamı başka bir güne bırakır, çeker giderim.

Başkan: Takdir sizin, ister yaparsınız, ister yapmazsınız.

Avar: Devam ediyorum efendim.

ÇEVİK BİR SON SAVUNMASINI YAPTI

Vural Avar'ın savunmasından sonra verilen yarım saatlik aranın ardından davanın en önemli ismi dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmasını yapan son isim oldu. Bir süredir duruşmalara katılmayan AKP Genel Başkan Yardımcısı Ravza Kavakçı Kan'ın Çevik Bir'in savunmasına gelmesi dikkat çekti.

ÇEVİK BİR’DEN İSMAİL HAKKI KARADAYI’YA “BÇG” YANITI

Esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmasına 28 Şubat MGK toplantısında alınan ve iddianameye konulmayan 406 sayılı kararı okuyarak başlayan dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, “Maalesef bu kararın iddianamede yer almaması, iddia makamının davamız ile ilgili yaklaşımını açıkça ortaya koymaktadır. 406 sayılı kararın iddianamede yer almamış olması, davamızın 1 nolu kumpas yaklaşımıdır” dedi. Çevik Bir'in savunmasında, "Türban yasağı ile ilgili BÇG'nin hiçbir ilgisi yoktur" derken, AKP'li Ravza Kavakçı Kan'ın da oturduğu, 5'i türbanlı mağdur müşteki avukatlarının bulunduğu bölüme dönerek, şunları söylemesi dikkat çekti: "Benim annem de türbanlı. Bizi onlar yetiştirdi. Muhterem bacılarımızın bilmesini istiyorum."

Bir'in bu sözleri gülüşmelere yol açtı.

Genelkurmay Başkanlığı'nda kurulan BÇG'nin faaliyetlerinin iddianameye dahil edilmemesinin de bir suçlama yaklaşımı olduğunu belirten Bir, verilen brifinglerde, “BÇG'nin oluşturulduğu ve faaliyete geçtiği”nin anlatıldığını, böylece BÇG'nin varlığını herkesin bildiğini hatırlattıktan sonra adını zikretmeden BÇG hakkındaki beyanları tartışma yaratan dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'yı şöyle cevaplandırdı:

“BÇG'nin Genelkurmay Başkanlığı çalışması olduğu ülke bazında biliniyordu. Mahkememiz duruşmalarında bazı sanıkların BÇG'yi duymamış, bilememiş olduğu ifadelerinde yer almıştır. Böyle ifade edilmesini şahsım olarak normal karşılamaktayım, çünkü 28 Şubat’tan yaşadığımız tarihe kadar olan dönem 20 yılı içermektedir. Unutkanlığın olması normaldir düşüncesindeyim. BÇG, devletin MİT dahil ilgili kuruluşları ile yazışmalar yapmış, çalışmalarını komuta katının onayları ile yürütmüştür. Yapılan çalışmalar ile ilgili gelişmeler, komuta katının bilgisi ve emirleri dahilinde her türlü gerekli koordineyi içerecek şekilde yerine getirilmiştir.”

28 ŞUBAT, FETÖ’NÜN İNTİKAM DAVASIDIR

Dönemin Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel'e 17 Ocak 1997'de “FETÖ” yapılanması hakkında verilen brifing ve bu brifingin ardından Demirel'in söylediklerinin de iddianamede tek kelime yer almadığına dikkat çeken Bir, Gülen örgütlenmesinin A'dan Z'ye anlatıldığı söz konusu brifingte Mehmet Sağlam'ın Fetullah Gülen'in desteğiyle Milli Eğitim Bakanlığı'na getirildiği tespitinin de yer aldığına anlattı.

28 Şubat süreciyle ilgili olarak medyada, “FETÖ'nün önünü 28 Şubat açtı... FETÖ-28 Şubat işbirliği” şeklide kampanya yürütüldüğünü hatırlatan Çevik Bir, buna karşın iddianameden bazı bölümler aktararak, buna göre, “Fetullah Gülen Cemaati aleyinde bulunmanın suç sayıldığına” dikkat çekti.

Davanın temeli olan belgelerin Fetullah Gülen Cemaati mensubu olduğu için YAŞ kararıyla TSK'dan ihraç edilen Tamer Tatar tarafından getirildiğini, bugün “FETÖ”den tutuklu İddianameyi hazırlayan Savcı Mustafa Bilgili ile 15 Temmuz darbesinden tutuklu Genelkurmay eski Adli Müşaviri Muharrem Köse'nin yakın işbirliği içinde çalıştığını belirten Çevik Bir, yargılama sürecinin başlangıcında sanık 102 kişinin komutanı olan Genelkurmay Başkanının sanki o dönemde hiç yokmuş gibi muhatap bile alınmadığını da vurguladı. Bir, şöyle devam etti:

“Savcı Mustafa Bilgili ve arkadaşları, sırf bizleri suçlu göstermek için acımasız bir yaklaşımla resmi belgelerdeki cümleleri/ifadeleri işine geldiği gibi tahrif etmekten çekinmemiştir. Kısacası davanın bir 'darbe davası', iddianamenin de bir 'darbe iddianamesi' değil, açıkça 'FETÖ ve irtica ile neden mücadele ettiniz' davası ve iddianamesi olduğu ve intikam için açıldığı tüm çıplaklığı ile ortadadır.

BU YAKLAŞIM TSK'YA HAKARETTİR

Maalesef Tansu Çiller, FETÖ'nün yazdırdığı, kumpasın bir parçası olan sahte el yazısı notlarla Savcı tarafından yanıltılmıştır. Tutuklandığım sırada, Emniyette el yazılarımız alınmıştır, hiçbirimizin el yazısı olmadığı anlaşılmıştır. Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı yani komuta kademesi sözde darbe hazırlıklarını biliyorlar, bilgileri dahilinde, ancak adeta seyrediyorlar ve müdahale etmiyorlar!.. Komuta kademesi Savcının yazdığı gibi, fikir ve eylem birliği içinde, ancak hiyerarşik yapı dışındalarsa, sözde darbe hazırlıklarından Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nı neden haberdar etmiyorlar? Neden görevden alma, tayin vs. gibi önleyici tedbirler almıyorlar? Bu durumda Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları görevi ihmal suçunu işlemiş olmuyorlar mı? Bu yaklaşım tarzı ile zamanın komuta katı, BÇG'nin dolayısıyla şahsımın komutası altına girmiş olmuyorlar mı? Böyle bir yaklaşım olabilir mi? Bu yaklaşım, hiçbir komutanın kabul etmeyeceği bir yaklaşımdır. Komuta katına dolayısıyla, TSK'ya hakarettir. Mustafa Bilgili, soruşturmanın başında 1 yıl süre ile Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın ifadesini bile almaya gerek görmeden soruşturmaya neden dâhil etmemiştir? Bu durum Savcı Bilgili'nin kurgusunu deşifre etmektedir. Genelkurmay Başkanını sözde darbe suçuna karıştırmayarak, hiyerarşik komuta yapısının dışında bir oluşumu (!) BÇG'yi hedefe alarak, 2. Başkan Çevik Bir ve Genelkurmay Karargâh subaylarını sözde darbenin asli unsurları olarak göstermiş ve davanın kurgusunu hukuken daha sağlam ve kabul edilebilir temellere oturtmak istemiştir!..”

28 ŞUBAT DÖNEMİNDE TSK'DAN İLİŞİĞİ KESİLENLER FETULLAH GÜLEN TEŞKİLÂTI MENSUPLARIDIRLAR

Hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen Çevik Bir, savunmasını şu sözlerle tamamladı:

“Davamızla ilgili bazı savcı ve hâkimler FETÖ bağlantısı nedeniyle ya ihraç edilmiş ya da tutuklanmıştır. Avukatlarımızca, davamızın Anayasa Mahkemesi'ne yönlendirilmesi gerektiği gündeme getirilmiş, ancak kabul edilmemiştir. Çok sayıda mağdur ve müşteki sıfatıyla başsavcılıklara başvurularak, davamız 'sözde bir milli dava' haline getirilmiştir. BÇG çalışmalarının devletin ilgili bakanlık ve kurumları ile yapıldığı apaçık ortadayken, Savcılıkça dikkate alınmamıştır. Türban yasağının BÇG ile hiçbir ilgisi yoktur. 28 Şubat döneminde TSK'dan ilişiği kesilenler Fetullah Gülen teşkilâtı mensuplarıdırlar. BÇG'nin tem kişi fişlemesi olmamıştır. Dönemin hükümetinde görev almış, Meral Akşener, Şevket Kazan, Hasan Ekinci bizlerden şiddet ve baskı görmediklerini, yine dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz BÇG'nin yasal Genelkurmay Başkanlığı çalışması olduğunu mahkemenizde beyan etmişlerdir. Özetle; 28 Şubat davası, askerlere yönelik diğer davalar gibi, FETÖ'cü siyaset ve yargı kurumlarının elele vererek, askerler üzerinde itibarsızlaştırma, susturma ve intikam amaçlı kumpas davalarının sonuncusudur. Bu davada da süreç öteki davalarda olduğu gibi, sözde kimliği bilinmeyen kişilerin savcılığa bilgi ve belge ulaştırmalarıyla başlamış, ıslak imzalı tek bir doküman olmadan, üzerinde tahrifat yapılan düzmece CD ve belgelerle yüzlerce asker gözaltına alınıp tutuklanmış, kendi ayakları ile ifade vermeye gelenler bile 'kaçma şüphesi var' denilerek tutuklanmış ve bir kısmı 2 yıla yaklaşan sürelerde cezaevlerinde yatmışlardır. Bugüne kadar yapılan duruşmalarda kuşku götürmez bir gerçek olarak anlaşılmıştır ki, 28 Şubat kesinlikle bir darbe değildir. BÇG, kesinlikle yasa dışı faaliyet gösteren bir cunta kuruluşu değildir. TSK'nın o dönemde bir darbe niyeti olmamıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel bunu açıkça dile getirmiş ve o dönemde bir darbe olmadığını, her şeyin toplumun gözü önünde demokratik olarak yürütüldüğünü net bir şekilde ifade etmiştir. 28 Şubat döneminde bundan 18 yıl önce askerlerin irtica konusunda kaygı duymakta ne kadar haklı oldukları bugün apaçık ortaya çıkmış, son yaşanan 15 Temmuz olaylarında görülmüştür.”

“SİZ BUNLARI GENELKURMAY BAŞKANI İLE KONUŞMADINIZ MI”

Çevik Bir 1 saat 40 dakika süren savunmasını tamamladıktan sonra Başkan Mustafa Yiğitsoy, "Basın açıklamalarını genel de siz yapıyordunuz..." dedi. Bir, açıklamaları kendisinin değil, genel sekreterin yaptığını, onun da doğrudan Genelkurmay Başkanına bağlı olduğunu söyleyince, Başkan Yiğitsoy şöyle devam etti:

"Basın ‘Sincan'da tanklar yürüdü’ diye yazıyor. Oysa normal tatbikat, ama basın tam tersi şekilde veriyor. Siz bunları Genelkurmay Başkanı ile konuşmadınız mı, yalanlayalım, Adli Müşavirliği devreye sokalım gibi."

Bir, Genelkurmay Başkanın konuyu Cumhurbaşkanına arz ettiği cevabı üzerine de Başkan Yiğitsoy, "Ya kamuoyuna?" sorusunu yöneltti. Bir, "hatırlamıyorum" dedi.(odatv)

Etiketler
Ankara Mahkeme